Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

21 Şubat 2009 Cumartesi

Akustik malzemesizlikler

1 kişi izah etti

İçine tükürdüğümün dünyasının güzel kadınları, toplaşın!
Lanet olsun dediğim anlardan birinde, tamda birinin en muhteşem noktasında, insanlığımdan utandığım, borcun dibini gördüğüm, kahrolsun faşizm! diye inlediğim, aç kaldığım, yoksul bırakıldığım, sevişmeyi unuttuğum, 1 saatlik yolu yürüdüğüm, çok, çok korktuğum, umutsuzluğa düştüğüm o günlerden birinde... İnsanın kusası gelir ya bazen içten içe, insanların yüzüne baktığınızda miğdeniz bulanır, göğsünüzde keskin bir daralma hisseder, gelmişine geçmişine küfredip kendinizi bir başınıza sahillere vurmak istersiniz ya...
Korkma arkadaşım. Bir gün öleceğiz emin ol. Bir gün kaderimizin tükendiği yerde öleceğiz. Ölümlerimiz sıradan insanlarınki gibi olmayacak. Bizim ölümlerimiz tıpkı büyülenmiş, dikkat çekmeyen ama karanlıktan kudurmuş insanlarınki gibi olacak. Yol kenarında ağzımızda bir parça kan, bir parça ışığın vurduğu parçalanmış yüzlerimizle. Kısa film senaryosuna dönmüş hayatımızın sona erdiği son portreler. Ama inan arkadaşım, inan ki biraz sonra güneş batmasın. Haberimiz olmadan sona ermesin gün. Biz evlerine çekilmiş iş başındaki fahişeler gibi değil, güneşin batışında sevişen güzel kadınlar gibi ölmeliyiz. Günün battığı yerde bile alabileceğimiz bir zevk olmalı. Başka çaresi varmı?

Nedense içimde uçuşan yapraklar, saplarının değdiği yerlerde açılan yaralar, bir ton huzursuzluk var. Durmamam gerekiyordu. Hep uğraşmam, çabalamam, birşeyler üretmem lazımdı. Yine durdum. Yine hazıra alıştım. Nedenini bilmediğim bir şekilde acıyor canım aslında ama sallamamaya çalışıyorum demek, bu demek olsa gerek.

Sorma okuyucu, birşey yaşamıyorum son günlerde. Eski anılara giresim hiç yok. Öylesine bir yurt odasının camından hayata bakıyorum. Okula gidiyorum, boş kafalar görüyorum. Boş insanlarla muhattap ol(m)uyorum. Dersime girip çıkıyorum. Sevgilimi özlüyorum memleket tarafındaki dağlara bakıp. Yabani otlara döndüm sevgili okuyucu. Merhaba bütün otçullar. Merhaba tarlalar, zeytinlikler, göl, dere, dağ, bayır...
Merhaba yurdun önündeki ağaç..
Merhaba okuduğum kitaplar...
Merhaba yalnızlığım...

Ne oldu?- Kalın bir enseye sahip ingilizce hocam var artık. Şeker hastası üstelik. Sanıyorum ki artık sık sık buralarda yazacağım kendisini. Allah iyiliğimi versin. Oysa ki gülmeyecektim bizim mesutu sınıftan attığında. Ama güldüm. Çok güldüm...
Mesut İstanbul'a giderken kapıda saygısından elimi öpüp alnına koyduğunda, arkada duran bir hatunun bakışları çekti dikkatimi. Yedi sandım. Allah akıl fikir vere.
Vesaire...
Bugünde bitti. Haydi gidelim sahile!

Malzemem yok abi, o yüzden şettiremiyom!

14 Şubat 2009 Cumartesi

Vah Carmenim Vah!-ve-Sevgilime Canım Feda!

