Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

27 Aralık 2010 Pazartesi

Beeeeeennnnn, İyiyiiiiiimmmmm!

0 kişi izah etti

Merhabaaaa merhabaaaaa merhabaaaaaa!!!
Aslında içimden hiç birşey yazmak gelmiyor. Süs olayım diye girdim, hani belki yazdıkça yazasım gelir diye... Birazda blog yazma sorumluluğu hissettiğim için olabilir belki.
Salak geçen bilmem kaç haftadan bahsetmek istiyorumda, istemiyorumda... Okula git, çizim yap, anan ağlasın, sonra itin biri yüzünden yaptığın projeler iptal olsun, sınav diye bir gerginlik çıkartsınlar başına... Canın sıkılsın, kafan karışsın, gerginlikten duyguların depreşsin...
Eski sevgili resimlerini aç ağla, okulda yeni yapamadığın o adamı arasın gözlerin. Göremeyince dellen. Gayliğini aşmış biriyle seviyeli bir ilişki kurmaya çalış, olmasın, yapama... Aklına hep o bahçekapısı gelsin (ne kapıymış arkadaş), sonra gene ağla... Orjinallerden eser kalmadı. Çok düz oldum ben lan!
Saçlarımı sonunda fahişe sarısına boyatmayı başardım. Bir buçuk aydan beri rengini açmaya çalışıyordum, sonunda oldu. Çok mutluyum. Zaten bu kadar şeyin arasında bir tek bundan mutlu olabildim.
Offff! Birşeylerin artık güzel olması gerekmiyor mu? Mesela hayatımın daha normal gitmesi, aşklarımın yoluna girmesi, evde artık sorun yaşanmaması... Nasıl bir şekilde sınandığımı bilmiyorum ama koymaya başladı. Yaş oldu 21, yaşıtlarım çoluk çocuk doğurdu, ben daha evlenecek birini bulamadım. Hani bulsamda en azından evlilik hayalleri kursam... Zaten pat diye evlenmeye niyetim yok tamam, ama insanın canı çekiyor güzel ilişkileri...
Sığ yaşayan insanların etrafında toplanması kötü...
Talihsizim yada karşıma çok iyi biri çıkacak zamanı var... Bilmiyorum ama bilmek istiyorum.
Her neyse, her girdide aynı boku karıştırıp duruyorum, artık amacım neyse... Bi sus dimi, kurudun sanki yalnızlıktan...
Aliciğimde öyle diyor. Sanki bir alternatif var, sanki 35ini geçtinde olmadıda olmuyorduda dert yanıyorsun safım benim... Doğru söylüyor adam.
Yılbaşı günü bari bi kaç saat dışarı çıksam gündüzden falan çok iyi gelir aslında. Dnz'imi kafalayabilirsem yapacağım bunu :) Kardeşim ihtiyacım var dışarı çıkmaya eğlenmeye offf... Hayır izniğede gidemiyorum. Babam tam yılbaşı günü gönderirmi? Göndermez... Bakalım, zaman ne göstercek...
Öyle işte, affet beni. Kafam basmıyor. İyiyim, hoşum. Bir ara yine dönerim sana blogum canım ciğerim :)

4 Aralık 2010 Cumartesi

Kumrall'ın hazin sonu! Pehhh!

