Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

18 Kasım 2011 Cuma

Ve hayat devam etti*

0 kişi izah etti
Ve yanında bu gider
Dünümü anlatmak istiyorum.
Son bir yıldır yaşadığım en boktan günü yaşadım çünkü.
Bazı anlar vardır. Sabah yataktan kalkarsınız, üzerinize öküz oturmuştur sanki. Sonra hızla felaketler birer birer başınıza gelmeye başlar. Hah! Tut onun ucunu bakayım, anlatıyorum.
Sabah öküzlerimle uyandım. *Ben geldim uyan artık* diyen bir ses. Kafamı yastığa koymakla koymamak arasındaki manasız gel-gitlerim. İzin koparma telaşı. Dağınık saçlara bir kaç rötüş, biraz makyaj, dağılmış bir halde evden çıktım. Anasının arabasını gasp etmiş bir çıtır (içses: beni burada işim ne?)
Dağ evi, kar soğuğu, *ben uyuyacağım, sen yemek yap* cümlesi. Şarap, hüzün, içte bir sıkıntı. Milattan kalma bir bilgisayarla vakit geçirmeye çalıştım Allah'ın unuttuğu bir dağ evinde. Yemek yedikten sonra çıldırasım geldi. İçimde derhal oradan çıkmamı emreden bir ses. Adama *tekel bayii bulalım piç* dedim. *Olur piç* dedi. Çıktık. *Siktiret tekel bayiyi bara gidelim* dedi, *olur* dedim. Hızlıca 45 kilometre yaptık iki nokta arasında. Mekana girdik, birşeyler söyledik. Tam içiyorduk bir telefon geldi. *Kan lazım olabilirmiş, bir git bak* cümlesi. Hastaneye gittim. Küçük bedenli melek, orada, yoğun bakımda. Hastaneye girdiğim an kapıda bağırarak ağlayan bir anne. Tanıdık bir yüz *Öldü, gelmeyin bu tarafa* işareti yaptı. Gidemedim. Mehmet'in suratında kuzenini, daha doğrusu hayattaki tek manasının, tek sırdaşının ölümüne şoke olmuş, aynı zamanında sanki onunla ölmüş bir ifade... Gidip son bi kez görmek isterdim belki her ne kadar manasız olduğunu bilsemde. Bir süre ordan oraya yürüdüm şok olmuş bir vaziyette. Sonra kolumdan tuttu beni, *Ne yapıyorsun, kendine gel!* dedi. Dondum. Gözlerine baktım. Öylece kaldım. Sanki bir soğuk hava dalgası sırtımdan girdi koynumdan çıktı. Başım döner gibi oldu.
Gözlerimi açtığımda acildeydim. Bilmeden ağlıyordum. Kenarda bir hemşire *bunca ağır hasta var birde bunlar çıkıyor başımıza* diyordu, benimkide hemşireye laf yetiştirmekle meşguldü. Koluma bir iğne battı, vücudum hafifledi sanki. Meğerse düşüp kafamı yarmışım. Tabi bizim sümsük tutamamış beni.
Aslına bakarsan şu hayatta şunca yılda gördüklerim bunun yanında ancak hayatıma virgül falan atmış olabilir. Biri geldi üç nokta koydu sanki o an'a. O ölüm anı geldiğinde (ki gördüğüm ilk ölüm değildir) ama hani sizinle aynı şeyleri yapmış, yaşamış, hayat sevincini hissettiğiniz biri olduğunda durum değişiyor. Evet ben kafamı yardım ama o tamamen gitti, geri gelmeyecek. Bu neyi değiştirirki? Gitti işte, hepsi bu. Hayata küsmedim, ya da neden bayıldım onu da anlamadım. Gülerler lan adama, annesi bile bayılmamış sana noluyo diye.
Çok ağladım hacı.
Gerçekten, içten, bağıra bağıra böyle. Hastaneden çıkınca arabaya oturduk. O da kilitlenmişti, şok gibiydi. Biraz kendimize gelelim dedi. Elime bir kahve fincanı tutuşturdu. Elimde fincan, salya sümük. İçtim ama nereme, onu bilmiyorum. O kahve mideme oturdu sanki. Sesim duyulmasın diye son ses müzik vermeye çalıştı oda ağır depresyon yarattı istemeden. Kendimi hatırlıyorum, *neden sen?* diyordum, *hani kurtulacaktın, hani mehmetin elini sıkmıştın, umut ediyorduk, hani gelecektin? daha oturup fasıl gecesi yapacaktık. neden bindin o arabaya? neden gittin, gitme... bir şey olsun, kalbin atsın ve dön işte bu kadar basit*
Değildi.
O hissiyat anlatılmaz. Hayatımda ilk kez biri müziği açıp ağla dedi. Ağladım. Çok ağladım. İçimde zerre kadar nefret kalmadı insanlara karşı sanki. Sonra uyuştum. İlaç ayaklarımı yerden kesti. Eve gitmek istiyorum dedim, saygı duydu. Eve geldim, duş aldım ve görüntüler bulanıklaştı. Acı gitti, o kadar kolay işte acının kaybolması. Uyudum ve uyandım.
Onu tanıyalı bir sene olmuştu, aynı bardaktan bira içmiştik ve aynı mağazalardan alışveriş yapmıştık. Bana bir keresinde *sizden önce ölürsem sakın ağlamayın, ve mezarıma papatyalar istiyorum* demişti.
Hayat devam etti. Herkes için. Ama içimdeki acı, onun bir süre bir yere gideceği yok.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Bir Daha!

0 kişi izah etti

Eh, insan değişir.
Geçenlerde, jazz dinlemeye gittiğimiz mekanda elimde şarap kadehini evirip çevirirken kenks'im söylendi. *Kızım, ne olacak bu senin halin? Hayır ne evlenebiliyorsun, ne iş bulabiliyorsun, ne aşık olabiliyorsun... Yata yata karpuzu büyütüyorsun* gibi bir takım abuk sabuk, kafa göz daldırıcı, sinirleri zıplattırıcı cümleler kurdu. Boş boş baktım. Platform topuklu ayakkabılarımdan birini çıkarıp beynini delmek istedim, ortam nezihti yapamadım.
Yürüdüm, uzun yolları severim. Şöyle serin bir kış günüyse hele. Dondurucu soğuk değil ama tam ayarında olmalı. Yürüdüm, o serin, dinlendirici havayı içime çeke çeke yürüdüm. Düşündüm. Hayatın mına koyayım onu geç, şimdi, şuan dön arkana uzun uzun seyret o güzel yılları. Pişmanlıkları sil at. Her yaşadığın an için tekrar mutlu ol. Aşkların için, arkadaşların için. Yapılan her hataya gülümse, insansın. Hata yapmadan geçer mi?
Hata yaptım. Biliyorum. İnsanlık hali işte.
Bir platonik, bir ciddi uzun ilişkiden sonra hem kendi kendime, hem çift takılmayı öğrendim. Bu ikisini öğrenebildiysen kingsin zaten. Kendine yetmeyide bilirsin, bir başkasına da. Hani herkesin bazen dolabını açıp simsiyah giyinmesine sebep olacak bir ilk aşkı vardır ya yarım yamalak kalmış, onu yaşıyorum şuan. 4 ilişki geriye gittim yalan olmasın, sebepsizce küfrediyorum. Hani o klasik laf, her insan bir kez aşık olur dangalaklığı... O lafı ilk kim söylediyse onun ağzına sıçayım.
Geçenlerde sap gibi gidip bir kahve içtim. Sabah saatleriydi. Öyle önümdeki gazeteyi okuyordum boş boş. Benim öküz girdi ekrana, öylece hanın kapısından süzüldü, yanında liseliden hallice bir hatun. Farketmeden geçip 2 yandaki masaya oturdular. Kızla surat surata kaldım. Yüzündeki sivilceleri saydım, penguen makyajına odaklandım. Bacaklarıda çarpıktı. Üstelik dişlekti. Ne bileyim insan biraz çıta yükseltir. Bu ne zaman görsem yanında daha salak biriyle... Tövbe yarabbim. Bursa mı küçüktür nedir anlamadım. Ayda bir karşılaşıyoruz.
Şuan verebileceğim en iyi nasihat, kimseye sonsuz güven beslemeyeceksin.