2 kişi izah etti
ftgrf
*Carmen Electra...
Carmen bacı dün akşam Beyaz Show'da konuktu. Günler öncesinden reklamları verilmeye başlandı. Açıkça söylüyorum, ismini duymuşluğum dışında, kim olduğunu, nerelerde görev yaptığını bilmiyordum arkadaşım. İyiki de muhattap olmamışım. Hürriyet kelebekte bir fotograf galerisi var ki, tek gözüm kapalı bakabildim olaya.
Allahım bu nedir ya? Bu kadın kim, nereden gelmiş, kimi temsil ediyor, ne iş yapar, nasıl geçinir, bu pozlar ne, ben bunları yalnışmı görüyorum?
Bu kadın giyinmiyor evet. Her yanını kabak çiçeği gibi açmış. Soyunmuş sopunmuş, erotik dergilere pozlar vermiş, süzme süzme bakışlar, ye beni diyen ağız hareketleri...
Beyaza asıldı. Beyazda ona asılmak istedi aslında ama paparazzilerden korktu kanımca.
Ama inkar etmeyelim, Allah için hoş kadın. Güzelliğine güzel. Vücut falan maşallah. Ama şimdi daha doğru dürüst işler yapmış bir hatunu getirselerdi olabilirdi.
Gerçi oyunculuğuda varmış ama dergi pozları kafamda herşeyi bastırdı. Bunu yobazlık olarak almayın. Bazı konularda hassasım işte ne yapabilirim? Sevgilime bile "dün gece carmen electra vardı tv.de izledinmi?" diye sorduğumda, "hayır hayatım, uyuyakalmışım, kalktığımdada bitiş jeneriği vardı, ağlamak istedim" diyince orda ona kaynayasım geldi ama, mukadderat! Kadının her daim öyle bilinmesi, görüldüğü yerlerde o pozlarının akıllara gelip adrenalinlerin yükselmesi bile benim için ondan nefret etmeme yeter.
Bu yüzden bu kadından sevgililerinizi uzak tutun. Beyaza asılan, sizin sevgilinizi görse onada asılır, parasıyla değilmi? (Abarttımmı? :D)
ftgrf
*Bugün uzun zamandır yaşadığım en güzel günlerden biriydi. Bir özlem seli vardı ki sormayınız. Eh, hem sevgililer günü, hemde kavuşma günü olunca daha bi güzel oldu. Beklediğimden daha iyiydi.
Sevgililer gününde hediye alma işini bitirdik. İyi olan her çift birbirine birer armağandır zaten. Ama tek başıma geçirmediğim için mutlu oldum. Oysaki ben insanlara "sapsınız ama üzülmeyin" vaadlerini verirken... Olsun. Uzun süredir sevgilimle el ele gezememişliğin verdiği bir heyecan vardı, yine yalnız olsaydım üzülürdüm sanırım.
Biliyorum ki hiç bir zaman için okuyamayacak bu satırları ve asla bir blog yazdığımdan haberi olmayacak ama, ben onu ifade edemeyeceğim kadar çok seviyorum. Hayat bizi ayırana dek...demiştik ya hani, hani en zoruna bile göğüs germeyi öğrenmiştik, her üzüldüğümüzde başımızı birbirimizin omuzuna yaslamıştık... Çok entrika dönmüştü bizim hikayemizde, yinede diz çökmemiştik, yinede hayallerimizi yıktırtmadan gelmiştik bu günlere...
Canım sevgilim...
Bana verdiğin büyük sevgin, doğru sözlülüğün ve hatalarının bile arkasında delikanlı gibi durduğun için...
Göze alıp geldiğin için...
Benimle bir ömrü paylaşmak istediğin için..
Beni koruduğun, kolladığın ve sonuna dek sahip çıktığın için...
ÇOK TEŞEKKÜRLER...

O'na ithafen..

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.
Nazım!

12 Şubat 2009 Perşembe

3 ü bir arada şekerim!

