Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

8 Mart 2011 Salı

72. Koğuş hakkında


Aslında yazacak bir sürü konu vardı. En azından planlamıştım yazacağım şeyleri. Bir türlü fırsat bulamadım.
Bugün ablamla sinemaya gittik ve izlediğim film konu önceliğimi değiştirdi.
72. koğuş ablamın siyasi kişiliğine fazlaca oturduğu için ona hitap ediyor diye düşünüyordum. Bende severim dönem filmlerini ama genelde dehşetle izler, yapımdaki hormonal bozukluk mudur nedir, işte o yüzden bi kaç saat içinde olanları unutur, yatar fosur fosur uyurum. Biliyorum kötü bir alışkanlık. Ama öyle ne yapayım? Herkesin bir hayatı var. Allah kuluna kaldıramayacağı yükü vermezmiş. Banada azıcık hissiyatsızlık eklemiş, bu hale gelmişim. Hüngür şakır ağlayan, ayrıldığı zaman her duygusal şarkıya (bkz: müslüm gürses bile olsa) hönküren kızlara çok imrenirim. Beni ağlatan şeyler kısıtlıdır. Aile faciaları, tecavüz, kötü kaderli, kürtajda yada doğumda ölmüş, işgence görmüş kadın temaları olmalı. Maalesef en altı bu. Bunun altı kesmiyor. Onun altını bende yaşıyorum. Kendi haline ağlamayan başkasının haline hiç ağlamaz.
Doğru. Göğsümü yarıp içeridekine bakacak kadar cesur birini bulana kadar dikileceğim aha şurda. Yersen. Dedim, mal mal baktı emnim gönderime. Başka bir alternatifi yok. Adamda normal beyin işlevleri yok.
Eski sevgiliyemi bağlayacağım bu kısmı? Evet lan bağlayacağım kusura bakma. Bunları yazmam lazım. Kendime bile söyleyemediğim şeyleri buraya yazmaya alışkınım ben.
Kavgalarımıza baktım, yaşadıklarımızı düşündüm. Ne kadar boşmuşuz abi biz. Sen, ben, dünya üzerinde yaşayan 7 milyar insanın en az 4 milyarı, boş yaşıyoruz. Geceleri barlarda içip, sıçıp, dağıtabilme lüksümüz var. Acının yalnızca aşk üzerinde çekilebilecek birşey olduğunu düşünüyoruz. Birilerinin açlıktan birbirini yediği sahneleri yalnızca hollywood yapımı filmlerde aksiyon tadında izliyoruz. Kısaca yerse, boşuz, boşsunuz, boşlar. Sevgilim olacak ultra boş bahçekapısıda bu boşları çekenlerin başındaydı. Küçükken sokaklarda simit satmış. Annesi 3 kuruşa talim etmiş. Çok fakir zamanları olmuş. Babası çalışmamış. Mışta mış. Ulan hırt! Dua et bi yatak döşeğin varmış. 2 odalı bile olsa başını bi eve sokmuşsun. Senin ananda evde oturmayı seçmiş, çalışmamış, çabalamamış, dayamış sırtını simit satan çocuğa. Sebepte neymiş biliyomusun? Onlarda kadınlar çalışmaz evde otururmuş. Ayrılık sebebi olarakta (illaki ortaya marjinal ve aşk tadında bir bahane koyucaz ya) olmuyormuş artık, ben ona gereken değeri vermemişim. Falandı filandı işte. Şu yukarıda yazdığım cümleyi bu akşam bu yüzden gözüne soktum. Keşke dedim içimden, sen bu kadar boş, anlamsız şeylere üzülen bir insan gibi görüyorsun ye beni, keşke bir bıçakla yarsan bedenimi, içimi görsen... Keşke sevmenin gösterilen öpüşme, yiyişme, seni seviyorumlu cümlelerle olmayacağını anlasan. Keşke üzüldüğüm, sıkıldığım şeyleri mantıksız farzedip, "ben senin neyine destek olayım" diyip, beni yalnız bıraktığın zamanlarda yatağımın içinde usul usul ağlarken çektiğim ızdırabı göğsünün içinde hissetseydin. Nedir? Allah insana kaldırabileceği kadarını verirmiş, fazlasını değil. Destek olmayıp destek bekleyen arsız insanlara gıcıklığım ezeldendir...
Filmi izleyince hissettiklerim bunlardı. Filmdeki her tecavüz sahnesindeki kadının yerine koydum kendimi. Sinema salonunu bana döndürüp baktıracak kadar çok ağladım. Ablam gibi aşırı duygusal bir kız bile benim kadar böğürmedi. O kadar can alıcı noktalar varki. Mesela, meryem diye bir kız var filmde. Birinin yemeğine tarım ilacı katıp öldürmüşler ve kızın üzerine atmışlar suçu. Kimseye derdini anlatamamış yazık yavrum. Birde hamile. Kalemini kırmışlar ama hamile olduğunu için asamamışlar.
Hülyada (yani fatma karakteri) sanırım kayınpederinin taciz ve tecavüzüne uğradığı için kayınpederini öldürmüş, ondan düşmüş hapse. Oda bebeğini 40 günlükken bırakmış ardında. Bebeğe bakamamışlar, ölmüş. Bir gün meryem tuvalete kendini almaya çalışıyor. Başrol Hülya koşuyor, kurtarıyor kızcağızı. Kız yerde ağlıyor, "bebemi kime emanet edem, kuzumu kime bırakam, nerelere gönderem" diye. Allahım yeminle biri beni vursun dedim o an. O nasıl iç acıtıcı bir sahne anlatamam size. Gümüş dizisinin başrolüydü meryem karakteri bir zamanlar, Songül Öden. Filmde oynayan insanları sanki seçmişler tek tek. O kadar profesyonel, o kadar müthiş.
Fatma karakterininde tecavüz olayı var tabi. Açık saçık birşey yok açıkçası. Daha çok, bilindik tecavüzler gibi değil. Bu tamamen aşırı şiddetli ve ekrana girip tecavüzcüyü gebertme güdüsü doğuruyor insanda. Fatmayı çengele bağlayıp tecavüz ediyor ve hülya avşar müthiş bir oyunculuk sergiliyor. Sizde geberene kadar ağlıyorsunuz. Gardiyan sesi duyuyor gitmiyor. Öyle paşa paşa dinliyor çığlıkları. Koğuşlardaki kadınlar yataklarında ağlıyor. Meryem tecavüzün olduğu hücrenin kapısında feryat ediyor. Kimse iplemiyor. Öyle boktan, çaresiz...
Kaptan karakteri, yavuz bingöl Fatmaya başından beri aşık. Parasını almak için Fatmanın ağzından mektup yazıp kandırıyorlar. Oysa anasından gelen paraları zar atmayla katlayıp fakir, bir dilim ekmeğe hasret koğuşundaki 20ye yakın adamı her gün doyuruyor. Bildiğin adem yani. Fatma uğruna en sonunda tüm parasını kaybedip gözden düşüyor. Fatma pas vermiyor diye deliriyor, aklını kaybediyor. Filmin sonunda tecavüzcüler geberiyor, meryemin bebeğini fatma kaçırıyor hapisten terhis olurken. Bir koğuş insan üzerlerine soğuk su sıkılarak yıkanıp, kötü, pis, ve tamamen boş olan bir koğuşta üzerlerine kar yağması suretiyle donarak can veriyor.
Yani ben komple anlattım filmi ama her yanında acı akıyordu. Kadir inanırın oynadığı 1975 versiyonunu izlememiştim, izlememiş olmak daha fazla etkilemiş olabilir.
Bu ara filme gitmek istiyorsanız, 72. koğuşa gidin. İnsana başka bir açı ile bakmayı öğretiyor. Bütün acılarınızdan arınıp, lan ne boş bi adammışım ben diyorsunuz, insanlara daha çok önem vermeye başlıyorunuz.
Fragmanınıda paylaşayım bari. Hepinizi öpüyorum canlarım :P İnsanlığınızı, ince ruhunuzu ve kendinizi hiç kaybetmemeniz dileklerimle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder