Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

5 Kasım 2014 Çarşamba

0 kişi izah etti
Sana yazabilir miyim? Dinlenebilir...

Kim engel olacak ki. Yazarım tabii. Ellerim benim, kalbim benim, aklım benim. Yazarım elbette.

Bayağıdır yapmadığım şeyi yapıyorum şuan. İçimi dökmek için buraya sığınıyorum. Eskiden acılar mı daha büyük geliyordu, yoksa söylesene şimdi içim daha mı çabuk doluyor? Eskiden acılar tabi ki daha büyük değildi. Dayanma gücü daha azdı. Daha toyduk galiba eskiden, şimdi büyüdük. Ben eskiden gerçekten ağlayamazdım. Yani gerçek sebebe ağlayamazdım. Sırf ağlayabilmek acıklı bir olayı sahnelerdim beynimde mesela. Yani içimdeki kir pası atayım diye.

Kimseye anlatmadım. Sadece sana anlatacağım. Hayır üzül diye değil. Sen yalnız kalmış kadınların filmlerdeki gibi değil, gerçekten ne yapacaklarını bilmiyorsun ki! Hani sen bir çok şeyi benimle keşfettin ya, acı çeken kadını da benimle keşfet istiyorum. Çünkü sana kıyamıyorum galiba. İleride takılacağın bir konu bu. Acı çeken en deli kadınlar n'apar?

Bi kere hiç ağlayamadım üç gün. Evet. O gece üç tane uyku ilacı içtim. Çünkü birincisi uyutmadı. Sinirden ellerimi kullanamıyordum. Çalışır halde bir kaç kez kurutma makinasını elimden düşürdüm. Sonra kurutma makinası parçalandı. Bende bütün kalmış az bir kısmını duvara fırlattım. Duvarda garip bir iz kaldı. İzi görmeye dayanamadığım için ikinci uyku hapını içtim. Ne zaman yatağa yatsam akabinde kendimi kalkıp kaloriferin önünde sigara içerken buldum. Üçüncüsünü meyve bıçağıyla parçaladım. Küçük küçük. Öyle daha çabuk etki ediyor. Sonra uyudum. Felçli gibi. Ertesi gün ne zaman uyandığımı sansam kendimi tekrar yatakta buldum. Çünkü uyanamadım. O kadar tuhaftı ki, kim ne oldu diye sorsa, grip dedim. Hepsi bu kadar. Grip. Geri kalan tüm kelimeleri unuttum. Adını hatırlamaya çalıştım beceremedim. Neden gittiğini unuttum. Ne olmuştu ki lan? Bir kaç kez kendimi sana yazarken buldum. Sonra aklıma geldi. Tekrar uyudum.

Uyandığımda sen gideli 30 saat kadar olmuştu sanırım. 30 saat uyutan ilaç var bebeğim biliyor musun? Ne kadar ilginç geliyor değil mi? Hayatımın en baş ağrıtıcı uykusuydu. Bir daha işe gidemeyeceğimi sandımdı aslında. Senin oturduğun koltuğun karşısında nasıl oturabilirdim? Elin kolun değmişti bir kere oralara. Bardaklarda çay içmiştin. Senin teninin değdiği bir şeye nasıl dokunabilirdim ki? İnsanlar köpekbalıkları gibidir, hep ileriye gitmek zorundalar. İstesende, istemesende yürüyeceksin. Hep ileriye. Zaten asla bir gidiş kimseyi düşüremez. Düşürmemeli. Kural öyle. Çünkü ben keyifli şarkıların kadınıyım, arabesk olmamalıyım. En azından sen öyle sanmıştın. Haklıydın. Haklı olmasan söylemez, bir saat sonrada gitmezdin sanıyorum.

Üç günü pek hatırlıyor değilim. Gelenler gidenler oldu. Ablam geldi mesela. Ağladı falan. Neden ağlıyorsun dedim? Pek cevap veremedi. Her işte bir hayır vardır demişim, sonra söyledi. Bunu derken gözkapaklarım kocamanmış. Dayak yemiş gibi. Onun gözleri genelde ağlamaktan şişer, benimki uyumaktan şişmiş. O çok duygusaldır, değişik bağlantılar kurabilir. Bana giderken, unutmaki melekler düşmez. Efsanedir o. Cennetten dünyaya tekmelenmiş melek yoktur, dedi. Bundan pek bir şey anlamadım. Melekler senin ilgi alanın. Belki bir gün bana bunu açıklayacak vaktin olur.

Birlikte o gün planladığımız şeyi yaptım. Tek başıma. Resepsiyondakiler seni sordu hep. Gelecek dedim, gelir dedim. Gelmeli. Mutlaka gelecektir. Yoksa hikaye tamam olmaz. Kıyamaz burada beni tek başıma bırakmaya. Bilirsin, ben beyaz çarşafları çok severim. Otel yatakları benim için her yataktan daha rahattır. O yastıkları 4er 4er konur ya, bayılırım. Daha çantamı yatağa koyar koymaz çantam beni geri al der gibi baktı bana. Bu yatakta yatılmamalı. Bırak temas etmek. Bu yatağa dokunma dedi sanki bana. Çantayla telepatiyle konuştum sanki. Ve.. Şarap beni çarpmıyor. Bundan eminim. Şişeyle içince çarpıyor. Özellikle sıcak küvette şişeyle içince daha çok çarpıyor. Nasıl sıcak yıkanırım bilirsin. Suyu kaynatmadan yıkanamam ben. Etimin kırmızı olduğunu görmek isterim hep. İnsan akşam 5te içmeye başlamamalı. İnsan gözkapakları morarana kadar ağlamamalı. İnsan aynaya bakıp lan gözlerim yeşil olmuş! dememeli. Ama yapılabilir. Ortada büzüşmüş yorgana kafamı boğulacak gibi sokup ağlayabilirim. Çünkü bu benim en tabii hakkım. Bir daha yüzünü bile görmek istemediğim biriyle konuşup neden ya, ben neden mutlu olamıyorum diyene kadar binlerce kelimeyle deneme yanılma yapabilirim. O da abim yapma, ohooo sen neleri atlatmış gızsın, diyebilir. Başka dost bir ses, ağla yavrum, açılaırsın. Böyle böyle geçecek diyebilir. Bir başkası lan salak bunun için mi kendini vuruyon duvardan duvara. Ebesinin nikahına gitsin, diyebilir. Genelde bu tür şeyler söyleniyor. O an tam olarak kim, nasıl, ne şekilde iyi gelir pek bilinmiyor. Tesadüfen aranıyor genelde. Aranması gerekiyor, çünkü bulunacak bir kaç cevap var. Boğazını, mideni yakan bir şey var, şaraptan daha ekşi. Sadece o kriz anında hissedilebilen türden. Ama en çabuk susturanı hayatını mahfetmene sebep olmuş olanı aramak. Lan itin dölü, allahsız kitapsız orospu çocuğu, senin sülaleni siteyim, sen adam mısın? Senin mecburiyetlerin yüzünden şu yaşadıklarıma bak, kaç kere daha aynı şeyleri çekeceğim ben? diye bağırmak oluyor. O kişi bu dünyada en çok yara aldığım şey. Ona şey diyorum baksana, her seferinde sana kıyamadığımdan ona patlayacağım. Ne zaman patlasam, ölmüş anama bari küfür etme. Ben eşşeğin önde gideniyim, bana söv nolur diyecek. Aslında onun annesiyle muhattap olurken o an, belki senin gözlerine baktığım andan itibaren onu zerre kadar sevmediğimi hatırlamıştım. Öyle sanıyorum, çünkü sesini aylar sonra duyduğumda tamamen heyecansızlaştığımı farkettim. Allah belasını verebilirdi, fazlasıyla hakediyordu.

Böyle oluyor işte. Böyle çaresizleşiyor insan. Bundan sonra n'olacağını bilemiyorsun. Ertesi sabah nasıl uyanacağını, nasıl yürüyeceğini bilemiyorsun. Çünkü vücuduna uzun zamandır taze kan pompalayan damara makas atmışlar. Şimdi n'olcak? Sonunda cevabını aradığım soruyu buldum! Peki sen sevdiceğim, acı çekmiyor muydun? Yahu çeksen belli olurdu herhal. Demek ki çekmemiştin. Çeksen arardın galiba. Ya da yüzümü resepsiyondaki çocuğa kara çıkarmaz gelirdin. Acaba sarhoşken gelmiş miydin? Kapıyı da mandallamıştım. Açamamışsındır belki ne biliyim. Sen büyümüş, yaşlı adamlar gibi şöyle diyordun. Acı çekiyorum elbette, ama sen acı çekme diye ben acı çekmeyi tercih ettim. Aşk, acı sahiplenmeyi kaldıracak bir duygu değildir oysa ki. Aşkın kişisel acıları olur. Kişisel acılar çektirir. Şunu diyorlar hep, sevdin, tükettin bitti. Güzel anıların var. Kıymetini bil. Fakat bitmedi ki. Bitecek kadar yaşanmadı ki!

Türkü şöyle diyor,

Hasretini çektiğime
Sözlerim çok dilim dönmez...



Kan gelir her gözyaşımdan gülüm aman,
Ne çektim cahil başımdan.

Tutacak dalım kalmadı ağlarım,
Can, can, can ataşından.

25 Mart 2014 Salı

0 kişi izah etti
Yıllar yıllar önceydi.

Yine bir sabah, saat 5te, gün henüz alacakaranlıkta iken, doğudan cılız ışıklar yüzüme vurdu bir hastane bahçesinde. O sabahta bir piyano sesi vardı, bu sabahta.