0 kişi izah etti

Evet evet kabul ediyorum. Dedikodu gelince kendimi tutamayıp zıplıyorum. Ama dedikodu bir zamanlar beni küçümseyen, yaralayan, hiç bir halt edemeyip, çok sevimli dostlukları olduğunu iddia edip, sonra parça pinçik olmuş olan birilerinden gelince çıldırıyorum yavrum. Böyle kıyasıya eleştirmek istiyorum, kahrolsunlar diye slogan atmak geliyor içimden. Evet kötüyüm, lanet olsun ben dedikoduya bayılan, hem grip hem astım bronşit pis bi manyağım. Hihuhohoho!
Şincik, ben lise yıllarındayken birileri vardı. (çok sır vermeyeyim yine de, üstüne alınacak çok insan var.) Bunlar şimdilerde parçalanmışlar, dağılmışlar, kahrolmuşlar. O zaman beni eleştiren (Genelde heryerde sizi eleştiren insanlar olur, lütfen rahatsız olmayın böyle insanlardan, onlar sizin bazı yeteneklerinizi çekemezler, hakkınızda sürekli konuşurlar.) beni yaralamaya çalışan bu insanların aralarında sıkı bir dostluk bağı vardı. Ne olursa olsun ayrılmayacaklardı. Ben ise inşallah demekten başka bir yorumda bulunamazdım. Çünkü o zaman dostluk bağlarına beni bile inandırmışlardı. Bana gelen son dedikodulara göre, içlerinden biri üniversiteyi kazanınca diğeride kazanamayınca saldırı moduna geçmiş. Ben baktım baktım, yeterli bir neden bulamadım. Benimde 4 yıllık, hatta 6 yıllık kazanan arkadaşlarım var ama hiç birini çekememezlik gibi bir sorunum olmadı. Kazansınlar, bende sıksaydım bende kazanırdım. Ama benim son senem çok sorunlu geçtiği için sıkamadım o ayrı konu.
Böyle nedenden dostluk bozanınıda ilk kez görüyorum anacım. Bu bir erkek yüzünden aralarındaki dostluğu bozmaya benzer. Hatta bu daha da saçma yani.
Biz 2 yıllıklarıda tercihlerimize eklerkene bizimle dalga geçmişlerdi. 2 yıllıkta ne yapacaksınız, okusanız ne olacak, okumasanız ne olacak demişlerdi. Şimdi keşke yazsaydık diye kafalarını duvarlara vurmaktalar.
Dostluğun çocuk oyuncağı olmadığını düşünüyorum. Ben ne dostlar bildim, birçoğu bunlar gibi çıktı, birçoğu ölümü bile göze aldı benden gitmedi. Hak edene, hak ettiği gibi muamele çekilir buralarda. Bizim kafalara namlu dayamışlığımız var, höt diyene ancak boş gözlerle bakarız. Onlarda korktuk sanırlar. Yaşasın dostluklar!

Devamında...Tuba ablamız tarafından tekrardan mim gibi birşey yemişiz. Bizi en severek okuduğu biloklarda listelemiş. Hatta birde üsüme pempe renk çekmiş. Sağol ablam, varol...
Şimdi bende severek okduğum blogları yazmalıyım.
Başa Bilinçsiz Karalamalar Tuba ablamı ekliyorum. Sırasıyla (zaten pekte kabarık olamayacak listem);

-Siminya
-mutreft's Blog // kişisel zırvalıklar(!)
-kelebenk
-İNANDIĞIM MASALLAR
-BÖCEK

Bu 5 şahsiyeti yazabiliyorum, birde tuba, etti 6.
Kural gereği, yazdığım arkadaşların benide listelerine ekleyerek bir sevdiğim biloklar yazısı yazmaları gerekiyormuş. Şimdi bunlar zaten çoktan mimlenmiştir, beni görmezler diyerekten pas geçiyorum.
Okuyunuz, okutunuz arkadaşım. Forum sitelerinde dedikodu yapçenize, genel kültürünüzü geliştiriniz bizimle.


Şimdi bir kaç maddelik beni nasıl bulmuşlar bölümüne geçeyim. Beni hangi kelimelerle, daha doğrusu hangi saçma kelimeleri gogılda aratıp, beni bulduklarını ihtiva eden cümleleri yazıp yorumlayacağım.

*göbekteki çatlaklıklar nasıl giderilir? - benim bilokum nerden bilsinki! Ben diyetisyen, sporcu veya şifalı bitkilerci değilim. Çatlak kelimesi bilokumun adı olduğundan olduğunu düşünmekteyim bu aramanın sonucunun. (anlayabildiysen tebrikler.)

*arkadaşına saldıran - Ayıp be kardeşim, tamam eleştiriyoruz ama saldırmıyoruz. Bende şifa bulduysanda aferin, banada göster bende bulayım şifamı.

*Natura Sound Therapy 3.0 rapid indir türkçe crack - Ben öyle bişey yapmadım :D

*gizli aşkımsın benim - hadi ya! çok merak ettim şimdi seni! Ortaya çıkta al boyunun ölçüsünü!

