Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Eleni

3 kişi izah etti

Bu yazımı ölmekte olan bir kadının ağzından yazıyorum. Elimde bir not defteri, bir fincan çoktan soğumuş çay ve bir dal sigara var. Bir kadın, bir şehir ve unutulmuş, yıpratılmış herşey. Odada genç bir doktor. Makinelerin sesi. Ölmekte olan bir kadına bakıyorum çaresizce. Sonunu eskiden beri bilen bir kadına.... Fısıldayan sesiyle bize birşeyler anlatıyor ve ben doktorun ricasıyla not alıyorum. Alt kattan bir keman sesi...Notting else metters'ın yoğun sancısı.

"Ben yıllardır yalnızım doktor. Küçükken yeşil, uzun zeytin tarlalarında koşardım. O zaman rahatça çekebilirdim temiz havayı ciğerlerime. Küçüktüm ve dünya neşeliydi. Hiç sorun yoktu babamın azarları dışında. Pek çok şeyi yapmam serbestti.
Sonra büyüdüm. Şehrin dumanına karşı koyamadığımdan beri nefes alamıyorum doktor. Bu solgun ve bitkin bedenime aldırış etme, bir zamanlar çok güzel bir genç bayandım. Sonra sırtıma bir bir inmeye başladı darbeler. Bir ara umut etmeyi öğrenmiştim. Sonra umut ışığı birden söndü. Bir silüet çıktı hayatımdan ve ben güneşimi yitirdim. Bir akşamüstü yitirdim bebeğimi. Hemde hemen şurda, şu terasta evet. Çünkü bitmişti rüya. Üzerimdeki silüeti kurşun geçirmez levhayla kaplayamazdım ya! Onun önüne kendimi siper yapmadığım için o kadar pişmanım ki doktor, bilemezsin. Evet evet, hemen şuradaki terasta kanlar içinde kaldım. Özenle taranmış saçlarım bile kana bulandı. Ve küçük bebeğim hayata veda etti. Yine bu kadar güzel, turuncu bir akşam üstüydü...
Sonra...Sonra her akşam üstü, tam bu vakitlerde, terasta şehri izledim. Sanki her zamanki gibi çıkıp gelecekti. Belimden sarılıp öpecekti sanki...Evet bunu hep hissederdim.
Doktor, iyi bak bana. Saçıma ak bile düşmedi daha. Tek suçum sevdiklerime acı çektirmekti. Onları üzmeyi göze ala ala çekip çıkmaktı kapıları. Tanrı beni reddetti. Şimdi daha saçlarıma ak düşmeden, yine bu evde, bu odada, nefes alabilmek uğrına savaşan benim. Lütfen bana yeter deme doktor, kendini yorma deme...
Kurtulamayacağımı biliyorum. Bunu defalarca duydum siz dışarıda konuşurken. Ne sen, nede makinaların, boşa çaba harcamayın tükenmiş bedenim için...
Doktor, sizden birşey rica edebilirmiyim?
Fişleri çekebilirmisiniz?
Yalnızca tek hareket. Fişleri tutup kendinize doğru çekeceksiniz. Hepsi bu...
Makinalar duracak. Sonrada benim ömrüm. Hepsi bu işte. Yapabilsem kalkıp ben çekeceğim şu lanet olası fişleri...
Ya siz genç bayan? Çok birşey veremem bunun karşılığında size. Bir kutu anım var şu çekmecelerden birinde. Fotoğraflar, mutlu insanlarla dolu olan günlerime ait... Bir silah var, o kendimi korumam için vermişti. Bir kaç kurutulmuş gül yaprağı ve mavi patikler...Ha birde alyanslarımız duruyor. Ne kadar eder bilemiyorum. Ama ben onları benim için sonsuza dek saklamanızı yada yanıbaşıma gömmenizi tercih ederim.
Doktor...Sizden bunu şiddetle istiyorum. Zaten daha fazla yaşayamayacağımı hepimiz biliyoruz. Beni kaderin ellerine bırakmayın. Zaten hayatım boyunca herkes beni kaderime terketti. Hayır katil olmazsınız korkmayın. Bunu isteyen benim.
Yada durun...Şu terasta bir dal sigara içmek isterdim. Eski günlerimizin hatırına. Kimse görmez korkmayın. Zaten birazdan gün dönecek, karanlık başlayacak.
Olmaz mı? Ölür müyüm? Hah! Ne komik...Zaten öleceğim. Bunu biliyoruz değil mi?
Doktor... Göğsümün acısı ölümemi işaret? Lütfen beni kaderin eline bırakmayın... Lütfen...
Kaderle ölmek, öldürülmekten daha iyi olmasa gerek. Çek şu fişi doktor..."

Hoşçakal Eleni... Beyaz elbisene, kahverengi gözlerine ve uzun, kıvırcık saçlarına elveda... Acıların ve son duyguların istediğin şekilde yazıldı. Belki tüm dünyaya ulaşamazdı ama, en azından kadere boyun eğmeyeceğini dürüstçe itiraf edebilen az insan arasına karıştın.
Hoşçakal Eleni... Gizli bir dost olduğun için, gücünle dünyaya meydan okuyabildiğin ve tüm yasaklara rağmen sevebildiğin için biz sana hayran kaldık...
Eleni...Alyansların bende. Eski fotoğraflarında.. Silahını gizlice yanına gömdüm cenazenden sonra...
Keşke ölmeyi değilde yaşamayı dileseydin. Oysa tanrı hep seninleydi...

25 Ağustos 2009 Salı

"O"

6 kişi izah etti

Bir kadın aşka bu kadar tutkulu davranabilirdi herhalde. Dedilerki yüksek dozda sevgi, aşk alıyormuşum...Evet farkettim ki bünyem buna fazlası ile dayanabiliyor.
Bu yüzden olsa gerek herkesin yaptığını yapmıyor benim kalbim. Adrenaline kayıyor, tehlikeliyi seviyorum. Evet, kesinlikle herkesten faklıyım. Kurallara aykırı davranıyorum.
Ben sevebilirim. İnsanlığından şüphem olmayan herkese deli gibi bağlanabilirim. Bir insanın benden istediği yeterki sevgi olsun. Tahmin edebileceğinden daha fazlasını verebilirim. Buna inanıyorum...
Şuan kalp atışlarımı duyumsuyorum deli gibi. Günlerdir evirip çevirip yazamadığım şeyleri yazmak, rahatlamak istiyorum.
Kollarımdan geçen damarlarım sızlıyor. Ayaklarım titrediği için ya oturuyorum yada yatıyorum. Kalbim resmen boğazımda atıyor. Birazdan ağzımdan fırlayacak gibi.
Bu akşam fox'ta ömre bedel diye bir dizi takıldı kumandama. Deli gibi ağladığımı hatırlıyorum yalnızca...Ardından gelen astım krizlerim... Tek bir sahnesi içimi yaktı geçti, daha fazlada seyredemedim. Kaderim diyorum...Kaderim... Ne acı!
Ben içimi yavaş yavaş rahatlatmaya alışkın biri değilim evet. Aylarca bir damla gözyaşı akıtamazken bir anda, kendime eziyet ede ede, yavaş ama bir o kadarda hızlı çıkarıyorum acılarımı gün ışığına. Dün akşam bastıran 6. hissimin çok kuvvetli olduğunu bugün yaşadığım bir olayla kanıtladım. Hislerimi aldırasım geldi.
Bir insan yaşadığı evi, yaşadığı şehri, hatta yaşadığı ülkeyi terk etmeyi emin olun benim kadar istememiştir şu koskoca yer yüzünde. Ne için yaptığımızı hiç birimiz bilmeden birilerine aşık oluyoruz, birilerinin hayatını toparlıyoruz, birilerinin göz yaşını dindiriyoruz. Benim gibi insanlar bilecektir mutlaka. Kendimize hiç bir faydamız yoktur.
"Sevgilime sarıldım. Kokusunu içime çektim derin derin. Bütün vücudum zangır zangır titriyordu. Öyle özlemiştim ki oysa... Nereden bilebilirdim üzerime insafsız bir oyun oynandığını. Nereden bilebilirdim tekrar tekrar aldatıldığımı...
Kızgındım elbette. Beni çok suçlamıştı. Sindiremeyeceğim şekillerde hemde. Oysa ben öyle biri değildim. O günün sonunda arkasından baktım, gülümsedim, james blunt'ın şarkısı çaldı kafamda, hoşçakal sevgilim dedim, el salladım..
Ona son sarılışım olduğunu bilsem daha çok sarılırdım, kokusunu daha fazla çekerdim içime..."
Şimdi yalnız bir kadınım. Tek kişilik odamda, tek kişilik dünyamla başbaşayım. Köşedeki minderde, yeni aldığım koltuğumun yastıklarından birine sarılmış, sezen abladan "lal" dinliyorum. Yaram içimde sinsice büyüyor, bütün bedenimi kemiriyor. "O"nu merak ediyorum. Hayır "O" tahmin ettiğiniz kişi değil. Ama"O"na çok benzeyen biri. Yada ilk tanıştığımda çok benzettiğim biri. Şimdi kafamda çok başka biri olmasına rağmen. Bilmem şu yazdığımı anlayabilen oldumu..(??)
İnsan yaralarını iyileştirebilmiş birini ömrünün sonuna kadar yanında ister ya.. Benimkide o hesap işte kardeşlik.
Beni kimsenin rahatsız edemeyeceği bir kıta arıyorum. Bilen varsa yazsın. Issız adaya bile razıyım.
Neyse ki kısa bir süre sonra bulunduğum yerden göç edeceğim. Her zamanki gibi 90 kilometre öteye gitmeyi kaçış varsayıp, ıssız kadın modeli çizerek, gerizekalı telefonumun biri az ses veren (yada gerçekten sağ kulağım sağırlaşmaya başladı) kulaklığını takıp minibüsün camına kafamı yaslayacağım. Göle bakıp bakıp kendime eziyet edeceğim. Kendimi kime verdim, sahip olduklarımı nerede bıraktım, kalbim nerde, ben nerdeyim diye düşünüp ağlayacağım...
Sanırım ben buradan uzakta daha huzurluyum..Şimdilik böyle işte...Varsın hayat bana vursun. Topla tüfekle saldırsalar yıkılmamak üzere peydahlanmış bir bünyeye sahibim memleketlim...