2 kişi izah etti

Aslına bakarsanız yazı yazmak, isyan etmek, kafayı kırmak için bile gücüm yok bu günlerde. Her gün sayfamı açıp uzun uzun bakıyorum mal gibi. Ama bir türlü oturayımda bi yazı yazayım be hacı! moduna giremiyorum. (Farkettimde çok fazla yazım bu repliklerle başlıyor, yaşlanıyorum galiba)
En son nerde kalmıştık hatırlamıyorum... En son hatırladığım güzel şey, o gündü, o sabahtı, onun hatırasıydı... Sonrası bir akrep gibi soktu beni. Daha sonrası ise yok... Parça parça, bölük pörçük. Artık mutlu olmak için sürekli çalışıyorum. Durmadan dinlenmeden iş kovalıyorum, çizim yapıyorum, ölçü alıyorum. Sur tepelerinde hoplayıp zıplıyorum. Yine biyerlerden düşüp biyerlerimi kırmam an meselesi. Böyle yaşamakta hiç kolay değil inan bana. İnsanın bu genç yaşcağzında aptal gibi umutlarını kaybetmesi çok zor geliyor.
Vücudumda çıkaduran (yaklaşık 5 senedir) garip çibanlar için en sonunda dermatoloğa gittim. Ben "kızım sen kansersin" demesini beklediğim hatun doktorum bana her "10 insandan 5inde var, rahat ol" demesi bende aha işte amele hastalığı, kızım sen zaten özel değilsin boşuna kasma travmasını yarattı. Verdiği lanet olası ilaç yüzünden depresyona girdim. Sürekli uyuyorum ve aşırı derecede gerginim. Artı heryerim pul pul dökülüp çatlıyor ve ben günden güne daha amele bi sıfata bürünüyorum. Birde ilacı en az 6 ay kullanmam gerekiyormuş... Vayy be biladerim.
Annemin allı güllü donunun paçasına basıp evin ortasında ayağını kırması meselesi bende ayrı bir travma yaratıyor. Alçılı ayağıyla yürüyebilen tek insan o, onu tebrik edelim. Küçük çocuk gibi, sen ne söylersen tersini yapıyor. Ayağının kırılması onu resmen bunattı. Günden güne daha bi menopoz teyze sıfatını alıyor ve ablamla ikimiz delirmek üzereyiz. Kadını yarım saatten fazla tutamıyoruz yatırarak. İkimizde balataları sıyırdık. Aynı odada iki farklı bilgisayardan okey atıyoruz mesela. Milleti uyutup internette sörf yapıyoruz. Damar şarkılar dinliyoruz. "Ne bir sevenim var, ne seven bir kalbim, kahreden dünyada sürünüyorum" şarkısının 5 farklı remixini dinleyip içmeden kafayı bulmaya çalışıyoruz. Kısaca artık evde herkes normalliğini yitirdi. Ufacık çocuğu bile kendimize benzettik, yavrucak koca gün birimize çemkirerek sinirini boşaltıyor, önüne gelene "sen dit, nannaaaaa" vb. cümlecikler kuruyor. Gcenin 12sinde bize, "ben didiyoooommm, baaa baayyylll, törüşürüssss" falan diyor. Kapıya kadar gidip geri dönüyor. Tatlı yeğenim, güzel kızımın dünyasını, bizi nasıl gördüğünü anlamayı çok isterdim. Çocuk gerginliğimizin farkında aslında. Bizim sarsıntılı aşk hayatlarımız onuda deli etmeye başladı sonunda.
Hepsi bir kenara, moralimi buraya yazacak kadar düzelten olay, ibocum hocacımın rölöve dersinden vize notu olarak 65 almamdı. Oysa ben en fazla 35 falan bekliyordum. Adam fena halde kıyak geçmiş bence bize :)
Bu, şu demek oluyor, finallerde aşırı derece kastığım takdirde, yahut, biliyorum bu çok zor bir ihtimal ama, ben kendimi sıkıp finallere kadar düzenli olarak derslere girip, sınavları iyi verdiğim takdirde, haziranda okuldan çıkışımı almam demek falan...
Yada hadi len diyip en fazla yıl sonuna 2 ders bırakırsam, bitirme sınavlarına girip yine haziranda mezun olmam demek.
Arkeoloji veya mimarlık içinde DGS sınavına girmeyi düşünmeye başladım. Aslında tabiki ilk tercihim Arkeoloji.
Şimdi bu kadar anlattım ya ben, hepsini dittiret, ben aşk olayını gömmek adına böyle felaket bir biçimde çizim yapıyorum, ders çalışıyorum. Nolcak senin bu halin deme sakın ola bana, halimde birşey yok, travmatik kumrall durumu bu.
Arkadaşım, artık sevgili istemiyorum hayatımda. Herkeste bir güzellik, bir fizik takıntısı var. Benim ağzımda bozuk, şişmanımda, bir yüzümün güzelliği var idi, oda ilaçlar sayesinde bozulmaya başladı. Benden uzak dursunlar sıkıldım artık. Ne kadar orospu varsa hepsiyle çıksınlar, yatsınlar, düşsünler, kalksınlar, anasını satarım saçımın bir teline takarsam. Bıktım ben öküzlerle uğaşmaktan. İnsana hep mi hayvanlar denk gelir. Bende sabahları ekonomi sayfalarını karıştıran yarı entelli dantel sevgililer istiyorum artık. Bulana kadarda erkek cinsi benim için bitmiştir.
Artık 7 gün 24 saat acaba bununda amacı farklımıdırkine diye düşünmekten yoruldum.
İnsanın hayatında bir adam oluncada çok bişey değişmiyor "günaydın hayatım-iyi geceler hayatım" cümleleri dışında.
Ne demiştik, "Seviyorsan benimle oturup içeceksin"...
Koy sattımının rakısını meyhaneci kardeş.
Bizi bu saatten sonra en az %40 vol'lük alkoller paklar çünkü...
Depresyondan çıkınca daha çılgın mağcerelarla aranıza dönerim...
Şimdi haftanın macerası geliyor...
"Okulun bahçesine oturduk, elimizde demli çay bardakları. O gavat suratlı it oğlu puşt embesil! okulun 50 metrelik çit alanının kapısından içeri girdi. Hssktr çanları çalan surat ifademle kıçımı kapıya doğru dönerek oturdum. Adam yüzsüzse ben napiyim! Bu hayvan geldi, yanımda oturan alicim ve çorumlumun elini sıktı. Bu daha 1 metre yakınıma yanaşamadan lap-top çantamı ve kol çantamı alıp masadan fırladım ve duyabileceği bir ses tonuyla önce la havle çektim, sonrada yüzsüz! dedim. Okulumuzun gay çocuğunun yanına doğru yürüdüm. Çantayı yere bırakıp sigaramı bitirmek üzere dikildim ama yansıyan camlardan napıcak diye bakıyorum. Yüzsüzlüğü elden bırakmadan bu seferde arkamda duran çocuklarla konuşmaya koyuldu. Buna doğru şöyle bir döndüm, gözünün içine dikeldim, sigarayı yere attım, bir güzel döndüre döndüre çiğnedim, allah o günleride gösterir dimi M'cim? dedim gay arkadaşa... Oda heee, hıııı falan yaptı anlamadı garibim."
O an anladımki cancağzım, kimden etkilendiysem başı sonu hayvan. Adama baktım, yansıyan camda kendime baktım, Allah'ım ben bu ikisini birbirine nasıl yakıştırdım.
Saçlarımı kestirmeye ve orospu sarısına boyatmaya karar verdim. O zaman kırmızı rujumu sürüp eski kumralla geri dönüp, ne kadar adam varsa çıkıp ortalığı karıştırıcam...