*çatlaklıkla ilgili sozler - Ben sana bir ara listeleyim onları hatırlat emi.

*çatlaklık ne demek - gel tanışalım, anlarsın ne demek olduğunu.

*gittiğin yere benide götür - götüremem anam, bünyem kaldırmaz, bitanesi bile fazla bana!
(devamı gelecek emin ol!)

(fotograf)

11 Şubat 2009 Çarşamba

Mimlenebiliyormuşuz demekki!

2 kişi izah etti

İtiraf ediyorum, biri beni mimlesede, gözüme çarpsada, bende enine boyuna yazsam diyordum. Hatta bir ara sanırım beni okuyan yok, asla mimlenemeyeceğim diye umutsuzluğa kapılmıştım. Beni okuyanlardan biri bütün takip listesini mimlemiş.
Üzerime alınmayacaktım ama konusu çok güzel. Benim gibi şiir okumaya ve yazmaya bayılan biri için bulunmaz bir malzeme.
Konumuz tam olarak: "en sevdiğiniz şair kimdir, nedir; hele bir anlatın. Şiirlerinden demetler sunun, aydınlatın blog alemini" dir.
Benim en sevdiğim şair Nazım Hikmet'tir. En sevdiğim şiiride şöyledir;

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev. (devamı)

Ama en sevdiğim şiir başkadır, ve siyasi bir şiirdir aslında. Oda şöyledir;

işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor! (devamı)


En sonada kendimden bir şiiri saklıyorum sayın beni okuyanlar. Eskiden çok iyi şiir yazardım. Şimdi şiir yazma yeteneğimi ufaktan kaybettim kanımca. Blog yazmaya başladığımdan beri şiir yazamıyorum, yazsamda hep birbirinin aynı oluyor. 23,05,2007 de yazılmış bir şiirdir bu. Karışık bir anda yazılmıştır. Allahım ne buhran! Kendime inanamadım birden, nasıl yazmışım ben bunu?

"Kumral ada, ılık rüzgar, sessiz dalgalar, yemyeşil ve yeni bir gün…

Saat başı..
Her saatin başında yelkovanın 12 ye vurduğu an..
Ellerinde çığlıklar görüyorum, gözlerinde gözlerimi, yüzünde gitme değişini.
Ve korkuyorum.
Bana neler oluyor bilmiyorum ama çok korkuyorum..
Merdivenler uzuyor önümde, kırık dökük, sahil kenarı merdivenler.
Ucunda sen varmışsın gibi çıkıyorum, kalbim soluk soluğa, titreyerek…
Deniz yüzüme vuruyor, kokusu ve yosunlar..
Gümüş balıkları görüyorum mavi renkli.
Parlak gözlerini görüyorum gümüş balıklarının, seninkiler gibi.
Gülümsüyorlar sanki bana.
Deniz kokuyor burnuma, toprak kokusu gibi, ince ince, ılık ılık ve ölümün habercisi gibi.
Parlak taşları, deniz kabuklarını ve altından kumları görüyorum, güzellikleri ve gözlerini.
Deniz çarpıyor gözlerime, masmavi, sonsuza doğru uzanmış hiç bozulmamış bir çarşaf gibi.
Martılar görüyorum uzaklarda.
Telaşlı, aceleci martılar.
Senin gibi..
Kumral bir adaya düşüyorum, kupkumral bir adaya.
Çöl sıcağından, bahar ayazına uzanan yollar..
Upuzun yollar, sonunda sen varmışsın gibi yürüyorum.
Dudaklarımın kuruduğunu, susuzluktan terlediğimi, bacaklarımdaki dermanın tükendiğini hissediyorum.
Sonunda sen varmışsın gibi yürüyorum.
Sana kavuşacağımı hissederek.
Gözlerini arıyor gözlerim, ellerini arıyor, seni arıyorum.
Önce önümde beliriyorsun, sonra tekrar kayboluyorsun birdenbire.
Mehtap görür gibi, delirdiğimi sanıyorum, gözlerimi ovuşturuyorum.
Tam bittim deyip dizlerimin üzerine yığılmışken, birden koyu renkli fırtınalı bir sahilde buluyorum kendimi.
Bu karışıklığın bu fırtınanın içinde ılık bir rüzgar geçiyor eteklerimin arasından..
Sıcaklığın gibi.
Tenindeki o müthiş sıcaklığın geçtiği gibi…
O fırtınada ılık bir rüzgar ellerini dolaştıyor saçlarımın arasında.
Ay ışığı doğuyor denizin üzerine.
Yakamozlar görüyorum.
Milyonlarca tane yakamoz dolduruyor gözlerimi.
Ellerimi uzatıyorum, sanki, sanki yakamozların arasından çıkıp gelecekmişsin gibi.
Rüzgar kokunu çarpıyor yüzüme.
Deniz kokusuyla karışmış kokunu.
Donduğumu hissediyorum.
Saçlarımda dolaşan ılık rüzgarın arasından ellerinin sıcaklığını hissediyorum.
Belime dolanan kollarını.
Kokunu derin derin içime çekiyorum.
Yemyeşil bir orman beliriyor gözlerinde.
Uçsuz bucaksız bir yeşil.
Ayın aksinde gözlerindeki yeşilin ferahlığını duyuyorum.
Gözlerini çekiyorum içime.
Yemyeşil gözlerini.
Sonra seninle yepyeni bir gün doğuyor.
Sesi çıkmayan dalgalar.
Görüyorum.
Dalgaların eteklerimin arasındaki bedenine çarptığını görüyorum.
Sesi çıkmıyor dalgaların.
Sesim çıkmıyor.
Hiç bir şey sükunetimizi bozmuyor.
Sonra seninle yepyeni bir gün doğuyor kumral adanın yeşil tepelerinden.
Sesim çıkmıyor.
Kollarımdan sıyrılıyorsun.
Eteklerimden, gözlerimden ve hayallerimin içinden sıyrılıp uzaklaşıyorsun.
Ve saatin akrebi sağa doğru kayıyor, yelkovanı 12den ayrılıyor, hayallerim mavi boyalı odamın duvarlarından ayrılıyor.
Saatin sesiyle fırlıyorum.
Gözyaşlarımla ıslatıyorum saatin başında yaktığım sigaramı…."