Seni delirtmeleri yıllar yıllar alıyor, zor ve uykusuz yıllar. Ama yine de delirtiyorlar. Ya uykusuz oluyorsun ya da göründüğünden daha narin. Durmadan izleniyor olma sanısını yaşamak hayli zor. Fakat artık dünya çok değişti. Yatırıldığım uykudan uyandığımdan beri bunu iliklerime kadar hissedebiliyorum. Demiştim ya, dünyayı daha parlak görebiliyorum ve hatta onu içimden çıkarmaya cesareti olan varsa buyursun becersin diye... Bu sabah saat tam 5te, doğudan o cılız ışıklar gözbebeklerime dolduğu tam o an anladım ki, ateşe bir odun daha atmalı. Eninde sonunda oksijen yetersizliğinden söneceksin ateş. Evrene karıştığımda belki de ve ya başka bir bedene hazır olduğumda. Beni korlarınla tehdit edemeyecek kadar zavallı yanacaksın. Bende üzerine su dökeceğim belki de.

Buradan aşkı beceremediğimi ve ya yine başarısız olduğumu düşünenlere ithafen... Bu sefer başarılı oldum. Bu sefer sırf yalnızlığımı örtsün diye kimseyi zorla yanımda tutmaya çalışmadım. Etrafa gösteriş olsun diye her şey yolundaymış gibi davranmadım. Bir aşk gelip elimden tuttu. Çarçabuk büyüttüm onu, yaşlandırdım. Bir otobüs veya gökyüzünde özgürce kanatlanmış suni bir petrollü taşıt alsın onu, sisi toprağına, çamuruna ve rüzgarına bırakmış bir kente götürsün istedim. Sevmek armağan etmektir. Kafesi süslemenin ne anlamı var ki? Kafes kafestir.Öyleyse kanatlarına attığın dikişleri makaslamalı ve gitmelisin. Yada gittiğin yerde kanatlarına yeni dikişler atmalısın. Bir önemi yok. Zaten ne yaparsan yap, dikenli tellerle dikişte atsan kanatlarına, kalbine zehirli bir ok sokmuyorsan ve ya kafanı neşterleyip beynini açamıyorsan değiştiremiyorsun.

Kendine de sormalı bazen... Gölgelerde yaşayıp naftalin kokmak mı istersin? Güneşe yürüyüp cayır cayır yanmak mı?

Neyse ki hala güneşe yürüyecek cesaretim var. Kimse benimle yürümese de ben yürüyorum güneşe. Olsun, etim sağlamdır. Kolay kolay acımaz. Hem fark etmez. İnsanın anıları en canlı sevgilileridir. Her an başucunda duran. Yetinebilirsin değil mi? Evet dedi içimdeki diğer Nilüfer. Evet. Ben seninleyim dedi, güneşe yürüyebiliriz. Sessiz ol, sükut et, öperken ve severken dahi fark etmez, insanın beyni lütfetsin yeter. Oysa odur. Sen öyle istersen o da öyle olur. Varsın güneş olsun da arada bir gerçekleri görsen de fark etmez, en fazla etin yanar. Sevişirken karanlığı severiz biz. Zifiri olsun da, ne kokarsa koksun teni. Onu hayal edersek odur. Doğacak çocuklarımızda ondan birer parça olur.

Ama dışarıya bakan Nilüfer bugün çok güçlü. Bana "aptal olma, yaralarını böyle güneşe atma, gün gelir bir bıçak sokarlar onlara, üzerine tuz ekerler" diyor. Hangisi baskın gelecek ey ruhumun ızdırabı? Bu gece bana gel, şarkılar söyle. Bu ikilem bizi öldürecek. Üçümüzü de.


Bunu dinlersen fermanın bizden. 

13 Ocak 2014 Pazartesi

Söndürün Kalbimi

0 kişi izah etti
Bu, tarifi imkansız bir sancı.

İçinizde kaynayan bir kazan oluşuyor. Sürekli soran, cevaplar arayan, iradenizin dışına çıkan emirler yağdıran, sizi bile bile yürüten dikenlerin üzerinde... Hiçbir şeye mantıklı bir yaklaşımınız kalmıyor. Sürekli yorgun, sürekli aynı şeye odaklanan haliniz...Durmadan, aralıksız, kalbinizle sırtınızın arasına oturmuş, ağrıdan kıvrandıran, nefes aldırmayan, kabuslar gördüren, gecenin 4ünde uyandırıp hüngür hüngür ağlatan bir acı...

Ben bir kaç sene önce keskin hatlara sahip biriydim. Toplumun iğneli normlarına o kadar düşkündüm ki, insanları hataları için o kadar çok yargılardım ki...

