Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

23 Aralık 2008 Salı

Hadiseler kuşağı


Gayet huzur dolduğum şu saatlerde çok uçuk kaçık, saçma salak şeyler yazamayacağımı şimdiden tahmin edebiliyorum. Şu bloga biraz psikopata bağlasamda öyle yazsam diye oturdum açıkçası. Psikopata bağlamakta kolay olmuyor. Düşünnndüüüümmm, taşındıııımmm, biraz iç açayım, ferahlayayım dedim.
Ellerime baktım bugün uzun uzun. Ellerimi ne zamandır bu kadar incelememiştim. İnce kısa parmaklar, toplu, yumuk yumuk eller, uzun, kepçe halini almış boyasız tırnaklarım (manikürleride gelmişte kim uğraşacak şimdi!)..
Kaç kez midem bulanırcasına, bazen tutku ve ihtirasla, bazen hissiyatsız, bazen fırtınalar eşliğinde kaç ele değmiş olan ellerim...
Sağ parmağımda, içinde müstakbel sevgilimin adının yazılı olduğu gümüş yüzük. Onun üzerinde annemin aldığı sırataşlı alyansım.
Ellerimi beğenenlere kızıyorum. Ben ellerimi sevmiyorum. Çok anım yüklü ellerimde.

Pazar saat 15.00 suları kendimi göl kenarına attım. Kapıyı çarpıp çıktım. Ev akadaşım tınlamadı sandım. Durdum göl kenarında, karabatakları izledim. Ufukta görünen dağları inceledim. Yağmur yağmaya çok hazırdı. Gözümden birkaç damla akıtsam boşalacak gibiydi. Kulağımda Ahmet Kaya'nın Sürgün Acısı şarkısı... Biyerlerimden bir sancı fışkırmakta ama seçemiyordum işte... Durdum öyle, özgürlüktü, yaşam yarısıydı bu. Burda özgürce duruyordum, gökyüzünü, kuşların uçuşunu, dalgaları izliyordum.
Arkamda bir karaltı hissettim. Gelen Alicim.
Ah ne vefalı çocuktur o. Hiç karşılık beklemez. Ev arkadaşım telefon açınca en yakın kişi olarak çıkıvermiş yanıma. Hani psikopatım ya, (Allah muhafaza intihar ederim) illada saldırcaklar birini üstüme...
Mesut kişisini beklerken Alicim geldi. Mesut kişisi yaklaşık 3 saat sonra çektiği halayı yarım bırakarak dönebildi bana...
Mesut kişisi bloguma HAYAT yazısını yazan duyarlı bir arkadaştır. Onun yanında her sırdaşım, her kardeşim bellediğim vatandaşın yanında hissettiğim kadar iyi hissederim kendimi. Nedense kötü hissettiğim zaman herkesten evvel ona ulaşmayı düşünüyorum. Zaten bu k.ç kadar yerde bi adam kalmamışken, herkes birbirine o gözle bakarken, arada normal adamların çıkması iyi...
Gülmeyecektim. O kadar kastımdı kendimi gülmemek, somurtmak, ağlamak adına... Amenna dedi geçti. Güldürdü. Çok güldük. Bütün iyi anılarımızı konuştuk. Neden diyorum hala, bizlerin mükemmel hayatları olmadı, süründük, sürünerek aştık herşeyi. Dikilemedik bir türlü...
Sözlüm kişisi benim iyiliğimi istiyor biliyorum ama bir türlü iyiliğimi istediğini anlayamıyorum. Bazı kararlar aldım hep yaptığım gibi.
Paranoyak olduğumu bende biliyorum aslında, bir türlü itiraf edemedim yıllardır. Buna çevremde yaşanan bozuk ilişkiler, sırasıyla, karısını aldatan, nişanlısını evli çocuklu kadınlara (ki o kadınlar her zaman aşiftedir!) tercih edenler, içen babalar, döven söven, gece yarıları eşlerini kapıya koyan kocalar, esrarından, eroinine kadar içtiğini bildiğimiz, gördüğümüz, defalarca şahit olduğumuz, kızlı erkekli arkadaş gruplarından kaynaklanıyor. Bunların arasında büyümek, genç olmak, insan olup dünyayı anlamak çok karmaşıktı. Ve sandımki benim ilişkim ve hayatımda bozuk olacak.
Artık erkeklere pislik gözüyle baktığım bir anda karşıma dikildi o ve şunu söyledi!
Karımsın, kuşkun olmasın!
Çünkü onca pisliğin ortasında yeşermiştim ve asla kirletmeyecektim...
Başıma gelmedimi? Geldi, çok kez geldi...
Ama ben onun manevi dünyasında karısı gibi sevildiğimi hep bildim. (Belkide aldanıyorum...)
Sevgilisi olamadım, dostu oldum, eşi gibi oldum, ağladığı bir omuz, dünyaya kafa tutan tarafının yarısı oldum...
Ve hiç incitilmedim. Zarar almadım, yara bere içinde kalmadım.
Kendide düşürse (evet, yaptı, biliyorum) kaldırdı ve ağladı, yaptığı için kendisini suçladı...
Üzüldüğünü, düşünüp içtiğini, kafasına kafasına sıkmak istediğini ve blöf yapmadığını bilirim.
Şanslımıyım? Bilmiyorum valla...
Okuyan herkes büyük ihtimalle, hadi canım, kandırılıyorsun diyor. Aşkların adiliğine inanmış türkler olarak...
Bilemem...
Kimsenin beynini okuyacak bir prenses perfinya değilim ben.
Şuanda, saydığım ve sevdiğim insanların, layık olduklarını biliyorum bana...
Ve gerisini tınlamıyorum...
Arada biraz hüzün kumrala yakışır.
"Kumral bir kadınsın" diyen arkadaşa selam olsun... Bakışlarım türkü hüznünü kaybetmedi henüz...
Hala türkü kokuyor, ben bile duyuyorum...Ne zamandırda görüşemiyorduk değilmi? ;)
Onun ağzından bir kaç dize geldi aklıma,
Başını omzuma yasla, Göğsümde taşıyayım seni, Gövden gövdeme can olsun...