Ne kadar yükselirsem yükseleyim yine oturacağım yer kendi popomun üzeri oluyor.
Geçti o romantik aşk zırvalıkları. Bitti. Bir yaşa kadarmış o aşk acısı çekmeler falan. Şimdi sorsan "ha?" derim. Ya da ben şu daldan dala cinstenim. Yok, öyle de değil. Yıllar itinayla üzerinize öfkesini kustuğunda ve siz o şanslı olmayan üçüncü sınıf insanlardansanız oluyor bu dediklerim. Bir yere kadar batıyor hayatın koydukları. Sonra bir şey oluyor, kimseye acımamaya başlıyorsunuz. Sadece kendi duygularınız için yaşıyorsunuz ve sizde o birilerinin ruhunu incitenlerden olmaya başlıyorsunuz.
Çok klas.
En azından beni ruhum için seven yarı zengin yarı karı gibi heriflerin evlilik tekliflerini kabul etseydim 7 kocalı hürmüze dönerdim.
Hayallerinin içine edildiği gün anlayacaksın bu dediklerimi.
Kimse acı çekmesin demeyi isterdim ama eğer bunu 18 yaşın altında biri olarak okuyorsan söyleyebileceğim şey çok anlamlı, kulak kesil. Biri ekrana girecek, tüm hayallerini acımadan yırtacak. Onlar benim hayallerimdi* hırpalanmasını bile yaşayamayacaksın. Dizlerinin üzerine çöküp küfürler edeceksin O'na. Seni kasıklarının arasındaki edevatına bile takmayacak. Sansürsüz sikecek gelmişini geçmişini, eşiktekini beşiktekini. Öylece bakacaksın mal mal olana bitene.
Sonra bana hak vereceksin. Ya da benim gibilere.
Sende o simsiyah giyinmiş embesillerden olup boş boş yürüyeceksin şehrin en kalabalık noktasında *şimdi ben ne bok yiyeceğim* edasıyla.
Hatırladım şimdi o günü.
Gözlerim şişmiş bir biçimde taksiye atlayıp arkadaşımın ofisine giderken şehrin en orospu parkında aldatıldığımı canlı canlı izleyişimi. İç çeke çeke bir hafta suratımı tırmalayarak ağlayışımı. Bir tokat, bir *kendine gel ebeni sikerim* küfrü sonra. Yine mi o eski dostun aşkı? Hep o günden beri oldu bunlar zaten. O günde bir cenabetlik vardı. Adam bana kankam olarak o tokadı attıktan sonra oldum ben. Şimdi bir de onun aşkıyla uğraşıyorum. Başka işim yokmuş gibi.
Bütün olay o bahçekapısında ama. Sen bilmezsin, o adamdan sonra iflah olmadım ben. Onun yanağına dokunup, *sana bir çorba yapayım* dedikten sonra çorbamın tadı bile kaçtı. Hiç tutturamadım.
Bana *ben orospu çocuğu değilim ama* dedi. Bende içten içe, *sen görüp görebileceğim en sağlam orospu çocuğusun* dedim.
En iyisi sen neden ciğerlerim elime geliyor durup durup onu anla bunu okuduktan sonra.
Bir gece ayazında unuttum kendimi yıllar önce sinir krizleri eşliğinde. Bunu bilen yok. Hava kim bilir eksi kaç derecedeydi. Yıldızlara bakıp onun gidişini sindirmek için gece ayazında unuttum kendimi. O günden beri ciğerlerim elime geliyor işte.

Şimdi bir sigara yak ve benim için bunu dinle. Kaçak