Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

30 Aralık 2008 Salı

Aklıma gelen başıma gelir...

4 kişi izah etti

Hayatım boyunca en korktuğum şey üzerime iftira atılmasıydı. Hiç iftiraya uğramadım, uğramak her an ağırıma gidebilirdi derken başıma korkunç birşey geldi.
Eğitimsiz insanların kişiliksiz suçlamalarına mağruz kalan varmı aranızda? Nitekim böyle biri çıkarsa en iyi o anlar yaşadığımı...
İlk olay bu. Bunu detayı ile anlatmak istiyorum ki bilmeyenlerde öğrensin, etrafına dikkatlice baksın!
Bir önceki gece, yani pazar gecesi saat 10 sularında ev arkadaşım, evimizin altındaki tekel bayiden sigara almaya indi.
[Aramızın bozukluğunu bir nebze olsun gidermek için bir önceki hafta yine aynı tekel bayinin arkadaki bölmesinde olayı masaya yatırmıştık. Zaten zeytinin bolca üretildiği ilçemizde birbirimize birer dal zeytin uzatıp, barış imzalamıştık. Kutlama olarakta şarabı en afillisinden püskürtmeyi denedik. (Tabi bu deneme başarısızlığa uğradı! Len gavatlar, patlayan şampanya, şarap değil!!)]
Bende o esnada sözlüm kişisiyle telefonda derin bir sohbette iken üst üste çağrılar geliyor telefonuma.
Ben sözlüm kişisiyle iletişimi kestikten saniyeler sonra aradılar. Burda mis gibi bir ortam var, kop gel! İyi dedim geleyim bir göreyim şu ortamı...
İndim, biralar açılmış, sohbet koyu, daldım aralarına.. Bir bira içtim, dangalak ve aynı zamanda alkolik olan ev arkadaşımıda topladım, evimize çıktık.
Çıkmadan bir kaç dakika önce, tekel bayinin sahibi o çok görmüş geçirmiş abiyi eşi aradı. Gelmiş eşini almaya araba ile, biyerlerde bekliyor, tabi dünyadan haberimizde yok aynı zamanda. Abi dükkanı kapattı. Biz evimize çıktık. Ben yaklaşık bir saat boyunda gavat arkadaşımı kusturdum, kahve ile suladım, ayılttım, biraz gündem yaptık, herkes odasına çekildi, güzel güzel rüyalar görüp kahvaltıda birbirimize anlattık.
Sabah evden çıktık, bayideki abi arkadaşıma akşam bizim ev çok karıştı, bir ara uğrayında anlatayım demiş.
Okula falan gittik, yarım kalan işlerimizi bitirip sıcak yuvamıza (!) kesin dönüş yapmak üzereyken, sabah abi gelin dedi diye girdik bayiye...
Bir önceki gece biz bayide iken, bizim alt kat komşunun, cahil ve aynı zamanda fesat olan eğitimsiz karısı, bayinin sahibinin eşini arıyor. Muhtemelen, ablam bizi bir güzel fişfikliyor diğer ablama, ve yine kafamda paranoya olarak oluşturduğum, ve doğruluğuna %99 inandığım cümleleri sıralıyor.
Senin herif ve benim herif elden gitti, kızlar aşağıya indi, içki sofrasında bizim heriflere meze oluyorlar..
dediğinden, adım gibide eminim.
Burda otomatikman bizi suçlayabilirsiniz, hak veririm.
Ama önce şimdi anlatacaklarımıda okumanızda fayda var.
Buraya taşındığımdan beri hep savunduğum şey, bu kendini bilmez insanlarla muhattap olmamızın yalnış olacağıydı. Tekel bayide gece yarısı iki genç bayanın ne işi var? Dışarıdan, zaten fuhuş yuvası halini almış bu ilçede, helede içki akan bir yerde görünce, elbette yalnış anlayacak. Hak veririm, kadının yerinde olsam ben direk baskın verirdim. Ama o baskını versemde, bir kaç içki şişesi ve tatlı bir muhabbet dışında bir şey bulamayınca hıyar gibi kalıp, kocama olan güvensizliğim yüzünden ağlaya zırlaya evime yollanırdım (!)
Kadın milleti yapmış yapacağını, ikiside kocalarına harlamış ve tabiki tek bir somut delil bulamayınca, biri başım ağrıyo, ay çok fenayım, kocam beni genç kızlara sattı edalarıyla alt katta zıbarıyor. Zaten bir çıksa, şöyle bir dikilse ben onun kafasında yolunmadık saç bırakmayacağım. Diğeride basmış antidepresanı, köpüre zıbara evinde uyuyormuş.
Bayi sahibinin eşine kızmıyorum. Bu iftira işi çok pis bir olaydır. İftirayı kim atarsada ömrü billah düşmez yakasından, canlı şahitliğini yapmış insanım! Benide gelip sözlün her gün bir karıyla fingirdeşiyor, gel baskın ver diye doldursa, bulurum yol parasını gidip basarım.
Ki anlattıklarına göre kadın gayet modern, kültürlü ve hoş bir hatun. Kendisinin daha önce, inin, için, oturun demişliğide var. Yardım bile etmeye kalktılar. Ama fitili yedinmi, istersen iletişim profesörü ol, çok güzel gaza gelirsin. İnkar etme annem!
Olayı fitilleyen görgüsüz ve cahil kadın, şuan bir evde kavga çıkartma, bir ton insanı huzursuz etme, ve baş ağrısı eşliği ile gayet huzurlu tamda, oturduğum yerin az alt çaprazında uyumaya çalışıyor.
Al işte okudu binlerce insan senin ahmaklığını, bloglara geldin cadaloz. Ötesi varmı?
Bu son olsun dedim, birdaha ne inerim, ne muhattap olurum, ne içkisini içerim. İftiraya uğrayıp huzursuz olacaksam, insanlar bana o gözle bakacaksa burnumu çıkartmam şu evden. Ha korkum benim tatlı dilli, güzel yüzlü çok sevgili babam duyacak diye değil. Ben zaten bu işi sevmiyorum.
Son olarak: Bu akşamda indik. İndik ve içtik. Nedenide bu salak hatuna, hastır lan sendenmi korkçam cahil karı sinyalini vermekti. 9 kusurlu hareketten birini yaptın, herkes ne mal olduğunu anladı, zaten senin yarı aç halini tekel bayi topluyordu, oda pufff oldu uçtu gitti. Şimdi istediğin kadar yırtın. Ah keşke banada kendimi elletmeden bir bakan olsa. Öpüp başında gezdireceğin kadar art niyetsiz o insanlarıda, bir hareketinle hem dağıtmanın eşiğine getirdin, hemde bonusunu yitirdin. İyi oldu iyi...!!! Ayrıca ne seni nede 5 kişilik ailenin tek bir ferdini bilem sevmiyorum. (ulan içimi döktüm gece gece :))
Bu olay ne zaman kapanır, nereye kadar patlar, nerde biter bilmiyorum. Mümkünse sussun otursun, yoksa ben burdan gitmeden o fizana kadar uçarak gider.

27 Aralık 2008 Cumartesi

Kesin mayamda birşeyler eksik!

1 kişi izah etti

Ahhh...Şu başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmez.
Direk olaya dalmayı ibadet sayıyorum, nitekim çok geç oldu gözümden uyku akıyo canlarım!
Sabah yataktan kalkamamamın nedeni alt dudağımda soğuktan ve astımımdan varsaydığım şişiklik ve iltihap olabilir... Diğer nedeni uykusuzlukta olabilir. Yoksa sevgilim gurbette, kimseylen öpüşmüşlüğüm yok son 8 aydır...
Titredimm (bırrrr), titredimmm (bırrrrrrr), çok titredim (bırr bırrrr bırrrr)........
Geceden kalmıştım, sanki özellikle yapar gibi 10 dereceye kadar düşen banyo sıcaklığında sabahın 5inde duş almıştım, 9da kalkmam gerekiyordu...
Kalktım, ama sürüklenerek... Hani canıma kastım olsa bu kadar olurdu...
Okuldaki durumumda çok renkli değildi açıkçası. Uyumaya, bayılmaya, çökmeye, olduğum yere yığılmaya meyilliydim (halen öyleyim)...
Eh, 3 saat uykuyla koca gün zor geçiyo, bide nedensiz bir hastalık üzerine yapışınca...

Kara Haber: Astımım azdı!
İyi Haber: Ben doktora gitme cüretini gösterdim...
Kara Haber: Her an tık diye gidebilirim..
İyi haber: Sigarayı azaltmaya çalışıyorum...
Kara Haber: Her bi halt üst üste gelir (anam beni Nasreddin Hocanın ölüm yıldönümünde doğurmuş)....
İyi Haber: Sapıttım!

Hastane kapısından o derece ümitsiz giriyorum. Bir yandanda kendime söylenmekteyim. "Lan kumral ya ölceysen, ya bu doktor sana 2 ay, 2 yıl, 20 gün gibi saçma rakamlık yaşam süresi biçerse. Aha hık hık nefesim gidiyo imdaaattt!!"
Sen de 1 saat ben diyim 2 saat bekledim. Muhtemelen yarım saatti. Ben bilinçaltımda o derece saçmalıyordum.
Doktor o kadar naaaziiikkk, çıt diye kırılacak türden bir hatundu ki... Rabbbiiiim! dedim, kesin bu işte bir halt var, kesin son günlerimi iyi yaşıyorum (allahın psikopatıııı!)..
Dedi seni bir film çekek. Zaten pek hastasıda yokmuş, ben filmi çektirirken oda muayenesini bitirecekti filan.
Korku filmim başlamıştı... Uzun ve karanlık koridorlardan geçtim, manyetik alana girdim, göğsüme bir makine yapıştırdılar. Filmidir, tahlilidir, hızlıca yapıldı. (Kesin bir iş var, hayatta bir işim düz gitmez benim!)
Doktor hatununa geri döndüğümde uzun bir sessizlik yaşadık. Filmi incelediii, tahlillere baktıııı...Sonunda konuşmayı başardı!
-Sigara içiyomusun?
-Evet..
-Ne kadar?
-Bir paket, bazen daha fazla. (Bu esnada gözlüğünü burnunun ucuna çekip şööööle bi süzdü beni!)
-Canına kastınmı var senin?
-Bilmem, belki... (Hemşirede dikkat kesilmişti)
-Eh günah benden gitti o zaman! Astım hat safhaya ulaştığı gibi, senin ciğerlerde sinyal vermeye başlamış. İlaçlarını yazacağım, bittiğinde tekrar geleceksin. Bir düzelme olmazsa biraz hastanede misafir olacaksın.
Ben orda yığılsam, birde serum ve iğne takviyesi yapacak acımasız kadın! Lan bi dur be, bu ne patavatsızlıktır, bu ne kalbe indirme çabası! Öldürecen beni ayak üstü. Zaten hassasım, ölmeye meyilli bir haldeyim!
Hastaneden çıkarken reçete beni komple hapsedip, "Hahahaha! İşte sonun geldi cadalozzz" der gibiydi. İtiraf ediyorum, uzun zamandır bu tarz bir korkuyla yüzleşmemiştim.
Bir arkadaşı aradım biraz konuşayım, konuşalım diye, kendisi arkamdan iş çevirmekte olduğundan birde ona kaynadım. Velhasıl kelam iki göz iki çeşme minibüse binip ilaçlarımı almaya gittim. Ama dayanamıyordum. Minibüsteki vebalı teyzeler suratıma "Ah yazık pekte genç!" der gibi bakıyorlardı sanki.
Sanki yarın şak diye ölecektim (Tövvvbeeee!)
Göl kenarına indiğimde sakinleştiğimi sanmama rağmen aklıma burda anlatamayacağım kadar karışık dost kazıkları geliyor, bir daha hönkürüyordum. (Rezil bir insanım!)
En son bir arkadaşa gitmek geldi aklıma, gittim ve sakinleşme çabaları işe yaradı. Ağlayarak girdiğim kafeden biraz somurtuk, biraz umutsuz çıktım.
İşin komik olmayan kısmı:
Hastalıklar beni çevreledi. Çiban çıkartırım, astım hastasıyım, bronşit deseniz o biçim, sırtım sürekli ağrır, psikolojik tedavi görmüşlüğüm var, tansiyonum ve şekerim çok ani iner çıkar.
Kendimi ellilik teyzeler gibi hissediyorum ve nasıl yeneceğimi bilmiyorum.
Sizce yüksek moral ve bu kadar hastalığı tedavi etmek mümkünmüdür? Mümkünse nasıl yapılır?
Yada basitten gireyim, ölmeyi beklemek dahamı mantıklı?

23 Aralık 2008 Salı

Hadiseler kuşağı

0 kişi izah etti

Gayet huzur dolduğum şu saatlerde çok uçuk kaçık, saçma salak şeyler yazamayacağımı şimdiden tahmin edebiliyorum. Şu bloga biraz psikopata bağlasamda öyle yazsam diye oturdum açıkçası. Psikopata bağlamakta kolay olmuyor. Düşünnndüüüümmm, taşındıııımmm, biraz iç açayım, ferahlayayım dedim.
Ellerime baktım bugün uzun uzun. Ellerimi ne zamandır bu kadar incelememiştim. İnce kısa parmaklar, toplu, yumuk yumuk eller, uzun, kepçe halini almış boyasız tırnaklarım (manikürleride gelmişte kim uğraşacak şimdi!)..
Kaç kez midem bulanırcasına, bazen tutku ve ihtirasla, bazen hissiyatsız, bazen fırtınalar eşliğinde kaç ele değmiş olan ellerim...
Sağ parmağımda, içinde müstakbel sevgilimin adının yazılı olduğu gümüş yüzük. Onun üzerinde annemin aldığı sırataşlı alyansım.
Ellerimi beğenenlere kızıyorum. Ben ellerimi sevmiyorum. Çok anım yüklü ellerimde.