Ordan oraya atlamaya devam edelim...
*Komşu katliamında bir zeytin dalıdır gidiyor, evim zeytinliğe döndü.
*Şuan az biraz üşümekteyim, bir kahve olsa diyorum ama geç oldu uyumak lazımdır.
*Yarın ders var, ve ben yine o hüzün mavisinde gidip gidip gelmek istiyorum.
*Kardeşini kesen hatunu izledim geçende. Bu ne psikopatlıktır allahım. Kardeşini çeyiz sandığında saklamış salak. Benden daha psikolarda varmış dedim içimden...
*Birde yeni bir parti neyim çıkmış.
Tekkkbiiirrrrr"Allahuekberrr" eşliğinde gevelediler. Allahın adını anmasalar bari, şeriat için asıp keseceklermiş, yola gelmeyeni düzeceklermiş gibi birşeyler olmuş. Korktum. Ampulcülerde böyle çıkmıştı ufak ufak... Tabi bir çığlık attım, ev arkadaşım az daha yataktan düşeceğdi. Ağzıma gelen bütün ahlaksız küfürleri televizyona savurdum.

En sona salak anılarımı saklıyorum hep.
Geçen akşam çamaşırların biriktiğini, giyecek polar eşofman kalmadığını fark edince çamaşır yıkayayım dedim.
Merdaneli, su biraz kapağına değdiğinde şase yapmaya meyilli bir çamaşır makinemiz var. Sıcak suyu şohbenden yavaş yavaş çekip makineye boşaltıp, 3-5 parça halinde bir yığın çamaşır yıkadım. Aynı anda kulağımla omzum arasına sıkıştırdığım telefonumla annemlen dedikodu yaptık.
Tam çamaşırlar bitti, telefonu kapattım, ayaklarım çıplak, yerler haşır haşır deterjankene, seleyi kaldırdım, çamaşırları asmaya gidiyorum, içeriye bir adım attım, arkadaşım ayağına terlik al, yerler kayar der demez düşmem bir oldu. Öyle bir kapaklandımki, gülsemmi, ağlasammı şaşırdım. Dizimin üzerinde durabildim, çamaşırlar bir tarafta ben acılar içinde öbür tarafta, kalakaldık. Arkadaşım gülmemek için morarmayı denedi, bense kaynamak için morarmasını bahane ettim.
Başım feci dönüyordu, muhtemelen açlıktan tansiyonum yerlerdeydi.
Bende yerlerdeydim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder