Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Sil Baştan

5 kişi izah etti
Bir ramazan akşamı...
Bedbahtım ama canım bundan bahsetmek istemiyor. Hayat her zaman hüzünle geçmiyor.
Herkes bu hatayı yapabilir. Herkes hayatına yanlış insanları sokabilir. Bundan daha doğal ne olabilir ki? İnsanız sonuçta.
Malum şarkı derki; sil baştan başlamak gerek bazen.
Öyle yaptım. Sil baştan.
Hatta itiraf etmeliyim ki tekrar aşık olmayı bile denedim şu kısacık zamanda.
Benimki nasıl bir şeyse artık. Duygularımı o kadar hızlı kontrol ediyorum ki, o bunalım sahnesi geldiğinde hemen bertaraf ediyorum. Bir kalemde...
Sonra bi neşe... Bi mutluluk... Nedensiz ama... İçim kıpır kıpır oluyor aniden. Birilerini arıyor gözlerim öylece, belki aşkı, belki yürekli bir kavgayı ve belki günahsız bir gülümsemeyi. Bulamıyorum. Suskun bir isyan başlıyor işte o zaman bende.
Ayrılık acısı bitti de, birde şu insan olmadığına dair kanıtlanmış acı bitseydi içimde... O zaman tamam derdim belki. Tamam kızım, son durak, in artık sen burada...
Herkes dedi ki, sil baştan başlamalısın, gereksiz herşeyi, herkesi çöpe atmalısın... Yaptım. Ama beyindeki hatıraları silmek o kadar zor ki... Anlatılmaz bu. Ancak yaşayan anlar beni.

Tam bunları sindirekoyarken, birden biyerlerden fırlar çıkar. Karşına çıkar, dost ayağı çeker. Sende hiç sallamazsın ya nasıl olsa işte...
Benim durumum buna tekabül etti.
Kendimi kötü hissettim. Zaten artık onu gördüğümde kendimi iyi hissedemiyorum. Ama kabul etmeliyim onun varlığını bir şekilde. Benimle aynı havayı teneffüs ettiğini, Her gün benim geçtiğim güzergahlardan geçip gittiğini, bir şekilde mutlu olmaya çalıştığını kabul etmem lazım. Bunun için kendimi onu görmeye alıştırmalıyım bir şekilde...
Zor olabilir tamam, ama ben zoru başarmayı sevmezmiydim hep? Bütün zor işler bana kakalanmadı mı bu güne kadar? Ben cesaretliyim ve bu konudada cesaretim olmalı.
Hayal etmeyi sildim dağarcığımdan. Hayal etmiyorum artık.
Ve şimdi, beni mutlu edecek olanı bekliyorum artık.
Bir gün kapım çalınacak, çalınmalı, öyle olmalı.
Ve o gün bütün anılarımı kapı önüne attığım gün olacak...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Hayat sana teşekkür ederim

2 kişi izah etti

Ne söylenebilir bilmiyorum. Yada ne anlatsam... Onuda bilmiyorum.
Bu sefer saçımı bildiğin siyaha boyattım. Sanki acımı saçımdan çıkarıyorum...
Yaniii...Pek bir alternatifim yok, o acının bir şekilde çıkması lazım, öyle veya böyle. Daha alkole zırnık dokunmadım, bu benim için oldukça önemli bir gelişme. Sanki biryerlerim et kesti böyle, hissetmiyorum, düşünmüyorum, konuşmuyorum. Hiç, ama hiç bişey yapmıyorum. İşe gidiyorum, eve gelip uyuyorum. Annemi özlemişim gözümün önünde, onu daha çok seviyorum... Falan filan.. Bildiğin saman modu yani.
Her egsoz sesine, her mavi gözlü adama takılıp kalıyorum kaç günden beri. Bana kızıyor herkes. Belli etmememe en çokta, ama yapamıyorum, mutsuz görünmeyi bir türlü gözüm kesmiyor. Sanki ben doğal davranırsam, yani içimi dışıma çıkarır, mutsuz görünürsem, birileri karşıma geçer oh çeker gibi geliyor. Biliyorum biliyorum, normal bir duygu değil bu.
Kendime tedavi aramıyorum bu sefer. Ne zaman tedavi arasam, yanlış insanlarda buluyorum çünkü. Durup dinleniyorum bu sefer, dalga geçiyorum, savunmuyorum kendimi. Öyle oturuyorum büromda süslü püslü bir restoratör olarak akşama kadar. Ak parti hükümdarlığının hemen karşı girişinde, projeleri didikliyoruz. Bahtıma bir memur çocuk çıkarmı diye dalga geçiyoruz ablalarla. Aslında içten içe bahtımda bişey çıkmasında bir süre kafamı dinleyeyim diye dua ediyorum. Ama çıkarsada bu kapımı kapatmadım. Kararlıyım. Yeniden sevip, yeniden, kaybettiğim heyecanlarımı bulacağım. Kararlıyım.
Ve bana, sadece kararlı olmak yeter. Yıllardır yapamadığımı yapmak için yalnızca...
Yaraları zaman saramayacak nasıl olsa, eskisi gibi küllenmeyecek, belki daha da azıtacak takıntılarım, ama yinede ben, yine aynı ben olarak kalacağım. Gülen, kıkırdayan, bazen hüzünlenen, genelde akşamları çakırkeyif olup öylece susan... Şimdi içince yapamadıklarımı yapmamı yadırgamıyorum aslında. Birşeyler mutlaka durulmalıydı. Buda öyşe birşey olsa gerek...
Aramadığım, çağrılarını yanıtlamadığım dostlarım eminim bana ateş püskürüyorlardır şimdi. Ama yapamıyorum işte, ötesi yok bunun. Hayatımda ilk kez bu kadar kıpırtısız kalabilmeyi beceriyorum ben. Bu dinginlik yaralarıma çok iyi geliyor. Bunun tanımı yok, hiçte olmayacak biliyorum. Şu evrede kırdıklarımı tamir etmek zorunda kalmak çok zor olacak. Sonradan çok üzüleceğim ama, insan kendini ifade edemeyipte nasıl susar, nasıl kimseyle konuşamaz, anlatamaz, açıklayamaz bunu çok iyi biliyorum.
Artık hiç birşeyin tek nedeni ayrılık acısı değil. Herşeyin açıklaması sadece yorgunluk. Ve yorgunluğum bana çok ağır geliyor. Bu yorgunluğun tek nedeni o adamda değil. Nelerin nelerin yükü var omuzumda bilemezsin... Her hayalimi gömdüm. Gelinlikler, davullu zurnalı düğünler, çok sevilen, beni çok sevecek sevgililer... Hepsi, tek tek, toprağın altında can çekişiyorlar.
İş, okul, para üçgenim ne kadar işime yarar bilmiyorum. Yararsa iyi olurmu, onuda bilmiyorum.
Özür dilerim. Böyle olsun istememiştim. Sadece mutlu olabilmekti amacım.
Biraz daha vakti var... Biraz daha.
Hayata asla eskisi gibi geri dönemeyeceğim kesin artık. Bir kol yüzlerce kez aynı yerden kırılınca iflah olmuyor. Üzgünüm...

4 Ağustos 2010 Çarşamba

2 kişi izah etti
İstersen günde 10 paket iç, kimsenin malum yerinde olmuyorsun, onu anladım... Acını dolu dolu yaşadığında, gözyaşlarına teselli verildiğinde kendini aptal gibi hissediyorsun, benim gibi içine içine akıttığındada farketmiyor, bu sefer insanlar kusmadığın için embesil gibi etrafında fır dönüyor. Yani sen istediğin yerde tut, sonuç hep aynı oluyor. Bir düzine saçmalık...
En azından bu sefer -zaten istemiyordum ayrılmaya gönüllüydüm, olmuyordu falan demeye çalıştım, ama içim öyle demeyince öyle olmuyor...
Koskoca 4 yılını, hayatının en güzel yaşlarını vermişsin, elinde düzgün bir anın bile kalmamış, kalanlarda bahsedilecek olanlar değil. Sevmişsin, yeri gelmiş acından gebermişsin, sana giren girmiş, çıkan çıkmış, onun her tarafı keyifte, nerde akşam orda sabah olmuş... Sen oturup kendine beddua etmeye başlamışsın. İşi makaraya sarmışsın artık, sürekli gülüyorsun, pozitif görünüyorsun, hayırlısı olsun diyorsun ama içine akıyor işte..
Onun üzülüp üzülmediğini merak ediyorsun. İçindeki o ses, üzülmüyor diyor, diğer duygusal içsesin üzülüyor diyor.. Sen, birey olarak, nereye saracağını, ne yapacağını şaşırıyorsun. Beklediği yerlere takılı kalıyorsun, köşelere ağlıyorsun, kesinlikle susuyorsun!
Şimdi, hayatımın en karmaşık dönemini yaşıyorum. Susuyorum! Susuşum içimde adeta zehir etkisi yapıp, kasıp kavuruyor. Ağlamak istiyorum, biyerde tıkanıyorum. Bu berbat bir duygu.
Berbat bir haldeyim. İyiyim, aşırı iyiyim. Ama tık diyeceğim anı bekliyorum. Bayılana kadar ağlayıp kendimi biyerlerden atacağım anı bekliyorum. Öyle bir doluluk var içimde.
Kelimeler hiç birşeyi ifade etmiyor bu günlerde...