Pazar saat 15.00 suları kendimi göl kenarına attım. Kapıyı çarpıp çıktım. Ev akadaşım tınlamadı sandım. Durdum göl kenarında, karabatakları izledim. Ufukta görünen dağları inceledim. Yağmur yağmaya çok hazırdı. Gözümden birkaç damla akıtsam boşalacak gibiydi. Kulağımda Ahmet Kaya'nın Sürgün Acısı şarkısı... Biyerlerimden bir sancı fışkırmakta ama seçemiyordum işte... Durdum öyle, özgürlüktü, yaşam yarısıydı bu. Burda özgürce duruyordum, gökyüzünü, kuşların uçuşunu, dalgaları izliyordum.
Arkamda bir karaltı hissettim. Gelen Alicim.
Ah ne vefalı çocuktur o. Hiç karşılık beklemez. Ev arkadaşım telefon açınca en yakın kişi olarak çıkıvermiş yanıma. Hani psikopatım ya, (Allah muhafaza intihar ederim) illada saldırcaklar birini üstüme...
Mesut kişisini beklerken Alicim geldi. Mesut kişisi yaklaşık 3 saat sonra çektiği halayı yarım bırakarak dönebildi bana...
Mesut kişisi bloguma HAYAT yazısını yazan duyarlı bir arkadaştır. Onun yanında her sırdaşım, her kardeşim bellediğim vatandaşın yanında hissettiğim kadar iyi hissederim kendimi. Nedense kötü hissettiğim zaman herkesten evvel ona ulaşmayı düşünüyorum. Zaten bu k.ç kadar yerde bi adam kalmamışken, herkes birbirine o gözle bakarken, arada normal adamların çıkması iyi...
Gülmeyecektim. O kadar kastımdı kendimi gülmemek, somurtmak, ağlamak adına... Amenna dedi geçti. Güldürdü. Çok güldük. Bütün iyi anılarımızı konuştuk. Neden diyorum hala, bizlerin mükemmel hayatları olmadı, süründük, sürünerek aştık herşeyi. Dikilemedik bir türlü...
Sözlüm kişisi benim iyiliğimi istiyor biliyorum ama bir türlü iyiliğimi istediğini anlayamıyorum. Bazı kararlar aldım hep yaptığım gibi.
Paranoyak olduğumu bende biliyorum aslında, bir türlü itiraf edemedim yıllardır. Buna çevremde yaşanan bozuk ilişkiler, sırasıyla, karısını aldatan, nişanlısını evli çocuklu kadınlara (ki o kadınlar her zaman aşiftedir!) tercih edenler, içen babalar, döven söven, gece yarıları eşlerini kapıya koyan kocalar, esrarından, eroinine kadar içtiğini bildiğimiz, gördüğümüz, defalarca şahit olduğumuz, kızlı erkekli arkadaş gruplarından kaynaklanıyor. Bunların arasında büyümek, genç olmak, insan olup dünyayı anlamak çok karmaşıktı. Ve sandımki benim ilişkim ve hayatımda bozuk olacak.
Artık erkeklere pislik gözüyle baktığım bir anda karşıma dikildi o ve şunu söyledi!
Karımsın, kuşkun olmasın!
Çünkü onca pisliğin ortasında yeşermiştim ve asla kirletmeyecektim...
Başıma gelmedimi? Geldi, çok kez geldi...
Ama ben onun manevi dünyasında karısı gibi sevildiğimi hep bildim. (Belkide aldanıyorum...)
Sevgilisi olamadım, dostu oldum, eşi gibi oldum, ağladığı bir omuz, dünyaya kafa tutan tarafının yarısı oldum...
Ve hiç incitilmedim. Zarar almadım, yara bere içinde kalmadım.
Kendide düşürse (evet, yaptı, biliyorum) kaldırdı ve ağladı, yaptığı için kendisini suçladı...
Üzüldüğünü, düşünüp içtiğini, kafasına kafasına sıkmak istediğini ve blöf yapmadığını bilirim.
Şanslımıyım? Bilmiyorum valla...
Okuyan herkes büyük ihtimalle, hadi canım, kandırılıyorsun diyor. Aşkların adiliğine inanmış türkler olarak...
Bilemem...
Kimsenin beynini okuyacak bir prenses perfinya değilim ben.
Şuanda, saydığım ve sevdiğim insanların, layık olduklarını biliyorum bana...
Ve gerisini tınlamıyorum...
Arada biraz hüzün kumrala yakışır.
"Kumral bir kadınsın" diyen arkadaşa selam olsun... Bakışlarım türkü hüznünü kaybetmedi henüz...
Hala türkü kokuyor, ben bile duyuyorum...Ne zamandırda görüşemiyorduk değilmi? ;)
Onun ağzından bir kaç dize geldi aklıma,
Başını omzuma yasla, Göğsümde taşıyayım seni, Gövden gövdeme can olsun...

Ordan oraya atlamaya devam edelim...
*Komşu katliamında bir zeytin dalıdır gidiyor, evim zeytinliğe döndü.
*Şuan az biraz üşümekteyim, bir kahve olsa diyorum ama geç oldu uyumak lazımdır.
*Yarın ders var, ve ben yine o hüzün mavisinde gidip gidip gelmek istiyorum.
*Kardeşini kesen hatunu izledim geçende. Bu ne psikopatlıktır allahım. Kardeşini çeyiz sandığında saklamış salak. Benden daha psikolarda varmış dedim içimden...
*Birde yeni bir parti neyim çıkmış.
Tekkkbiiirrrrr"Allahuekberrr" eşliğinde gevelediler. Allahın adını anmasalar bari, şeriat için asıp keseceklermiş, yola gelmeyeni düzeceklermiş gibi birşeyler olmuş. Korktum. Ampulcülerde böyle çıkmıştı ufak ufak... Tabi bir çığlık attım, ev arkadaşım az daha yataktan düşeceğdi. Ağzıma gelen bütün ahlaksız küfürleri televizyona savurdum.

En sona salak anılarımı saklıyorum hep.
Geçen akşam çamaşırların biriktiğini, giyecek polar eşofman kalmadığını fark edince çamaşır yıkayayım dedim.
Merdaneli, su biraz kapağına değdiğinde şase yapmaya meyilli bir çamaşır makinemiz var. Sıcak suyu şohbenden yavaş yavaş çekip makineye boşaltıp, 3-5 parça halinde bir yığın çamaşır yıkadım. Aynı anda kulağımla omzum arasına sıkıştırdığım telefonumla annemlen dedikodu yaptık.
Tam çamaşırlar bitti, telefonu kapattım, ayaklarım çıplak, yerler haşır haşır deterjankene, seleyi kaldırdım, çamaşırları asmaya gidiyorum, içeriye bir adım attım, arkadaşım ayağına terlik al, yerler kayar der demez düşmem bir oldu. Öyle bir kapaklandımki, gülsemmi, ağlasammı şaşırdım. Dizimin üzerinde durabildim, çamaşırlar bir tarafta ben acılar içinde öbür tarafta, kalakaldık. Arkadaşım gülmemek için morarmayı denedi, bense kaynamak için morarmasını bahane ettim.
Başım feci dönüyordu, muhtemelen açlıktan tansiyonum yerlerdeydi.
Bende yerlerdeydim...

21 Aralık 2008 Pazar

Son notlar:

2 kişi izah etti
Son notlar diye bir başlık atıyorum. Neden? Çünkü bir kaç gündür yazacak gücü bulamadım. Yazdıklarımı da toparlayamadım diyebilirim. Şimdi biyerlerden ufaktan girelim.


*Komşu katliamı devam ediyor. Sayın alt kat komple bana uyuz olmuş durumda. Artık görmemezlikten gelmeye başladılar. Kapıda falan karşılaştığımızda koşarak kaçıyorlar benden. Muhtemelen "aha manyak geliyo, kaçın, koşun, görmesin, allah muhafaza gene birimize şarlar" diyerek uzaklaşıyorlar. Bende durumun tadını çıkarmaya gayret gösteriyorum. Çünkü bundan büyük bir zevk alıyorum.
Bazı insanlardan daha ilk gördüğüm anda, negatif enerji doluyorum. O noktadan sonra isterse ağzıyla kuş tutsun karşımdaki, olmuyor, olamıyor. Ben bir kere o duyguyu hissediyorum. İllaki bir zarar gelecek. Ve %90 geliyor o zarar.
Bu evi ilk tuttuğumuzda ne evi sevebildim, ne komşuları, nede dükkandakileri. Hepsi bir açığımızı kolluyordu. Zaten çok küçük biyerdeyiz. Hep savunmaları aynıydı. Hep biz bayandık, bayan olduğumuz için makyaj yapamazdık, hep kafa ve ellerden başka bir uzvumuz görünemezdi. Aksi takdirde imalar aldık. Anlamadığım şey ise, sonuçta biz sizin kızınız değiliz, biz sizin akrabanız değiliz. Sadece komşuyuz. Ama pardon öğrenciyiz. Kız öğrencilerin eve erkek almaları meşhurdur ya, sanki biz eve erkek alsak onların ruhu duyacaktı. Hayır duymayacak, çünkü hatun kısmından korkulur. Şeytana pabucunu ters giydiren cinsten bizim türümüz. E peki ne oldu? Hiç birşey. Ağızlarının payını aldılar. Onların sorumluluğunda olmadığımızı, bizi kollamaları gerekmediğini, zaten yalnış birşey yapmadığımızı ve onlara kesinlikle mecbur olmadığımızı ben uygun bir dille anlattım. Herkes elini ayağını çekti. Şimdi kimse 2 yumurta istemeye, çocuklarının ödevini yaptırmaya, bir sigara içmeye veya dert yanmaya gelmiyor. Herkes haddini biliyor.
Çokmu ciddi olu bu yazım tarzı? Ha ha! Nedense çok içerlemiş durumdayım bu konuya. Öğrenciler ahlaksızmıdır? Öğrenciler yoldan çıkmış gibimidir bazıları için? Ne bileyim...
Bu konuya takmıştım hani, birşeyde etkiledi.

*Bu akşam Kavak Yelleri'nin 69. bölümü vardı. O nasıl bir bölümdü yarabbim?
Hayatımı yazıyorlar sanki her seferinde. Özellikle 3 bölümdür bütün başıma gelmesinden korktuğum herşey oldu dizide. En sonunda iki kişinin içinde bulunduğu bina patladı. Ve içeridekilerden birinin sevgilisi tamda o binanın önündeydi. Psikolojiyi düşünemiyorum. İçerde kalan sevgilim, bina patlıyor, ben bunu canlı canlı izliyorum. Herhalde yığılırdım olduğum yere. Hiç birşeye müdahale edemezdim.
Diziye çok takıldığımdan veya dizi manyağı olduğumdan değil. Hatta öyle oturup evet, evet bölüm geliyor, o saatte bütün elektronik eşyaları kapatın, yalnızca televizyon çalışsın gibi bir fanatiklik sözkonusu değil. Belki yalnızca bu diziyi sevmem bana ve/veya yaşıtlarıma hitap ettiği içindir. Sonuç olarak son 3 bölümdür öğrenci evleri, kritik aşklar ve sonuçlarını izledim. Benim gibi aşkı yalnızca aşkıma yazdım biri için makuldü.

*En son t.u.b.a'nın BK'da konu aldığı, oradan haberini aldığım özür diliyorum kampanyasından ve ona diss olarak çıkan özür bekliyorum kampanyasından bahsetmek istiyorum.
Ben bu konuda yorum yapmamaya gayret edenlerdenim. Herkes kendince haklı çıkıyor. Herkes kendini haklı çıkarmaya çalışıyor. Tarihçi değilim, o yüzyılda yaşamadım. Olayıda çok derin bilmiyorum açıkçası.
Bu topraklarda her zaman kardeşi kardeşe kırdırmaya çalışan birileri oldu. Bu hep vardı, şimdide var.
Sadece ermenilerden özür dilemek veya özür beklemek değil mevzu. 100 yıl önce olmuş bir olay için şimdi bir milletin bir millete küfür etmesini mantıksız buluyorum. Anneannemin bir lafı var. Bir taraf bi halt etmiştir, karşındakinin hatasını arar ya hani. Sonra kelimeleri düzerde düzer. Aha tam o noktada, milleti suçluyor ama kendide sanki çok şika b.k der... O sözün her kelimesine hayranım. Bir yüz kişi kırmışsak (ben türklükten bir haber olanların yapmış olabileceğine inanıyorum) onlar bin kişi kırmıştır. Bu elbetteki hoş birşey değil. İnsan hayatının ne kadar önemli olduğunu bilmeyen, yazı tura ile hamile bir kadının karnını deşip cinsiyetine bakan ve bunu iddia üzerine yapan bir mantık var karşımızda. Türkler dünyada tektir, eşi benzeri bulunmaz diye bir mantıktan gitmiyorum. Evet türkler dünya üzerindeki en önemli milletlerden biri. Karşı tarafı korkutan, ürküten bu. En kötümüz bile savaş çıksa aslan kesilmezmi? İstisnalar kaideyi bozmazmış.
Sonuç olarak kimseden özür dilemeyin. Dileyenleride kınayın. Ciddiyim. Dalgaya alınmayacak kadar önemli bir mevzu.
En mantıklısıda atalarımızın yaptığı hataları bizim tekrarlamamamız. Oturup ortak bir noktaya varmamız. Karşı hareketlerde bulunup onların yaptığı, insanlara yaşattığı bu iğrenç kırımı bizde birbirimize yapmayalım.
Şuan kimsenin kimseden özür dilemesini gerektirecek bir şey söz konusu olamaz. Herkes kendine göre haklı, iki millettende ölen canlar, hayatlar, insanlar var.
O yüzden aynı yere geliyorum. Önce oturup konuşulmalı. Sorunlar, inatlar, kızgınlıklar dökülmeli ortaya. Özür işi önce baştakilerin. Sonra milletler istediği kadar özür dilesinler.

*-Sen aptalsın.
-Niyeküne?
-Onca hayırlı gısmet çıkıyor ve elinin tersiyle itiyorsun. Oku oku böyüüük adam olcen sen. Hatta ülkenin başınada geççen hiç üzülme.
-İki konuyu bu kadar profesyonelce bağladığın için teşekkür ederim.
-Evlen gızım işte ne duruyon. 15 aydır yollarını gözlediğin herifle evlenemezsen soracam ben sana ama.
-Ayyy kastırma lütfen! Belki benim bekar kalma fantazim var. Boşunamı okuyoruz allasen?
-Olsun gızım sen evlen. Koca kısmı düverde, süverde, aldatırda... Hiç önemli değil. Hayat arkadaşı iyidir gızım, ellisinden sonra düzeliyorlar.
-Ellisine kadar ben nolcam?
-Çamaşır, bulaşık, çoluk-çocuk, seks hayatı, arada herifin ayaklarını da yıkarsın...
-Pardooon? :O
-O elli olunca sen otomatikman 70 falan olursun. İyisimi 25 inde 35 lik bi adam bul. 10 sene karın olur. Ben o kadarını da hazmedemem dersen 45 bul, 30 yaştan kurtarırsın.
-Senin kafana ne düştü? (Hatunun kafatasını inceliyorum bu arada.)
-Kurcalama kafamı. Evlilikten seni soğutmaya çalışıyorum kızım.
-Anüüüü! Sebeppp?
-Şimdi benim herif az önce anlattıklarımın aynısı ya, sende bi kaç sene sonra benim gibi olucan ya, o sebeplen yani. İş, ben çekiyom sen çekme..(2 yaşındaki veled cam vazoyu kırar, bizim hatun refleks vermez, dönüp bağırmaz bile)..Sabahları babası bu vazoda kırılacak oğlum diye emir veriyor gizliden. Ayaklarını sehpaya uzatamıyor gavurun oğlu. İnat olsun diye bugün çıkıp daha da büyüğünü alacam. O kırdırdıkça ben dahada büyüğünü alacam....
-Pessssssss!
DipAçıklama: Az önce okuduğunuz paragrafta konusu geçen çift 5 yıllık evlidir. Severek evlenmiş olup, son 2 yıldır neden mantık evliliği yapmadıkki diye kafalarını duvarlara vuruyorlar. Bağırış çağırış kavga ettiklerini hiç görmedik. Hep laf sokmacalar, kelime oyunları eşliğindedir onların ilişkisi.
Yorumsuz...

19 Aralık 2008 Cuma

HAYAT........

0 kişi izah etti
HAYAT........

Evet hayat ne gariptir ummadığınız anda kArŞImIzA bişeyler çıkarıyor. Acı,mutluluk,refah,huzur,kahpelik,sevinç ama en önemlisi ve en güzeli AŞK. Şimdi bunu nerden çıkardın diyenler vardır. Aşk o kadar önemlimi diyenler vardır. AŞK aslında hayatın sağ kolu gibi.. Hayatın gerçeğidir çünkü herşeye bir aşkla bağlıyızdır ve acısıda, mutluluğuda, sevincide, refahlığıda, sevgiside aşkın içindedir.
Bi düşünün yeni doğum yapmış bir anne çocuğuna aşıktır, onun için herşeyi yapmaya hazırdır. Devamlı disiplinli olan bi asker işine sadıktır ve aşıktır. Bir erkek sevdiği kıza muhteşem bir sevgiyle doludur ve aşıktır. Bana hak verdiniz mi?, vermediyseniz, devam edeyim...
Kendimi örnek vereyim veya benim gibi olanları. Bizler aşığızdır hayata, yaşamaya. Herşeyi yaparız yaşamak için. Mutluyuzdur ve mutluyum. Siz mutlu değilmisiniz?
Herneyse bu kadar aşk fazla değilmi :) Şimdi geleceğim konu bu aşka ne kadar sahip çıkıyoruz? Ne kadar saygılıyız kendi aşkımıza veya başkasının aşkına? Ne kadar aşığız onu anlatacağım.
Güzelim türkiyemi anlatmak istiyorum. Sizler türkiyeyi seviyosunuz değilmi? Aşıksınız... Evet çok kötü olaylar var, evet siyaset ve sistem çökmüş, ama ben doğal olaylardan bahsediyorum, türkiyenin konumundan bahsediyorum...
Tabi ki aşıksınız... Eğer değilseniz bunu okumanıza gerek yok...
Peki aşık değilseniz niye bu ülkedesiniz? Ya ülkeyi bölmeye çalışıyorsunuz, yada bu ülkeyi batırmaya. Ama ikisininde ortak noktası da ülkeyi ele geçirmek ve ülkeyi kendi düşünce sistemiyle yönetmek.
Nedense buda bu ülkeyi sevdiğiniz anlamına geliyor.
Şimdi gelelim, biz aşkımıza ne kadar sahip çıkıyoruz?, yani ülkemize? HİÇÇ!........
Ülkemize değer versekte değersizmiş gibi davranıyoruz. Başka ülkelere baktığımızda bizim ülkemizi ele geçirebilmek için aklınızın ucundan bile geçmeyecek şeyler yapmaya çalışıyorlar ve yapıyorlar. Bizim buna dur dememiz gerekirken, daha da satıyoruz, bırakıyoruz ülkemizi.
Size söylüyorum!
Siz ne kadar kolluyornuz ülkenizi?
Ben kolluyorum. Arkadaşlarım kolluyor.
Ya siz?
Siz ne yaptınız ülkeniz için?
Eğer değer verildiği gibi birşeyler yaptıysanız hiç birşey yapmamışsınız demektir.
Niyemi?
Verdiğiniz değer bu ülke için az. Çok olsaydı şu durumda olmazdık.
Başkalarının birliklerine değil, başkalarını bizim birliklerimize alırdık.
Başkalarının sözünü değil bizim sözümüzü dinletirdik tüm dünyaya.
Siyasetle gelmezdik gündeme, liderliğimizle gelirdik en baş manşetlere.
Şimdi tekrar düşünün, siz ne kadar değer verdiniz ülkenize?
Düşünün ne kadar sevmişiniz bu ülkeyi...
Ne kadar koruduk başkalarının bölücü düşüncelerinden?
Düşüncelerimizi istediğimiz gibi kullandığımız zaman ne yaptık ülkemizi yüceltmek için, ne düşündük adam gibi?
Hep bana, hep bana kavramından ne zaman kurtulduk?
Neden siyaset yapanlar gerçekten siyaset yapmadı?
Hep birbirleriyle atışıp durdular...
Neden ülkenin bütünlüğü için uğraşmadılar?
Niye bir omuz olmadılar?
Birbirlerinin düşüncelerine niye saygı duymadılar ve neden ülkemiz batıyor böyle?
Neden mecnunun leyla için dağları delmesi gibi, bizde ülkemiz için, yüceltmek için bir şeyler yapmadık?
Neden aşkımıza sahip çıkmadık?
Bizler düşüncelerimizi özgürce yaşayan bireyler ve topraklarında özgürce gezdiğimiz bu ana vatana neden hainlik yaptık?
Neden toparlamadık yapbozun bütün parcalarını?
Utanıyorum, evet utanıyorum bunları söylerken, çünkü hep aynı sonuca varıyorum:
"HİÇ BİRŞEY YAPMADIK!.."
LÜTFEN AŞKIMIZA SAHİP ÇIKALIM! LÜTFEN ÜLKEMİZE SAHİP ÇIKALIM! LÜTFEN BİRİLERİ BİZİ BÖLMEYE ÇALIŞIRKEN, BÜTÜN OLALIM, BİRLİK OLALIM! LÜTFEN İNSANLIĞIMIZA SAHİP ÇIKALIM! SİZDEN RİCA EDİYORUM.

SAYGILARIMLA
MESUT ÇOBAN

16 Aralık 2008 Salı

Komşu Katliamı -1-

0 kişi izah etti



Düşünüyorum, düşünüyorum.. Demekki varım!
Saçmalayacağım daha ilk cümleden belli bakarmısınız :) Bütün blog yazarları zamanlar kırmııyorlarmı bir kaç tahtayı?
Bugün tamamı ile bana battı.
Bir-iki yalancı ve sahtekar, yoldan saptıran imtihanlar...
Bütün manyaklar beni buluyor derken şaka yapmamıştım. Şimdide "hatun çemkirmesi" eşliğinde komşuya kaynıyorum. Çok keyifli oluyor!
Sabah titreyerek uyanmak hiç hoş değil. Kalorifer kazanına girip kömüre bulanmakta hiç hoş değil. İnsan sahtekar olunca kazan niyetine, gencecik iki bayanı, komşusunu yakmaya çalışırken hiç beklemediği birşeyle karşılaştı!
Kumrall sabah sigarası niyetine herifi yaktı. Senmisin 18lik kızdan hesap soran. Öyle bitarafına baka baka yakarsın kazanı işte.
-Kural belliydi. Kazanın elektirik parası bize, yakma işi alt komşuya.-
Önce kömür parası verildi. Kalorifer kömürü yerine soba kömürü geldi. He dedik kış sonuna kadar çıkmazsa kaynayalım sahtekar komşuya.
Kaloriferler 3 günde bir yanmaya başlayınca anladıkki bizim aldığımız kömüre konmuşlar. Tabi yusuf yusuf. Hergün yanarsa 3 ton kömür bitebilir. Böyle bir ihtimalde var.
Ahh babacığım. Sen kızının sezgilerine az güvenseydin ya! Ben demiştim evi tutarken, babacım, bu ev bana negatif enerji verdi diye! Başlarım enerjinede sinerjinede dedi. Olan yine bana oldu...

Sabah kalktım (öğlendi ama benim için gayet sabahtı) dedim fırınına gurban, bi gidip ekmek alam. Aldım ekmeğimi dönüyorum, çat komşunun hıyar eşi dikildi tepeme. Başladı gazele..
-Babanı aramışın.
-He aradım. (biratafım dondu yavşak herif!)
-Ben senin kaloriferlerini yakmak zorundamıyım. Ev arkadaşına öğrettim nasıl yakılacağını, bi gün ben bi gün siz yakacaksınız. Hem hastayım demişin babana hem sigara almışın. Yakmamda yakmam. (gerçek hatun çemkirmesine hoşgeldin, belanı aradın günah benden gitti.)
Bu arada evin altındaki tekel bayideyim. Ama herif konuştukça benim suratuna suratına en balgamlısından tüküresim geliyor. Zaten kaçtır sinirliyim. Öncelerde bi denedi şansını bu zorlu komşu. Bi asılayım şu hatunlara, nasıl olsa üst kattalar dedi. Benim duvalarıma doğru çarpınca bozuldu. Bir ara tehditvai cümleler kurdu. Yok söyleyecem babana gece çıktığını, sigara içtiğini, gece tepemizde küfür ettiğini bilmemne. Tutmadı, ben aynen devam. Tabi komşu gızları alakayıda kesince herif otomatikman kendini hıyar konumuna koydu. Koca tarladaki en sap hıyar...
-...Paranın daha 130 lirasını alamadık kumral hanım. Etrafta diyomuşun 600 lira verdim ben o kömürlere, yakmıyorlar etmiyorlar.
-Biliyoz biliyoz gazel okuma şimdi. 10 bin lira borcu ben yemedim sağda solda sayın komşu.
Beklenmedik bir cevap. Sahtekar ve icra tarafından kovalanan bir adam için oldukça oturaklı bir cevap!
-...Beni kimse o kazana kömür yakmak bahanesi ile sokamaz. Arkadaşımıda sokturtmam. Tabi babam burdayken asenaaaa, kıvııırr, babam gidince, başıboş, sahipsiz hatunlara saldır. Yok yaaağğğ!! Bi telefon açarım dökerim buraya memleketi haberin olsun. Sabah sabah diklenme bana ben erkeğim, vururum, kırarım, gerektiğinde döverimsi edalarınla. Benim edebiyatım iyidir. Böyle dut yemiş bülbüle dönüverirsin işte. Hadi canım, erkeklik, hatuna zeytin bahçelerinde zeytin toplatmakla olmuyor. Önce bitarafına yapışan borçları öde sonra gel bana...

Hışım hışım çıkmış bulundum tekel bayiden. Biraz kendi çapında gudurdu tabi ahlaksız. Bende evde bi isyan bastırdım komple iznik duydu. Biz böyle bağrışırkene canım ev arkadaşım zeytin dalı uzatmaya indi bayiye. Oda sinirlenip çıktı. Böyleyken böyle. Şimdi son hız yanıyor kaloriferlerimiz.
Üstün başarı belgesi almalıyım. Eh kökümüz üsküpten geliyor olsun o kadarcık.

DipNokta: Size çemkirene aklınıza ilk gelenleri söyleyin. Çok başarılı oluyor :D

Ertesi bir sonraki kavgaya...

14 Aralık 2008 Pazar

Ben bir kurbanlık koyunum

0 kişi izah etti



Çölde kalan bahtsız deveden kocaman selamlar getirdim. Ki ben bi elimde negro bi elimde coca cola zımbırtısı ile ne ara blog yazmaya başladım diye düşünürkene birden mesut adında elimden çok çekmiş bir arkadaş bloguma yazarlığını koydu. Kendisine bu saçma sapan ve işeyaramaz yerde başarılar diliyorum...
Memlekete ne hayallerle gitmiş, neler bulmuşum. Çok memnun değilim. Şimdi biraz hafızamı zorlayıp 10 günlük küçük arada neler gelmiş talihsiz ve bahtsız devenin başına onları yazmayı planlıyorum. Bir dakika! Başımda dikilen ev arkadaşım sayesinde bi halt edememekten korkuyorum sanırım! :)
Bir salı gecesi o lanet olasıca minibüse bindim. Evet, bindim çünkü buna mecburdum. Beni memlekete götüren son vasıtaydı çünkü. Yanımda iki tane kıro ile yolculuk etmekten kesinlikle hiç memnun değildim. Ben tozuttuğumda dinlediğim rammsteinlerimle yolculuk ederken onlar mal mal suratıma baktılar. Çünkü onlar tozuttukları anlarda müslüm dinliyorlar! Bense sevmediğim halde yorgun düşebilmek, gece baş ağrısına kapılıp erken uyumak için rammstein dinliyorum. Gerçi müslümde dinlesem aynı etkiyi yapar eminim...
Evde sigara içemeyen tek insan benim. Herkes pöfürdetirken ben ya cama, ya evhanımı yengeme, yada terasa kaçmak zorundayım. Ne acı!
2 uydu bile sarmayınca depresyona giriyorum. Uyuyamıyorum.
Neyseki imdadıma canım kardeşim yetişiyor. Küfürbaz kankasınıda alıp koşuyoruz memleketin en işlek caddelerine. Caddeler bizim, sokaklar bizim, kafeler falan, hepsi topyekün bizim. Bizim olmayan tek şey dağlar denizler. Onlarda devlete kalsın dimi?
Biyerde oturup tavla oynayışlarını izlerken beynim fıldır fıldır dönüyor. Babama söyleyeceğim yalanlardan tutunda, etrafta tanıdık varmıdır endişelerine, annemin attığı çağrılara geri dönemediğim için akşam yiyeceğim azardan, acaba yarın ne giysem..e kadar. Bir an şöyle çevreme baktım, ulan ne yapıyorum ben be! dedim. Kaç tane salak bi kaç işi aynı anda götürmeye çalışabilirki. Hem düşünüp, hem konuşup, hem msj yazıp hem bu kadar şeyi planlıyor olmak ayda ya 2 ya 3 kere olur bana. Yoksa bilinirki zaten mıymıntının tekiyim.
O an sıkıldığımı farkettim. Amacım biraz hava almakken iş çığrından çıkmış, küfürbaz arkadaş ana avrat kaynarken bütün hanın bizim masaya şaşırmış ve rahatsız olmuş bir biçimde baktığını farkettim.
Yaptığım en iyi şey kaçmaktır. Nitekim kimseye farkettirmeden kaçtım oradan.
Gece yine senaryo aynıydı. Evdeki kadın kısmıyla çay içtik, çekirdek çitledik.
9 günlük bayram tatilini 13 güne çıkarmış biri olarak mutlu mesut yuvaya uçtuğuma pişman olmuştum. Olmuştum ama artık bir faydası yoktu.

Bayram sabahı!

Yatağamı yapıştım acaba. Tüm sesleri duymama rağmen bir türlü reele dönemiyorum. Kurbanlar böğürtüler eşliğinde kesiliyor. Kabus gibi. Tekbir getiren bir takım adam sesi duyuyorum. Bir ara acaba benimi kesecekler diye yataktan kan ter içinde zıplıyorum. Sağıma soluma falan bakıyorum. Evet mavi boyalı odamdayım. Tımarhanem benim, canımmm benimmm...
Bayramdan sonra bir hafta süre ile neden her sabah kavurma yediğimizi anlamadım hiç. Bu bize şişmanlamamızı sağlamak amacı ile aşılanmış olan bir gelenek sanırım.
O yüzden olsa gerek feci halde midem yanıyor hala...
Sigaradanda olabilir...

Bayram sancılı geçti. Et, dalak, böbrek, iç yağı, kafa tası, dana dili, kedi bağırsağı derken bittimi? Bitti bitti...
Ben yeni yağlarım, artı 3 kilomla geri geldim. Psikolojim hatun dırdırından, anamın son 3 gün yaptığı kızımı özlerim muhabbetinden bozuldu.
Anneciğim inanki burda olmaktan çok memnunum. Hiç üzülme sen.
Babamla koyun koyuna sigara içmiyorum artık. Midem yanınca sigaraya küfretmek yerine kendime ediyorum. Devrim oldu...
Ha bakalım son anı burada...
İznik yolları kesinlikle taştan. Ki zıplamaktan çişimin gelmesi çok normal.
Babamın opete küfürler eşliğinde arabayı çekmesi, benim wc denen illete girip birde cigara yakmam çok güzeldi. 10 dakika boyunca söylenen babama inat çok uzun kaldım.
Birde girince tavanı kontrol ediyorum. Dumanı algılayan cihazlar var hani (dürüstüm adını bilmiyorum), ötüyorlar, su fışkırtıyolar duman olunca. İnceledim bulamadım, o yüzden yayılarak içtim cigaramı.
Gelene dek yolları izledim. Mutluydum. Birazdan hayatımın aşkına, bilgisayarıma kavuşacaktım. Yenişehir üzerinde koskocoman ovada koyun gören annem, ayol bunları neden satmamışlar, ne güzel besili koyunlar, kocacım bitane alalımda kıza keselim (o kız kesin benim!)...
Et görmek, kesilen hayvanın boğazından alınmış kanın alnıma sürülmesini istemiyorum. Beni bu ara kan tutuyor.
Canım babam lafı yapıştırdı. Ben birazdan bir günlük hasılatı senin kıza vereceğim karıcım, okulu bitirsinde
keseriz inşallah.

Kendi adıma üzüldüm. Çünkü başıma bir iş gelmesin diye kesilecek o kurban 2 sene sonraya ertelendi. 2 sene sonra sakin bir kız olacağımdan eminken, dahada sakinleşeceğim ya, işte bu beni yaraladı birden.
Babam iyi iş çıkardı gerçekten. Şimdi iki sene dilediğim kadar koparabilirim kayışları :)
Haydi bismillah!

10 Aralık 2008 Çarşamba

Denge

0 kişi izah etti

"Bir adam sevmek ne kadar zorsa benim için ölümü seçmekte o kadar zordu...

Bir adam sevdim, hakikaten çok sevdim, kısaca ölümü seçtim ama, aması bir türlü olmadı işte. Sonunda yetmedi tılsımlı aşkım, aldattım." dedi bir arkadaş...

Aldatmak fiili ne tuhaf. Severken aldatmak fiili dahada tuhaf...

Olmaması, sonunda tek gecelik bir aşka heba olan o tılsımlı aşk!

Tuhaf ve acınası...

Aldattığınız kişi belki sizi gerçekten seviyor, değer veriyor...

O an umurunda bile değildi belki!

Hangi ilişkide gerçekten tam denge varki? Bitane bile görmedim. Göremeyeceğimden de adım gibi eminim...

Eyyy tılsımlı aşklar.

Belki sevişmezsin ama, sevişmemek aldatmaya girmez diye bir kuram görmedim ben...

Elini tutmuş, aynı yatağa girmiş, nefes teması yaşamış falan. Sonra ne olmuş? Saatlerce durmadan kusmuş. Okulda, evde, yolda belde, hep kusmuş. Aldatmak ne kadar basitmiş meğer. Kimseninde ruhu duymazmış.

Lanet olasıca beş dakikalık bir heyecan uğruna nerede kalmış o senelerce savaşılan, uğruna ölümlere yürünen tılsımlı aşklar?

Şimdi bu hatun ne sayıkladı gecenin köründe derseniz, aldatmanın tarihçesine inmeden, içimde biriken o bilinçsiz, düşünülmeden, hiç kelime ayrımı yapılmadan yazılan bir kaç satır...

Ben aldatıldım, aldatıldım ve yine aldatıldım...

Hayatım baştan karışıktı. Ayın bilmemkaçıncı aptal gezegenin önünde şahlandığı, tanrıların duaya durup üzerine sevişme partisi yaptıkları, şarapların isaya adandığı, bilimadamlarının olayı uçkurlarına bağladıkları bir gecede doğan kumral bir kız çocuğu olarak dünyaya gelmişim.

Herkes için yılın miladı olan bir gecede.

Nedense burcumada merkez diyorlar.

Kimseyi dengeleyemememden belli merkezliğim...

Doğduğu güne lanet okumayan sayılı çocuklardan biri olduğumu düşünüyorum.

Hayatta tek uyuz olduğum şey aldatmak ve ben bunu bile beceremiyorum...

Okumadan geçebilirsiniz. Çünkü ben yazarken geri dönüp okumadım. Okuyanlarında kayda değer bir faide sağlayacaklarını hiç ummuyorum...

Nedense aldatanlara sinir oluyorum artık. Eskiden "banane yahu!" derken, bu gece ne değişti?

Utanması gereken insanlar utanmazken ben utandımda o yüzden...

Bütün sevişken mahlukatları lanetliyorum!

Uçkurunuza hakim olun. Çok yırtıcı davranabilirim. Kan çıkabilir!

4 Aralık 2008 Perşembe

Bloglara Gelesice

0 kişi izah etti
Bütün dengesiz olaylar bana vuruyorsa benim suçum ne söylermisiniz Allahaşkına?
Yani çığrımdan çıkmış olmama rağmen komik bulduğum ve ssürekli güldüğüm şu saatlerde, aslında acı çekiyorum ve bi hayli canım yanıyor.
İsmi lazım değil bir bayan arkadaşın evinde olmaktan son derece mutlu muyum? Bilmem... İdrak edemedim desem yeridir...
Bir insan 3 fincan çay, bir koyu türk kahvesi, üzerine içilmiş bardaklarca sudan sonra tuvalet kapılarında bekletilirmi yahu?
Sihirli sözcük "domestos"un (ki benim nedense daima domates diyesim gelir) büyüsüne kapılmış o çocuklu, şişman ve şuan elinde örgüsü, huysuz virjini izleyen hatun akımına uğramış biri olarak pişmanmıyım? Kesinlikle evet...
Tuvalet kapısında sekiz çizdim. Peki neden?
Çünkü tuvalet gecenin 11 inde temizleniyor. Hemde domestos denen o illetle...
Ha illada 3 kere 10ar dakika aralarla girdiğimden değil...Tamamen dibinde biriken kirden..Yılların kiri....
Yılların kiri neden benim olduğum gece temizleniyor onuda anlayamıyorum, buda benim yazmam için nasip olan bir tür malzeme olsa gerek....
Tuvalet kapısında çektiğimi bir ben bilirim birde Allah...
Tuvaletin benden sonra temizlenmesine de pek gerek kalmadı..
Çünkü ben benden geçeriken içimde domestostan daha ulvi bir atık oluştuğundan, milyonlarca asidi bir araya soksan daha temizleyici bir madde oluşturamazdınız...
Sonunda mutlu son merteebesine ulaşmış olsakta, yaşadığım komik ve gergin dakikalar bana yetti...
Buyrun..
Ben kendi kendime çatlamıyorum...Çatlatacak olay çok sayın okurlar...

2 Aralık 2008 Salı

1 kişi izah etti
Bugün sabahtan beri çıldırmanın taaa eşiğine gelmiş bir blogger olarak son sözüm, Eyvallah...
Yok, hayır, konuşamıyorum, veda ediyorum şimdilik 12 gün!
Ve mümkünse gözüm canımı sıkan hiç birşeyi görmesin istiyorum...
Başım bu kadar kalabalıkken ve gerçekten çok sıkılmışken gitmek belki en akıllıcasıdır, kim bilir!
Ağzımın payını bir kez daha enine boyuna aldım, birdaha kimseye o kadar değer vermek yok...
Ben şimdi evime gidiyorum, size iyi bayramlar diliyorum...
Aman ha! Sakın benim gibi arada şartelleri attırmayın, sonra toparlaması feci zor oluyor..

20 Kasım 2008 Perşembe

Yine!

3 kişi izah etti

Ben…

Ben ve içimdeki kuşkulu yalnızlık…

Birileri yolda kalırken birileri hızla yol almakta..

İçtim…

Çok içtim bu akşam…

İçip içip ayıldım…

Bu yalnızlık benim, ilişmeyin…

Bu yalnızlık topyekün benim elleşmeyin!!!

Kanun buysa ben çekiliyorum... Kapalı ve yalnız girdabımda oldukça mutluydum, neden uyandırdınız uykumdan sorabilirmiyim?

Şimdi sigara dumanının felç olduğu bir odada uykuya dalacağım... Hayır hiçte estetik değil bu!

Ne zamandır kadındım, ne zamandır seviyordum, ne zamandır aldatanları affediyordum ben!

Ne zamandır sevişmeleri unutmuştumda bu gece birdenbire aklıma geliverdi!

Ben şimdi nereye kaçacağım sorabilirmiyim size?

İçim içime sığmıyor...

İçim içimden geçiyor...

İçim içimi kemiriyor...