İster evrenin hediyesi diyelim, ister Allah'ın cezası... Bildiğin doğruyu sana unutturuyor hayat. Şimdi yutuyorum söylediklerimi birer birer. Üstelik karşımdaki kötü biri olsaydı, derdim ki, hayatına bak Nilüfer! Yaşa gitsin! Sorma, sorgulama, anın tadını çıkar! Belki acı dahi çekmezdim, belki yılların acısını mutluluğa boğmayı başarır, kanayan yerlerimi iyileştirirdim. Öyle olmaması gerekiyor sanırım. Sanırım, bu yeni bir sınav. Mantığımın almadığı, gün be gün sürüklendiğim bir durum. Üstelik bir insanın kokusunu kolay kolay özlemem ben... Kolay kolay bakışlarını hatırlamam insanların. Kahkaları kaydetmez beynim. Kolay unuturum, kolay vazgeçerim, kolay silerim. Fakat şimdi, sanki biri kayıt düğmeme basmış, her şey bir top ipi yumağa sarıyor gibi. Nefes alışını kaydetmiş beynim mesela. Hani o ağrıdan ağlarken hastanenin önünde, başına göğsüne koyduğum an duyduğum sinirli kalp çarpıntısını kaydetmiş, etraf ne zaman sessizleşse onu duyuyorum hep. O aynanın karşısında akan makyajımı temizlemeye çalışırken aynanın yansımasındaki telaşlı yüzünü resmetmiş. Kafam, birdenbire canlandı. Kendini resetlemekten vazgeçti. Herşeyi alıyor hafızaya...

Nasıl baş edeceğimi ise hiç bilmiyorum.

Herkesin anlamasını bekliyor kalbim. Beynim, kimsenin anlayamayacağını anlayabiliyor. Beni susturuyor. Bu yüzden hep daha iyi olmaya çalışıyorum. Daha anlayışlı. Mantıken bu durumdan savaşsız çıkmalı. Kimseye zarar vermemeli. Ama her geçen dakika, zarar verdiğini bile bile yaşıyorsun. Başka yollarında var. Hemen kaybolabilirim mesela. Hadi diyelim ki güçlü çıktı, bulabilir, arayabilir. Yine de bir yolu vardır ondan kaçmanın derim. Döner yüzüne, ben seni kullandım, seni hiç sevmedim derim. İnandırıcı olabilir miyim? Diyorum ya, binlerce yolu vardır eminim kaçmanın ondan.

Bu benim zayıflığımdır mutlaka.  Evet, istersem mutlaka kader değişir ve mutlaka bir başkasının acı çekmesindense benim çekmem daha mantıklıdır... 

İnan yapabilmeyi isterdim. Çünkü kolay olmuyor. Biliyorsun. Ne yaşatacağını biliyorsun ve ne yaşayacağını da. Neler kaybedeceğini biliyorsun.

İlk kez, hayatımda ilk kez susmayı başarabildim. Sakin kalmamın bir nedeni var... Göğsüme oturan şey hareketlerimi kısıtlıyor çünkü. Hayır, maalesef ben o değilim. İnsanların gözlerine ve panik hallerine inanırım ben. Çünkü insan ya iyi bir tiyatrocudur ya da dürüsttür. Çünkü ben ağlarken kimsenin gözleri dolmadı bu güne kadar. Evet mutlaka büyük bir günahtır. Belki sırf bu yaptıklarım yüzünden hayatım boyunca mutlu olamam. Belki kullansaydı beni daha az acırdı diyorum ya. Nasıl ferahlarım? Bilmem. Bir arkadaşım bana, zamanla daha az acı veriyor, duruma alışıyorsun dedi. Buna alışabilirim belki. Ama bir gün gelip onu göndermek zorunda kaldığımda daha da ağırı oturacak içime.

Biliyorum bunları, farkındayım ne bok yediğimin. Çünkü evet, kendimden umudu keseli çok olmuştu. Yapmam gerekenleri yapmıyordum. Uzun zamandır o nefret ettiğim ama geçmek zorunda olduğum mavi koridordan bile geçmemiştim. Tamamen bırakmıştım her şeyi. Tek bildiğim, biri kedi yavrusu tutar gibi ensemden tutup silkeliyor beni. Silkelendikçe duyularım açılıyor. Görevlerimi hatırlıyorum.

Bu bir savunma metodu olabilir. İyiyim. Çok iyiyim. Ağrısını sancısını siktir et, iyiyim. Hissediyorum. Etim acıyor lan. Damarlarımda ağırlaşan kanı hissediyorum, kalbimin atışını duyuyorum. Herhangi bir şarkıyı dinlerken ne dediğini umursuyorum artık.

Madem bu soktuğumun normları işleyecek, önüne gelen, sorgusuz sualsiz kakacak kafama çivi gibi... Götünüz yiyorsa gelin,,,

Söndürün Kalbimi...