Bunu okuyupta hayallere dalmayanını görmedim açıkçası. B.K uzun zamandır karıştırmadığım eski defterleri ve şiirleri karıştırmama neden oldu. Kendisine minnet borçluyum.
Şimdi bende beni okuyan herkesi mimliyorum. Canı isteyen bu mim konusunu kullanabilir. Zevkle okurum açıkçası. Tabi buraya link bırakmayı unutmayın.
Ve isterseniz sevdiğiniz şiirleri yorumlara bırakın. Kültürümüz genişlesin! :)
Bu yoğunlukta vakit bulabilirmi bilmiyorum ama muzafferciğimi mimliyorum özellikle.
Haydi bakalım!

(fotograf)

Roma imparatoru sapıkmıydı? (Sevgililer günü özel)

3 kişi izah etti

Sap takılan arkadaşlarıma ithafen...

"Sayın sap arkadaşlarım... Beni dövmek istediğinizi biliyorum."
İyi arkadaşım olan 3 erkek kişisine söz vermiştim. Biriyle sabah 10dan 13e kadar, biriyle 13ten 16ya kadar, biriyle 16dan 19a kadar takılacak, sap kalıp, sevgilileri gördüklerinde boyunlarını bükmeyecektim. Böyle anlaşmıştık.
Anlaşma bozuldu. Sevgilim ayın 13ü sabahı trakya istikametinden otobüs taşıtına binecek, o akşam ise burada olacak. Şimdi benim burada ne gibi bir düzmecem olabilirki? İsteyen gelsin görsün şehrin göbeğinde.
Yazıklar olsun diye telefonu suratıma çemkire çemkire kapatan arkadaşım sana çok kırıldım. Söz verdiğimin farkındayım tamamda, sevgilim insanını temmuz ayından beri görmemişim. Kendini benim yerime koysana bi. Valla kusura bakma. Kendimi size paylaştıramam, sevgilim insanını seçiyorum.
Ben o gün sizi seçseydim bile rezilliğin daniskası olurdu. Cinayet çıkardı, hayır ben ne güzel uslu uslu bloglar yazıyorum, gazeteler okuyorum, insanlığa bir faidem olsun diye buralarda vakit geçiriyorum. Ne gerenk var şimdi atraksiyona, adrenaline.