Dön...Dön sevgilim...Bu yırtıcı şafağın en derinini tadalım...

Kurtarılamamış bir boşluğun en derininden saygılar ve selamlarımla...

Bitiyorum...

Yavaşça eriyorum dostlar...

Yine girdim kör kuyulara..Mutluluğun ardındaki kara sislerin arasında...


86...

18 Kasım 2008 Salı

Hay adaletine ......... dünyası!!!

0 kişi izah etti
Günaydın demek için çok geç bir vakit farkındayım!
Yüksek gerilime ve karnımdaki ağrıya dayanamayarak uyudum...Çok uyudum...Bu vakitlere kadar uyudum...

Çok güzel bir gün geçirdik dün 4 arkadaş. Erkek arkadaşımızın evinde kahvaltı ederek başladı günün güzelliği. Ben ve ev arkadaşım yarı uykulu küfür ede ede, bize gelen kız arkadaşımızla, onun erkek arkadaşının evine gittik. Sofra hazır, çok özenilenerek hazırlanmış belli! Eh biz buna aşkın gücü diyoruz...
Kız arkadaşımızla erkek arkadaşı, aynı zamanda sınıf arkadaşımız olan erkek arkadaşı, oldukça mutluydular...
Onların mutluluğu benim mutluluğum oluyor bir kaç zamandır. Beni onların çekici, masum, saf, tertemiz ve alabildiğine özenli aşkları mutlu kılıyor... Bazen gülümsetiyor, bazen yardım etme, sorunlara ortak olma içgüdülerimi alevlendiriyor... Anlık bile olsa sorunlarımı unutuyorum... Kendi derdimi 2. plana atıyorum. Zaten benim dertlerim 2. planda daha rahat çözümleniyor, bununda farkındayım...
Herneyse... Zaten bir iki haftadır hep böyle...
Yalnız kalmalarına müsade etmek istememe rağmen onlar beni yalnız bırakmak istemiyorlar diye düşünmekteyim..
Buda işin gırgırı olsun (:

Önemli bir sorunla karşı karşıya olmalarına rağmen onlar hala çok yalınlar. Aşklarının peşindeler ve kaybetmekten korkar bir halleri var.
Nerede kalmış böyle temiz aşklar? Biz küçücük bir sorunda koşar adım kaçarız.

Sorun büyük olmasına büyük. Sorun sadece onları ilgilendiren bir sorun değil yazık ki!
Bu sorun bütün türkiyeyi tehdit eden bir sorun!
Bir kuşu bir kafese ne kadar hapsederseniz kuş o kadar cansızlaşır... Zamanla bütün alımını ve canlılığını kaybeder. Kafeste odaklanacak pek birşey yoktur. Sadece zaman kavramı vardır. Etraftaki bir kaç insan kafesin ardından sessizce bakıp kuşun güzelliğine ve alımına takılı kalır bir zaman için. Ya sonra? Kuş alımını kaybetmeye başladıkça etrafındaki insanlarda tek tek çekip gitmeye başlar.
Bir insanı kafese tıkmak!
Kurallar koymak!
Hele hele genç bir kız olursa bu!
Bunalım...Sıkıntı...Üzüntü...
Vah yazık! Bu çağda bu otorite...
Kural 1! Erkek arkadaş yasak...
Daha kural 1de yasak..
Eve en geç 19.00 da girebilirsin. 5 dakika gecikirsen ailen aranır, evden azarı enine boyuna yersin!
Başına bir abla koymuşlar. Önce cemaatin sonra ablanın sloganı şu:
"Yoldan çıkmışları yola getirmek. İslamı tüm Türkiye'ye kafana göre yaymak. Önce genç beyinlerden başlamak. Sonra her kesime hızla yayılmak. Bir miktar para karşılığı bir kaç öğrenciyi aynı eve sokmak. Sabah namazı, akşam ve yatsı namazı derken, işi sapıttırıp artık ota boka karışmak."
İslamiyet çok saygı duyduğum, hatta bir üyesi olduğum bir din olmasına rağmen bu tür ahmaklar yüzünden giderek soğuyorum.
İslamın olduğu yerde dedikodu olurmu hiç?
Bu kişiler yapıyor. Kulaktan kulağa yayılıyor hızlıca söylemler. "Şu şununla berabermiş. Hemde cemaat evinde kalıyor terbiyesiz. Foyasını ortaya çıkartmak lazım!"
Peki nedir bu cemaat evi arkadaşım. Kim başlatmış bunu...?
Yeşilırmak dershaneleri vardı biz öss ye hazırlanırken. Ben gitmedim, gidemedim. Ne halt olduklarını az buçuk bilirim. Hiç gelemem dersi dinle karıştırmaya. Herşeyin yerini ayrı tutabilecek bir beyne ve akla sahibiz çok şükür.
Giden gitti. Gittiler, hazırlandılar, kazandılar...
Çok başarılı olan öğrenciler şuan bu ve bunun gibi dershanelerin cemaat evi tabir edilen öğrenci evlerinde kalıyorlar. Su ve elektirik faturaları ödeniyor, yakıt paraları aylık verdikleri 200 lira gibi bir ücretin içinden sağlanıyor. Erzaklarıda alınıyor tabi. Bu 200 liranın içinden bir öğrencinin bunca masrafını nasıl karşılıyorlar oda ayrıca düşünülmesi ve izlenmesi gereken bir nokta.
Tek istedikleri öğrencilerin -onlara göre- namuslarını korumaları. Biraz kapalı takılacaklar, erkeklerden uzak kalacaklar, evde yapılan her türlü eziyetede katlanacaklar.
Öğrenci kafayı yiyecek!
Başları kimdir?
Fetullah gülen ve yandaşlarıdır... Bir çoğu bunu bilmez. Nur ve Süleymancı cemaatlerinin, pardon, tarikatlarının işidir bu evler. Evlerde kal! Kurallara uy! Senden iyisi olmaz. Hatta birazda onlara benzemeye başlaman gerekebilir.
Okulun kapısından girdiğin andan itibaren tek bir erkekle muhattap olamazsın. Olursan uyarılırsın. Biraz şen bir kahkaha at azarlanırsın. Biraz açık giyin evde günün gösterilir. Aşağılarlar.
Bu ablalar nedirki? İmam falan iseler bizde bilelim gerçekten...
Onlara göre tuhaf biz göre gayet doğal şu eylemlere giriştiğin an kendini kapının önünde bulman olasıdır. Aileye verilen bilgi ise şudur * KIZINIZ YOLDAN ÇIKTI...!
Ağzıma kötü cümleler almak istemiyorum sinirlenip.
Ne kadarda masumdu oysa. Ne kadarda ciddi bir birliktelik...
Kadınımız bu ülkede modernizmden uzak tutulmaya çalışılıyor.
Erkeğimizde öyle...
Atamızın bize bıraktığı modernizm ayaklar altına alınmış durumda...
Biz batıya uymayalım, sakın ha!
Ayıptır, günahtır...
Bir gün başımız önümüzde hiç tanımadığımız zengin, göbekli ve kel heriflerle evlendirileceğiz...
Hay adaletine ......... dünyası!!!

2 Kasım 2008 Pazar

1 kişi izah etti
Ne güzeldik biz...Sen...Ben...
Gülüşün avuçlarımın arasında sanki..
Sanki kapıları kilitlerdik üzerimize o sonsuz boşluklarda...
Öpüşürdük...Sevişirdik gözlerimizle...
Korkunç olsada etrafımız, hep sarılacak bedenlerimiz birbirimize aitti sanki...
Sen benim için bir iptin...Asıldım..Tutundum..Sana doğru tırmandım...
Tam dorukta gördüğüm manzara hem çok güzel, hemde çok yaralayıcı idi...
Gözlerini özledim...Teninin kokusunu özledim...
Bu aşk pis bir hastalık...Son 102 gün..Dayan yüreğim...
Dayanki ileride çıkacak her soruna karşı kuvvetli ol...
İşim çok zor...
Gene başa sardık...
Allah hayır etsin...Dicek başka bişey bulamıyorum...
Umarım bu sefer düzelir herşey...

Gurursuz kadının sonu ne olur biliyorum..
Salaklığım tuttu gene...!!!

29 Ekim 2008 Çarşamba

0 kişi izah etti
Sanırım ben çok geriden takip ediyorum bir blogum olmasına rağmen..
Haftasonu evime gittim, geldiğimde kocaman bir sansür buldum blogumda...
Şok oldum...Baktım blogger a sansür gelmiş....
Ertesi gün açılmış...
Ehhh nolduk anlamadım açıkçası...
Zaten öyle bir ülkede yaşıyoruzki sansürlenmeyecek herşeye sansür geliyor... İki kuru odun için yaş odunlarıda yakıyorlar...Pire için yorgan yakıyorlar...
Biz öyle kendimizi açmaya çalışıyoruz oturmuşuz...Ona buna saldıranı kapatacakları yerde sansürü aynı anda bizde yiyoruz...
Tuhaf valla ne diyimki...

Zaten o kadar gerginim ki anlatamam...
Patlamaya hazır bir bomba gibiyim şuan...
İki taraftan sıkıştırılmış gibi hissediyorum...Patlayacakmış gibi hissediyorum....
Aşktanmı benim bu halim acaba? Bağımlılık yaratan bir sevgi...
Bağımlılık ötesi bir sevgi...
Kahretsinnnnnnnnnnnnnnnn.....
Ben yine iznik gölüne bakıyorum...Kendimi o göle atmak istiyorum..
Soğuk soğuk işlesin su bedenime...En sonunda o soğuğu iyice yutup çıkayım..Çıktığımda herşey silinmiş olsun...
Mantıken imkansız bir şey işte...
Bu saatte göle gidemem zaten...Gitsem de dönemeyebilirim (:
Şimdi ben mutluluğu geri tepmiş, eski anılara, eski insanlara geri dönmüş biri olarak, şu saydığım çılgınlıkları yapmak istiyorum...Hemde çok büyük bir istekle...
Aslında kendime çok kızgınım ama çıkasıca canımı, inatçı huyumu biliyorum...
Bide hani o sadece ona aitim diye çırpınan kalbimi...
Ah benim akılsız kalbim ah...
***
Ve elektirikler kesilir..Yazının yayımlanması bu saate kalır...
Allahın dağında daha normal koşullar beklemiyorum...

20 Ekim 2008 Pazartesi

Fuck Copyright!!

0 kişi izah etti

Hep aynı şey olur zaten..
Tam uykuma dalarım, tam uykunun en tatlı yerini alırım, birden aldığım nefesi verememeye başlarım...
Kalkarım yattığım yerden, su içer açılırım..
Bu sefer açılamadım..Kendimi kaybeder gibi oldum...
Ey hastane! Evimin karşısında olmak zorundamıydın?
Ölürdüm belki...
Belki aldığım nefesi veremediğim için tıkanır kalırdım...

Ölüm bu kadar yakınımıza girmişken neden onu teper, kurtulmaya çalışırız? Evimiz, ailemiz, sevdiklerimiz engel olur hep...Yada bizi sevenlere kıyamadığımız için kurtulasımız gelir...
Yollar ayrıldığından beri hiç merak etmiyorum..
Nerededir, ne yapar, ölümüdür, sağmıdır?
Günler geçtikçe dahada aptal hissediyorum kendimi...
Hiç birşey olmamış gibi davranıyorum etrafıma...
Farkındayım!
Sigaraların ucunda kendimi yakıp yakıp tüketmeye devam ediyorum...
Ne istediğimi bilmiyorum...
İnsanın canını yakıyor bu..Ne istediğini bilmemek yani...
Köşeden dönecek, el sallayacak...
Defol!!!
Tanrı benim için çok üzülüyor, eminim...
Bir kulunu daha şeytana kaptırdı...
Şeytanda bundan büyük bir haz duyuyor...
Bizde harcanacak tek birşey bile kalmadı...
Acıyorum kendime, çevreme vede salak insanlara...
Açtır bu yürek ama ne istediğini bilmemekte...
Yardım eden elini kaptırır diye de korkar aynı zamanda...
Peki ne yapmalı..
Kenimi fizana sürmek isterdim...
Acıyorum..
Kendime...
Sürüle sürüle dağın başına düşmüş birine...Hastaneye 50 metre uzaklıkta birine...

18 Ekim 2008 Cumartesi

Orda kal... Hep aynı şekilde...

0 kişi izah etti

Bu gece içimden gelen şeyler çok değişik.
Hani büyük acılar oluşmuştur insanda.. Sonra acılar biraz biraz küçülürler... Bi anda hiç beklenmedik bir şekilde mutluluk sinyallerini küçük küçük vermeye başlar...
O anda bitti kafamda bazıları... Ve belki de çok aniydi benim için... Başta asla olmaz gözüyle bakmama rağmen, şimdi nedense pozitifim. Hiç bir zaman çok sevemeyeceğimi bilsemde...

Bugün çok iyiyim.. Bugün aşırı mutluyum.. Ne o, nede aldatılmam beni üzüyor artık... Maziye gömüyorum.. Ve orada kalması için devamlı dua ediyorum...

Bugün yoğun bir telefon sesiyle uyandım... Arayan annem...
"hadi kalk" diyor. "ben geliyorum.."
Canım annem... Evimi temizler, karnımı doyurur, çamaşırlarımı yıkar, gece biraz koynunda uyutur...
Sonra gider...
Annem iyidir... Severim onu... Ama göstermesemde, inkar etsemde hep, babamı daha çok severim...
Akşam eve gelir, önce yüzünü yıkar... Alın teri akar lavabodan... Akışını duyar gibi olurum taa kendi odamdan...
Sonra açar rakısını... Mis gibi anason kokusu yayılır eve...
İçkisinden çok kavga etmiş olsakta severiz biz o kokuyu... Bende çok severim...

Bugün iyiyim... Annem gelirken o kokuyu getiremedi bana ama....Yinede iyi...

Sevmiyorum çocuk sesini ben...
Ben huzur kokan sesleri seviyorum...
Babamın ben geldim sesini, annemin kuran okuyuşunu, en çokta yeğenimin agucuğunu :)
Ben en çok mehtap rengini severim...
Ve güneşin batışını...
Bütün huzursuzlukların karanlığa gömülüşünü...
Bana onu hatırlatanları... Mavi kıvamlı gözleri...Sarı saçları...

İyiyim...
Bu gece oturup sabaha dek, güneşin doğuşunu seyredesim var...
Biraz onunla, biraz onsuz..
Var olsun, ama sessiz kalsın...
Öylece izleyelim...
Ben başımı onun omzuna yaslayayım...Yada uzanayım dizlerine...
Öylece izleyelim...
Orda kal... Hep aynı şekilde...

12 Ekim 2008 Pazar

Allegria

0 kişi izah etti
Günaydın güzel ülkem.
Nedense biraz başım ağrıyor bu sabah. İlginç ve oldukça endişeli bir güne başladım. Endişemin kaynağını henüz çözemedim. Ama başım zehir gibi ağrıyor.
Çamaşırlar yıkanacak, asılacak, kurutulacak. Odayı toplamak lazım. Saça başa şekil vermek lazım. Üniversiteli hayatı ne kadar zormuş demekten alamıyorum kendimi.
Birde duygusal kaoslar varki, onlar dahada korkutucu şuan gözümde.
Yakmışım sigaramı, iznik gölü hemen sağ tarafımdaki pencereden hafif hafif görünüyor.
İçimde bir muzurluk duygusu almış başını gidiyor. Kıranderenin pis sineklerinden illallah dedik zaten. Kaloriferler deseniz, yansakmı, yanmasakmı diyedüşünüp duruyorlar.
Şimdi hemen yan yolda bir dizi araba görüyorum. Kaza oldu kanımca. 10 araba birden aynı anda kaza yapmaz herhalde.
Pardon pardon, gelin konvoyu gidiyor. Ah saftiriklerim, yaktılar başlarını...
Göle nazır evlilik... Ah ne güzel...
2 sene sonra görebilsem keşke şimdi mutluluktan çıldıran o çifti.

Bodruma gidesim var. İzmire yada...
Biri kapıma demet demet gül bıraksa diyorum. Hani bende sevebilsemde mutlu olabilsem. Çiçekler ziyan olmasın dimi..?

Ahh güneş.. Ne güzel parladın öyle...
Akşam üstü çıkarım belki göl kıyısına...
Şöyle derin bir nefes alsam hafif tuz kokulu gölde..
Göl tuz kokarmı demeyin ha! Bu göl kokuyor. Yosunları bilem var...
Uçsuz bucaksız sanki. Yüzerek kaç saatte geçilir acaba karşı tarafa ?
Ortasındaki batık şehride bulabilirmiyim ki uğraşsam ?

Saçma!

10 Ekim 2008 Cuma

Eylül çok ani geldi...

0 kişi izah etti

Olmadı. Baştan alalım bir şeyleri.

Kargaşa vardı. Başım ağrıyordu belki de… Bilmiyorum… Yahut hatırlayamıyorum.

En kötüsü de bu. Yani hatırlayamamak…

Karışıktım ve karışan düğümleri çözmeye çalışıyordum. En kötüsü ne olabilir ki?

Biraz sonra hiç tanıdık gelmeyen, hiçbir kıpırtı yaratmayan bir şeyler elimi tutuyor. Bense yardımı kabul etmek yerine geri çeviriyorum.

Mevsim sonbahar olmasına rağmen hala bir yerlerden yaza dair kokular duyuyorum. Dayanamıyorum. Çok sıkıyor elimde olmadan. Kalkıyorum. Sessizce çıkıyorum.

Kaçar gibi… Kurtulmayı çok ister gibi belki de…

Neden anlaşılmaz ki söylenenler, söylenmeye çalışılanlar…

Sonbahar yaprağı gibiyim, savrulmaya çok hazır…

Eylül çok ani geldi bana. Ben daha yaza savuracaktım oysaki saçlarımı. Yaz yağmurlarında ıslanıp, sinsice akıtacaktım kinimi…

Bu yüzden olabilir eylüle dargınlığım.

Hızlı adımlar atıyorum. Bir an evvel kavuşmaya çalışıyorum huzura.

En son ne zaman hayat renkli olmasına rağmen siyah-beyazdı etraf?

Çok uzun zaman geçti üstünden biliyorum.

Bıktım.

Aslında özlediğim o olmayabilir. O kadar birikti ki nefret içimde. Hiç fark etmiyor biliyorum. Nereye döksem kaldıramayıp, kendi içine döküleni de hesaba katıp, geri veriyor bana. En zoru da bu olsa gerek işte.

O suya girmek istedim. Birkaç adım atıp, kollarımı açıp, geriye doğru kendimi bırakmayı… Gökyüzündeki maviliği ve eylülün buz gibi esen yelini hissetmeyi…

Peki ben ne yaptım?

Susmayı seçeceğime konuştum da konuştum.

Hayır, susmalıydım. Ufuğa bakıp, oraya doğru fırlatmalıydım içimdekileri. Hiç geri gelmesin diye…

Ben susamadım. Anlattım. Ağlaya ağlaya…

Sonra da haykırdım.

Susmalıydım.

Susup içimde biriktirmeye devam etmeliydim.

Bense konuştum.

Neler olmuyor ki…

Kısacık bir yolda, kısacık bir mesafede yılları hissettim ben…

Yaz rüzgarını, yaz yağmurunu doya doya hapsedemedim içime…

Sonbahar çok ani geldi.

Henüz yeni kaçmışken, yine kaçmak istiyorum…

Çok saçma bir döngü evet…

Buraya kadar…

Pes ediyorum evet…

Gidip geldiğim her yalnızlıkta, aynı noktaya dönüp durmak kadar alakasız bir hayat benimkisi.

Bu hayatın içinde kaybolmayı tercih eden biri varsa bile, çok uzun sürmez benim bu halim yüzünden…

Artık sabah olsa…

Artık güneşi görsem de kurtulsam diyorum…

Karayı görenler gibi…

Ya özgür olacaksın, yada tutsak…

Kader değil, kısmet de değil…

Tamamen benim enteresanlığım işte…

Artık durun…

Artık yüklenmeyi kesin ne olur…

Kalıp, kendimi temizlemek istiyorum…

Arınana kadar…

Çok uzun sürecek biliyorum…

Ama arınmadan çıkamıyorum düzlüğe…

Eylül çok ani geldi be arkadaş…

Sonra döndüm. Küçük adımlar ve asık bir suratla. Büyük bir suçluluk duygusunuda alarak yanıma…

Yerine Sevemiyorum...

0 kişi izah etti

Bu sessizlik...
Bu kara çığlık...
Bu saçma kurgu...
Her seferinde bir tarafım eksik kalıyor.
Bende farkındayım olup bitenin.

Hızlıca yürüdüm. Kaçıyor gibiydim. Korkunç bir buhrandan kaçıyor gibi..
Yinede yerine sevememek gibi salak saçma bir duygula koştum sahile. Arkamdan bağıran seslere hiç aldırmadım. Hani hayallerimiz vardı, hatırlıyormusun? O sahilde birbirimize sarılarak yürüyecek, üşüdüğümüzde biraz durup birer demli çay içecektik. Şimdi sensiz yürüyorum. Kahkahalarımın ardında binlerce yağmur saklı. Korkuyorum sevgilim. Başka bir adamla o sahili dolaşmaktan korktuğum gibi korkuyorum.
Eksik kaldım. Çok hata affetmeme, çok çaba göstermeme rağmen eksik kaldım. Bu kadar gülme diye azarlardın beni. Kahkahalarım duyulsun istemezdin. Gizli yaşadık biz hep. Şimdi seni çok özlüyorum. Bu kelimeler nasıl ifade edilir bilmiyorum ama çok özlüyorum seni. Neden bizdik ayrılan, kadere kurban giden, sevemeyen...
Keşke dur deseydim sana. Biraz bekleseydim keşke ve yine affetseydim. Birçoğuna göre ben salağın tekide olsam seni sevmem bana yeterdi. Ama olmadı işte.
Şairane olamıyorum bu gece...
Son kez görüp, son kez sarılabilseydim sana, o zaman inan çok mutlu ayrılırdım senden.
Yaram çok taze..
Ve kimsenin onarmasını istemiyorum...
Sen olsaydın, sen, benimle olsaydın, yine toparlanırdım kendi kendime ben...
Şimdi çalan hiç bir melodiye kulak veremiyorum...
Umursamıyorum...
Yerine sevebilirsem birgün, inanki bu benim için milat olacak..
Ve yine yerine sevemediğim için bu haldeyim...
Beni affet sevgilim...
Çok içim acıyor, ama yapamıyorum...
Sensiz nefes bile alamıyorum ben artık...
Gitmeseydin...
Bırakmasaydın beni böyle keşke...
Keşke...

Sahil kenarına oturdum. Hüngür hüngür ağladım. Kendimden nefret ediyorum. Benim elim sadece senin eline değecekti.
Sen..Üzülme olurmu?
Ben seni çok sevdim...
Senden çoooook uzaktayım şimdi.
Değişmedim...
O sahil bana dar geldi. Gökyüzüne dönüp, haykırdım adını. Seni sevdiğimi, senden başka kimseyi sevemeyeceğimi.
İçim çok daraldı sevgilim.
Sensiz nefes bile alamadım. Ağlıyorum, hala ağlıyorum, hep ağlayacağım.
Bir gün sen çok uzaklarda olsanda, geri dönüş yolların kapansada...
Ben seni çok sevdim..
Sen beni hiç sevmemiş olsanda....


Bağlılık,miyad,itaat etmek bu üç zor fiili gerçekleştirmenin en şaşalı yolu
dervişin mürşidine sunduğu bir zarftır.Boş bir kağıt bir kalem birde silgi,
kağıt ömür demek kalemle silgi ise benim hayatımı sen yazarsın sen silersin
demek ben hiçim, azametin karşısında aciziyetimin bilincindeyim sen ne yazarsan güzelsen neyi silersen güzel demek, istediğin gibi yaşat istediğin gibi öldür demek....

13 Eylül 2008 Cumartesi

Son Söz

0 kişi izah etti
Uzun veda cümlelerini sevmem aslında..
Veda ederken ağlamayı, hüzünlenmeyide hiç sevmem...
Bavulumu toparlamadım...
Herşey aynı yerinde duruyor..Kıyafetlerim, okuduğum siyasi kitaplar, başkaldırmayı öğretmiş, kaçıp gitmeyi düşündüren, özgürlüğü ifade eden manzara tablosu...
Sigara paketlerini dizdiğim o küçük dolabın yanı bile öylece duruyor..
Parfümlerimi çantama doldurmadım..
Makyaj malzemelerime hiç ellemedim..
Ojelerimi sildim...
Pamukların ağır aseton kokusuyla doldu odam...
Herşeyi olduğu yerde görmek istiyorum...
Halimi bir görseniz...
Üzerimde ablamın hamileliğinde giydiği ve o halde bile bana bol gelmeyen elbisesi...
Başımda mavi bir eşarp var..Bandana niyetine sardım...Kulağımın az üzerinden düğümledim..
Küçükkende öyle yapardım...
Ağlardım bu odada..Bu odada intihar ettim..Bu odada kan döktüm, burda savaştım, burda geçirdim bütün sinir krizlerimi..
Burda uyudum ablamla..
Burda çay içtim, burda sigara içtim..
Küsünce buraya kapattım kendimi..
Burda öğrendim sevgiliden kilometrelerce uzak olmayı...
Burda aldatıldığımı öğrendim...
Burda beğenildim..
Burda içtim geberene kadar...
Burda gittim, burda kaldım...
Burda inançları uğruna ölenleri özledim..Onlar gibi olmayı..
Burda inançlarımdan vazgeçmeyi, susmak ve türevlerini bir bir kendime yedirdim..
Burda sevdim ilk defa..Ve ilk defa bu odanın camında hissettim yalnızlığı, ölümü, acıyı....
Bütün hayatım bu izbe, küçük, duman altı olmuş ve inadına çay kokusuyla dolmuş odada geçti..
Şimdi gidiyorum..
Diyeceksiniz ki çok uzun bir zaman değil, tamamen elveda etmeyeceksin..Bir gün elbette döneceksin..
Hayır..
Günün birinde yabancılaşmış bir misafir konumunda uyuyacağım tekrar..
Belki evimi özleyeceğim işte o gün..
Belki ait olduğum yeri karıştıracağım...
Ben evimden, annemden, çok kızdığım babamdan hiç ayrı kalmadımki..
Hiç yabancı olmadım buralara...
Hiç bırakmadım bu duvarları...
Şimdi ağladığımda yanımda bir annem olmayacak...
Tek başıma savaşmak zorundayım...
Tek başıma gelmeliyim yine hayatın üstesinden...
Aldatanlarla, üzenlerle, bir tekme atanlarla yine...Yine ben savaşmak zorundayım...
"Gülümse..."
Çok tanıdık bir melodi..
"Tut ki karnım acıktı
Anneme küstüm
Tüm şehir bana küstü
Bir kedim bile yok
Anlıyor musun
Hadi gülümse
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir Akdeniz olur
Gülümse
Gülümse hadi gülümse
Bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim"


Hepinizde tebessüm görmek istiyorum...

Küçük kızınız koca bir kadın oldu..
Umarsız ve heycanlı gitmiyor..
Umursuyor..
Heycanını yenmiş olarak gidiyor...
Sürgün her yerde sürgündür..
Bir şekilde sürülecektim..
Bunu hakettim...
Sürgünümü evime 3 saat uzaklıkta, yakın, lakin uzak, çok uzak bir yere yedim ben...
Hak ettim..
Yine aynı kadın sesi...
"fırtınada ak ayazda
sürgün her yerde hep yalnızdır
gül açsa da kuş uçsa da
görmez dargındır
her durakta her uykuda
sürgün her nefeste yalnızdır
her şafakta her yudumda
hasret sancıdır"

....mısralarını dizdi gırtlağıma
Hoşçakalın..
Yokluğumu aratmayın...
Mevsiminiz hep kiraz bahçelerinden olsun...

6 Eylül 2008 Cumartesi

Meşgulsen ellemem!!

0 kişi izah etti
Ne kadar salak bir akşamdı..
Kösss kössssss.............
Meşgul uyarılarım ve aldığım tepkiler çok komikti..Birazda sinirlendim...
Akşam bir grup eski dostla koyu bir sohbet vardı...
Güzeldir o sohbetler..Demli bir çay kokusu hasreti gibi..Yılların özlemini gidermek gibi..
Netten yapılan bu sohbetler kalabalık olur..Kalabalık sohbetlerde kendinizi genelde ikinci bir kişiye endeksleyemezsiniz..
Bu gece ve böyle bütün gecelerde her zaman ikinci ve hatta üçüncü, dördüncü, beşinci bir kişi size dadanıp sonuna kadar yazmanız için zorlar..
Meşgul uyarınızı görmek istemeyen bu kişiler bazen sizi oldukça zorlayabilirler...
Titreşimse bazen sizin en nefret edeceğiniz şey haline gelebilir..
Hani o sayfa öne çıkarda yazacağınız şeyler kopar gider ya bir süre..
Sanki durum uyarıları oraya boşuna konmuş birer süstür...

-selam...
susarsınız...
...Bir titreşim alındı...dırırıt dırırıt...
susarsınız..
-nerdesinnnnn?
susarsınız...
-of kızım ya ne zaman yazsam böyle susuyorsun..
susarsınız...
-iki dakka baksana yaaaaaaa!!!
susarsınız...
titreşim...
titreşim..
titreşim...
titreşim..
titreşim...
titreşim...
titreşimmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm....
aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa...................
Ya meşgulüm Allah'ın cezası..Bak cevap vermiyorum, meşgulüm, meşgulüm...
Sus iki rekat kardeşim..
Sus bekle bakalım biraz..
Yada madem meşgul..Yazma işte...
Ne bu yani, birimi öldüde bu kadar zorluyosun sınırları...
Sonra cevap verdiğinizde karşı tarafta büyük bir çemkirme...
İşte, "bak müzikte dinliyosun, ikide bir değişiyo, demekki ordasın, neden cevap vermiyosun, bana özel bir gıcıklığınmı var, benle konuşmaktan sıkılıyomusun, zaten bir daha yazmayacağım sana, işte sen böylesin şöylesin"
ENGELLE...
YADA BIRAK, BEN ENGELLEYEYİM..
GECE GECE İNSANIN SİNİRLERİNİ ZIPLATMA..
Ben daral bir insanım...Bazen eser meşgule alırım, başka şeylerle ilgilenirim..
Ama artık çözümü buldum..
Direk çevrimdışı yapıyorum modumu..

3 Eylül 2008 Çarşamba

Bu gün orda cumartesimi ?

0 kişi izah etti

Merhaba sevgili okurlarım..
Uzun zaman olmuş bu sayfayı açmayalı..Uzun zamandır açmamışım kendimi eskisi gibi...
Ne oldu..Ne bitti...
Üniversiteyi kazandım nihayet...
Yollar çok uzak olmasada, hani o rayların derin izleri gibi acıtıyor içimi aşılacak yollar..
Dün gibi aklımda..
Gidesim gelmişti yığıp anıları ardıma..
Belkide kimseyi düşünmek istemeden gidecektim bir yerlere..Çılgınlıktı bu!
Yapmadım..Allah o fırsatı vermedi bana ve kaldım..
Nihayet asıl gidilmesi gereken yer şimdi önümde ve sanırım gidiyorum ufak ufak..
Pek tabii onca koşturmacanın arasında herşeyi salıverdim bir kenara..
Yinede kocaman, koskocaman bir huzur oturdu üzerime..
Çok ama çok heyecanlıyım şimdi..
Birşeyler beni bu gece yine güzel bloguma gelmeye zorladı..
Geldim..
Yine ikinci sevmeler sardı beni..İkinci sevgiler..
Mutluluk nerede diye soruyorum kendi kendime..





Gittiğin yer bakışların kadar uzak olmasa Gelirdim dön, dön diyebilmek için Ayrılık bu işte sende sanki farklı mı zaman Bildiğin sonbahar bu aynı rüzgar aynı hazan Şimdi yaralı olsa da o düşe anlam katan Bizdik bizdik ikimizdik Bugün burada Cumartesi Ben senin saçlarını, suçlar bakışlarını, geveze susmalarını bile özledim Bugün orda da Cumartesi mi Sen de beni benim gibi özledin mi Aynalardan kaçarken özlenmeyi beklemek Ne kadar acı Ne kadar komik Ve ne kadar bana ait Değil mi??

O suçlar bakışları iyi biliriz...İsteyipte söylenememiş o kadar cümle vardır ki ardı ardına dizilmiş..
Bir gün umutsuzca geri dönüleceğeni bildiğimiz halde susmaya devam ederiz...
Hiç çıkmaz isyanlarımız ağzımızdan dışarı..
"Sus" yaşamaktır bunun adı...
Gidilen yerler belki bir dost kapısı, yada mecbur kalınmış tek göz bir oda..
Ama genelde mecburiyetten ve belkide birazcık rahatlama arzusu..
Akıl geride, gözler hep uzakları seyrederken içten içe..Bir dost ani bir baskın yapana kadar dalınan uzaklara, yine, yine kendimizi geri getiremeyiz..
Bünye vücut neredeyse oradadır..Ama akıl kimbilir nerelerde..
İkinci sevmeler bahar açtırsada, her daim geride kalmış bir akıl..Bunu hep bilir yüreğimiz..
Ve düşünürüz..
Karşımızdakine ne hissettireceğimiz duygusu çepeçevre sarmalar bizi..
Ya anlamazsa hissiyatı sıkarda sıkar...
Karşımızdaki ilk kez sevmişse..O sızıntıyı bilemezse..
Ne olacaktır..??
Nasıl adanacaktır ruh ona..Nasıl hissettirilecektir bu duygu...
Durursun..
Düşünürsün..
Yalnış yapıyorum dersin, ve, çekilirsin...
Gidişler ve ikinci sevmeler kolay değildir..
İkiside sarsar seni..
Hayatın kısacık olduğunu gözünün önüne almazsın..
İyilik melekleri gibi karşı tarafı düşünmeye başlamışsındır..
Ve işte belkide yıllar sonra karşındakini daha çok acıtacak sahte gülüşler, yalanlar, yüze asılan bir maske..
Aslında amaç mutlu olsundur..
Ama iş amacından çıkınca, ve sen geri dönmeye kalkınca, özlemeye başlayınca birşeyleri, karşı tarafa yalan söylediğini anlatamazsın..
Anlatsanda, verdiğin mutlu etme çabasının, ve hatta gerçek olmasına rağmen, inandıramazsın..
İnanmaması kızgın olmasına oranla çook normal değilmi?
Çözüm mutlu olamaya çalışmamak değil, maskelemekte değil kendini..
Geri dönmeyi silebiliyorsan oyna bu oyunu..
Yoksa inanki anlatamazsın mutluluk oyununu...
Karşındakini tam tersine üzmek dışında hiç bir işe yaramaz..
Sevgilerimle....

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Benim ve balığımın öyküsüdür...

0 kişi izah etti
Yeni bir ilkbahar esiyordu sokaklara..
Okul dönüşü arkadaşımın zoruyla yürüyordum eve..
Yorgundum...
Aklımı yitirmiştim bir kaç zamandır..
Belkide hastaydım, kimbilir..
Serin esti rüzgar..
Balık satan küçük bir dükkanın önünden geçiyorduk..Rengarenk balıklar kocaman akvaryumda yüzerken birden o balıklardan almak istedik..
Arkadaşım en güzellerinden seçti..Rengarenk süs balıklarından...
Benimse gözüm köşede kalmış, pullarının bir kısmı dökülmüş japon balığına takıldı..
Evde hayvan beslemek iyidir derlerdi hep o psikoloji ağırlıklı yazılarda..
O rengi solmuş hasta balıkta takılı kaldım..
Aldım onu..
Akvaryumu yıkadım eve gelince heyecanla ve hevesle..
İçine parlak taşlar koydum..Tertemiz suyunu doldurdum..İçine saldım küçük balığı..
Benimle yaşadı..Beni iyileştirdi..Derdimi dinledi hep..
Gözyaşı dökerdim..
İçimde ne varsa yükledim ona..
Zamanla iyileştim..
Yaralarım sarıldı...
Onunda görevi bitmek üzereydi..
Hissediyordu..
Öyle garip bakıyordu..
Bu sabah suyunu değiştirdim..
Umutla yaşasın diye..
Öldü..
Suyun yüzüne çıktı..
Küçücük bir vedaydı onunkisi..
Görevim bitti dedi..
Artık ölmeliyim, zamanım geldi..
Öldü..
Ağladım..
Gülümseyerek...
Teşekkürler küçük balık...
Geri döndüğümü gördüğünde gittiğin için...
Küçükte olsa umudumda yardım ettiğin için..
Ve en önemlisi tam zamanında gittiğin için..
Sana anlamasanda belki, sürekli derdimi yüklediğim için özür dilerim..
Senin gibi kapalı kutu bir dostum yoktu..
Seninle ve seni hiç yemeye çalışmayan kedi yavrusuyla :) dertleştim..Başka kimsem yoktu çünkü...
Beni mutlu gördüğün için şükrediyorum...
Ve belkide sapıkça bir kurgu bu..Balıkla yada kediyle dertleşmeye çalışmak yani..
Ama ben, sadece kendimi iyi etmeye çalıştım..
Teşekkürler minik balık...
Herşey için...
Hoşçakal...

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Masumiyetin ebedi resmi...

0 kişi izah etti

Şuanda dünyanın en güzel şeyi ile başbaşayım...

Hayat o varken o kadar güzelki..

Eskiden ne kadarda anlamsızmış yaşantımız...

Şimdi o minicik bedeniyle hepimizi esir almış durumda...

Belkide en çok beklenendi...Hiç dile varamayan...Ama gelmesi beklenen...

Oda istiyordu belliki gelmeyi...

Bütün hazılıklarını yaptı..

Hatta kendisine dünya üzerindeki tüm güzellikleri katarak merhaba dedi bize...

Öyle bir merhaba oldu ki bu...

Hepimizi hem gözyaşına, hemde büyük bir sevince boğdu...

Şaşkındı...

Etrafını seyrediyordu öylece...

Haberi yoktu yeryüzündeki acılardan, yoksulluklardan, kavgalardan...

Muhtaçtı..

Küçücük parmaklarıyla bütün varlığını tekrar ellerine geri alana kadar muhtacım size diye haykırıyordu...

Görüyorduk, hissediyorduk...

Hepimiz aniden ona adadık kendimizi...

O kadar ansızın girdiki hayatımıza..

Kışın ortasında açan bahar güneşi gibi..

Karların arasından sızan gelincik çiçeği gibi..

Yıllarca, bütün fırtınalara karşı göğüs germiş bir bedenden gelen taze bir ilkbahar..

Nilüfer çiçeği kadar taze...

Ve belkide dünyanın en güzel mücevherlerinden bile daha değerli bir anne için...

Sevmek, korumak, içgüdüler...Hepsinin en güzel bileşkesi...

O kadar savunmasız ve bir o kadarda güçlü olduğuna inandığım...

Sevgi bu..

Önünüze sarayların kapılarını açsalarda faydasız...

Bir anne için kendi canından gayrısı yalan oluyor..

Kimine göre fazla sevgi..Kimine göre saçmalık belki..

Öyle bir annenin yaşadıklarını yaşamış olsaydınız, belkide siz, size verilen, sizden olan bu armağanı ondan daha fazla sevebilirdiniz..

Bilemeyiz...

O kadar güzelki...

Ben belkide sadece benim için umut ışığı yada kanımdan olduğu için seviyorum..

Ve bu satırları öyle bir psikoloji ile yazıyorum..

Herkesin zor sahip olacağı bu sevgi bence paylaşılmaya değer...

Yada sahip olmayı reddenler için küçük bir ders..

Veya hiç sahip olamayacaklar için küçük bir hüzün..

Hayatımıza bunca fırtınayı, kahkahayı ve sevinci katan ve şuan yanımda nefes alışverişlerini duyduğum küçük yeğenim, canım kızım için yazdığım her satır az bile...

Annesine ve ona, bahtı tertemiz, mükemmel bir hayat diliyorum..

Bunu en çokta isteyenlerden birisiyim sanırım..

Allah yüzlerini güldürsün...


Gamze teyzesinden bitanecik kızına sevgilerle...

22 Temmuz 2008 Salı

Yollarımız açık olsun sevgilim...

0 kişi izah etti

Yeni ve yalnız bir başlangıç yapıldı...

Biraz gözyaşı döküldü...Biraz somurtuldu nedenlere...

Bir sabah yeniden günaydınnnnn denildi hayata...

Atlatılamayacak kadar güzel anılar var...İnkar edilemez anılar...

Anılar şimdi hatırlandıkça gülümsetiyor..

Biraz daha kırık dökük kalınmış olunmasına rağmen, biraz daha görünecek şekillerde hüzünlü bakılsada aynalara, bunlar hayatın gerçekleri, olması gerekenler...

Arkasını aramaktan vazgeçtim herşeyin...

Şimdi şimdi normale dönüp, gerçekten kimseyi hiç istemeden, olduğum gibi bir kumral ile...

Nefret edilecek herşeyi bir birrr silmeye karar vermiş biriyim...

Nasıl olacak bilmiyorum ama, olacak, olmalı...

Seni hala seviyorum sevgilim...Bütün anılarımızı hatırlıyorum..

Beni hep iyi hatırlaman için dua ediyorum..

Artık tutunacak bir sen yok bende...Ama tutunmam gereken bir hayatımın olduğunun fazlası ile farkındayım şuan...

Seni hala ölesiye seviyorum sevgilim...Gittiğimiz heryeri, her mekanı bir bir hatırlıyorum...

Yediğimiz bisküvileri bile :)

Bana yaptığın menemenin kokusunu...Yatağında sessizce uyuyakalışımı...Uyandırırken kondurduğun öpücüğün yanağımda bıraktığı ıslaklığı bile...

Biz bir aileydik seninle...

Sen gittin ve harika anılar bıraktın bana...

Teşekkür ederim...

Sözümü tutup çok iyi yerlere geleceğim...

Seni bir sonraki görüşümde karşında yepyeni birisini bulacaksın...Söz sana...

Mucizeyi birlikte başlattık sevgilim...

Şimdi yollarımız ters istikametlere de gitse...Ben hala senin gösterdiğin yöne doğru yürüyorum...

Aşkımıza hep sadık kalacağıma binlerce kez söz veriyorum...

Seni seviyorum...Umarım yüzündeki gülümseme asla solmaz...

18 Temmuz 2008 Cuma

Seviyorum...

0 kişi izah etti
Ne denir bilinmez...Sadece yazmak istiyorum bu gece...
Ölümüne sevdik...Uğruna varımızı yoğumuzu verdik...Sonuç olarak terk edildik...
Giden gitti kalan sağlar bizimdir değil meselemiz...
Biz genelde bütün salak bağımlılar gibi uzun zaman umutsuzca seveceğiz....
Aldatılmış olmak, aylarca öylesine biri gibi yollar gözlemek asıl mesele...
Neden oyalanan biz olduk...
Şimdi bomboşuz...Şimdi önümüzde belirsiz bir hayat...
Belki saklı sevenlerimizde var...Ama bizim için ne ifade ederki...?
Çok sevdim...Uğruna ölümü göze alırım dedim...
Elde avuçta koca bir hiç kaldı...
Yüzükler atıldı...Koca anı kutularına saklandı...İçindeki isimli yüzüklerimiz...Aşkımızın imzaları...
Anılar o koca kutulara bir bir yerleştirildi...Umursamaz tavırlar ardına kocaman acılar sığdırdık...
Onunda bitişe olumlu bakmadığını bilsemde...Çok üzgünüm...Kal diyemedim...
Şimdi ne olacak?
İki insan ölümüne bağlı iken, iki insan deli gibi aşık iken...Birden iki zıt kutuba kaydı...
Neden olanlar varsa, onların hesabı er geç ödenecek elbet...
Tek nedenimiz klasik türk filmi...Fakir çocuk, zengin kız muhabbeti....
Göze almıştım oysaki...Ezdirmeyecektim...Gerekirse aç yatacaktım...O yuvayı kuracaktım...
Umutlarım vardı, hayallerim vardı, paha biçilemez hayallerim...
Gecelere tutuklu kalan klasiklerden değilim belki ama, yüreğimde ince bir sızı, kanayan bir yer sanki...Hissediyorum...
Çok sevmiştim...Çok bağlanmıştım...
Onun herşeyini sevmiştim...Kötü tarafları çok olmasına, bunu görmeme rağmen çok sevmiştim...
Hayır ağlamıyorum...Benim sevgim öyle değil...Ağlatmıyor beni kana kana...
Bir mezar var önümde, diri diri gömdü beni...Hala iyi yanından bakıp gülümsemeye çalışıyorum...
Olmuyor...
Bıçak gibi giren ağrılarımla baş başayım...
Hayatımda kimseyi istemiyorum...Sevilebileceğime inanmıyorum...
Hayallerim yıkıldı...
Gülemiyorum İNADINA...
Hala tutkunum...Hala çok seviyorum...
Nefret edemiyorum...Bırakılıp gidilmeye karşın tek bir hücrem nefret etmiyor ondan...
Cigara gibi aramaya başladım aksine...
İnadına diye birşey var...Sadece daha çok seviyorum şuan...İnadına olan bu...
Ne yapmalı...Tekrar zaten olmaz..Olamaz bunca söylenmiş sözden sonra...
Ne yapmalı bilmiyorum...Kara sevda bu...
Kimseyi istemiyorum...Ondan başkasını istemiyorum...Olan bu...
Çok zor imiş...Çok acıtır imiş...
İçimde kalan...Gülüşü..Kokusu...Öpüşü...

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Kodummu..............

0 kişi izah etti

Dünkü ruh halim berbattı...
Kısacık yazmışım, ben bile hatırlayamadım şimdi :)
Ellerimin titremesi geçti...Ayaklarıma sardı o titreme...
Geçecek...Geçmeli en azından :)
Evet aklıma geleni yazmak, biraz rahatlamak istiyorum şuan...

****

Tövbe...
Kesinlikle yapmam...
Yaparsam affetme....
Kapının önüne koy....
Allah belamı versin yaparsam...
Dıttırıdıt dıt dıt...

Kodummu oturturum!
Ne taraftan çakmamı arzu ederdiniz paşam...
İsterseniz magazin yapalım...
Kamera kayıtlarımıza bakalım...
Olmadı FBI çağıralım...
Oda sökmezse buyurun testi ben yapayım...
Bakışlarınız bozuldu efendim, benim testim uzunmu sürer, yoksa testin sonunda sizi benmi uzatırım, ne dersiniz?
Çıldırmış bir kadın nasıl bir portredir düşündünüzmü acaba?
Beklemekten tıkanmış, saldırıya hazır....Belkide şuan aldattınız, belkide yarın aldatacaksınız???
Nereden bileyim...
Nereye kadar sürer bu susuşlarınız...
Acım size yeterince hazım sağlıyormu?
Belkide farklı bir boşalma taktiğidir bu sizinkisi?
Sorularımın cevapları gökyüzüne uçarken susup oturmanın zorunluluğunu yaşamaktayım...
İnsan yerine konulmamamın göstergesi ise yokluğunuz, bende sizi koyamıyorum üzgünüm...
Sana değmezmiş çektiğim bu müphem acı...
Kızmıyorum...
Üzüntüm kendime...
Aylarca her gece nöbetlere neden diktim diyorum kendimi...
Bittiysede bitmiştir....
Budur...
Bilsem keşke...
En azından öldümü, sağmı diye düşünmezdim...Bunun acısını çekmezdim boşuna...
Kodummu oturturum...
Şehirler terkederim imkan dahilinde, arkama bakarmıyım sanıyorsun?
Yıllarca bu acıyı çekeceğimide bilsem bir dakika durmam buralarda...
Yorgunluğum yaşadıklarımdan ibaret...
Daha varamadım tadına hayatın...
Ölmek çok uzak....
Ölüm çook uzaklarda benim için...
Korkma!
Ben sevdiğinin acısı nasıl birşey bilirim, kimseyede aynı acıyı yaşatmam...
Gidilmesi gerekiyorsa gidilir...Sorun değil...
Senin bana verdiğin sözü şimdi ben tutuyorum...
Bu sabah kodummu oturtmak istiyorum seni...
Neredenmi geldi aklıma?
Söylesem anlayacakmısınki?

11 Temmuz 2008 Cuma

Merhaba

0 kişi izah etti
Merhaba sevgili okurlarım...
Bi kaç zaman sizden uzak kalmak zorunda olduğumu belirtmek isterim...
Psikolojik olarak kendimi toparlayamadığım bir dönemin içindeyim...
Ne yazmaya, nede okumaya halim var inanın...
Bu durum ne kadar sürer, sonunda ne olurum bilmiyorum...
Tarifsiz bir acı çekmekteyim...
Limanlarımdaki gemilerim batmış gibi...
Dedikleri gibi...Hayatın acı tarafı olmazsa ne kadar yaşanabilirki?
İnsanın omuzuna aldığı yükün telafisi nedirki?
Kötü bir oyuna mahkum oldum sanırım...
İyisimi biraz durmak, dinlenmek, toparlanmak...
Yazarken bile harfleri zor zahmet buluyorum...Ellerim titremekten hakimiyeti kaybetmiş halde...
Zorunlu yaşıyorum...
Bir kaç zaman sonra dönerim...Umarım iyi haberlerle dönerim...
Hoşçakalın....

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Şiştim

1 kişi izah etti

Bunaldım...............!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Etraftaki saçmalıklardan, herkesin beni sorgulamasından bunaldım...!!!
İçerim, dibe vururum, saçmalarım, küfrederim bağıra çağıra, olmayacak laflar ederim, çılgınlıklar yaparım, uç noktalara dayanırım...
Neredeydi beni koruyan zihniyet...Nerede??
Nerde kendi paranoyalarımdan sıyrılmamı sağlayacaklar???
Kendi kabuklarına sığınmış, içe gömülmüş, kendilerini düşünüyorlar...
Ben yine nöbetlere dikiyorum kendimi...
Neden istediğimi yapamıyorum?
Sabah kalksam erkenden, yollara çıksam, hiç bilinmedik yerlere gitsem, ayaklarımı denize sokup açsam biramı...Şarkılar söylesem...
Bende istediğimi öpsem, hiç çekinmesem...
Ahlaksızlık olurmuydu?
Bir süre kafama göre yaşasam, istediğimle düşüp kalksam, tercih edilmeyen basit kızlardan olurmuydum?
Kim sevdiki beni ölümüne...Kim sevdiki ciğerinden bir parça olacak kadarda, böyle bir muameleyi bekliyorlar benden?
Ben bazen kendi içimde nefessiz kalıp bela okurken, herkes birer birer sen busun, sen şusun dediler bana...
Ben buyum...
Ben yardım edeyim derken kendimden vazgeçebilirim, kendimi günlerce unutabilirim...
Ben iletişim kitapları arasında hiç yorulmadan sabahlayabilirim...
Ben birini unutmak için bir diğeriyle birlikte olabilirdim diğerleri gibi...
Affetmiyorum kendimi...Çünkü ben hayırlı bir evlat olamamışım kimseye...
Çünkü ben, barlardan diskolardan çıkmadım, herkesle oynadım, kimseyi sevmedim, yalan söyledim, aşağıladım, hor gördüm, küçük düşürdüm insanları...
Tövbe yarabbim...
Bunu bana söylettiler...
Çıldırma eşiğimi çoktan aştım...
Yıllardır ben mutsuzum herkes mutlu...
Ben aldatıldım, herkes masum oldu...
Bir kere yaptım allah belanı versin senin dendi...

Susun!
Duymak istemiyorum!

Beni bu kadar sevseydiniz, şimdi özgür olabilmemi sağlardınız...

Susun!
Hiç birinizi görmek istemiyorum...

Bir sabah bir taraflarınızı yırtsanız bu hatunu bulamayacaksınız...
Sizi çekme kotası tükenmiş olacak..
Ve kimse ona boyun eğdiremeyecek...
Ve bu hatun gebersede sevgisini çoktan gömmüş olacak...Hiç birinizin korkak halini çekmeyecek...
Asla geriye dönmeyecek...
Siz şimdi üzün, kırın, yüklenin...
Taşım ben, evet itiraf ediyorum, taşım, kalastan farkım yok...
Asla kırılmam..Üzülmek diye bir durumum hiç yok...
İtiraf ediyorum... !Çok ta tın!
Beni bu hale getirenler utansın...
Artık herkesi kendi haline bırakıyorum...Herkese bana yüklediklerini geri gönderiyorum...
Kaldırın bakalım...Hadi kaldırın!!!!!!
Hadi yaşayın bakalım...Bende dünya gözüyle göreyim...
Gitme, gelme, görme, aldatılıp susss, aldatılıp affetttt!!!
Uydurulacak çok yalan var nasıl olsa...
Sizin başınız ağrımayacaksa, benim hiç ağrımaz...
Açarım o telefonu ağzıma geleni söyler kapatırım...
Şişşşşşştimmmmmmmmmmmmmmmmmm!
Umrumda bile değil artık...
Dünyanın ızdırabını bana yüklemeye çalıştınız, susun, sakın itiraz etmeyin...
Ben tükendim...
Hak ettim değilmi?
Ben herşeyi hak ediyorum değilmi?
Hiç biriniz bu kadar ustaca yazamazsınız, hatta konuşamazsınızda...
Laf ağırıma gidiyor...
"Lütfen beni bırakma, ne yaparsam yanımda ol.."
Oldu....