***

Bu çılgınlığı hala çözemedim. Herkes bir sevgililer günü tutturmuş gidiyor. Neden sevgililer günü icad edilmiş merak ettim kendim kendime. Biraz araştırdım ve elime çok elim bilgiler geçti.
Elin romalı imparatoru (akli dengesinde şüphe duydum), 14 şubat günü halkındaki bütün hatunların isimlerini bir torbaya doldurtup, erkeklere seç- beğen- al hesabı, kuraynan hatun seçtiren bir zihniyetin günü imiş. Yani bu günü salak salak kutluyoruz işte. Şahsen ben bu güne kadar bu tarz bir geçmişi olduğunu bilmiyordum. (asıl kaynak) Düşünsenize bizim memlekette böyle birşey olduğunu. Bütün erkekler galyana geçip 14 şubatın gelmesi için tüm yıl tam gün çalışmayı kabul edebilirlerdi. Hatta hepsi hamallık bile yapardı. Bütün üniversite mezunları tüm gün kamyon yüklemeye razı bile olabilirdi. Yeterki o gün gelsin.
Bunun içindir ki mümkünse o adet o yıllarda kalsın.
Bizimkilere hatun olsunda ne olursa olsun.

Sizce roma imparatoru sapıkmıydı?
Hayır neden böyle bir rezilliğe aracı olmuş onu anlamadım. Neden yılda bir gün?
Aklıma kötü şeyler gelmedi değil, acaba diğer günlerde hatunları kendimi götürüyordu?
Erkek kısmısına tanımadığı bir hatunu neden versin? Belki hatunun gönlü başkasında...
O gün herşey serbest, yiyin, için, zıçın, sevişin...Ne halt isterseniz onu yapın! Bu nasıl midedir çözemedim.

***

Kimse sap olduğu için üzülmesin bence. Benim bahçe kapısı kılıklı bir sevgilim var. Nezaket kelimesi ile uzaktan yakından alakası yok. Geçen yıl vatani görevini yaptığından görüşememiştik örneğin. İnanının hiç yadırgamadım. Ha olsaydı ne olurdu? O gün buluşurduk, parkta otururduk, kola mola içerdik, gene kalp şeklini almış bir hediyeyle karşıma çıkardı, bende memnun olmuş gibi yapardım. İçinden gelmesi yeterli değilmi demeyin. Bu adam beni kaç yıldır tanıyor. Neyi sevip, neyi sevmediğimi hala öğrenememişmi?
Hatta geçirdiğim en rahatlatıcı sevgililer günüydü. Özgürdüm, aşk filmine gidip ağladım, şehir meydanında gerine gerine sigara içtim, yıllardır görmediğim dostlarımla buluşup kol kola gezdim. Çok özgürdüm, süperdim, 3 yıllık hürriyet egoma yetecek kadar depolandım, şarj oldum.
Bu sene gribim, müthiş sevgilim 3 gün içinde iyileştin iyileştin, iyileşmezsen unut beni dedi. Çok mes'ud oldum inan!
Benim bildiğim başka sevgililer o gün hasta olan kız arkadaşına elleriyle limonlu ıhlamur içirir, koynunda falan uyutur, şefkat falan aşılar. Ayıp ayıp, böyle sevgilileri kınıyorum, böyle sevgililere çemkirmeyenleride kınıyorum! Ben çemkirdim mutluyum!

***

İşin özü bu anlamlı veya anlamsız gün, romalılara dayanan bir hikayedir. Bu yıllara ulaşmasındaki amaç, kadınlara hediye alınması, bankaları ve ticarethaneleri zengin etmek içindir. Asıl sevgililere hergün bayramdır, hediye almak için o günü beklemenize gerek yoktur. Boşverin, sallayın. Sapsanız size hava atanları unutun. Partneriniz varsa ticarethanelerden uzak başbaşa geçireceğiniz bir izin günü verin kendinize.
Sevgililer günüde neymiş ayol!

8 Şubat 2009 Pazar

Antisosyal gelin

1 kişi izah etti

Ben hep daha güzeldim, daha bakımlı ve daha doluydum. O ise haftada bir banyo yapar, pis saçına defalarca düzleştirici çekerdi.

Ben siyaset hakkında konuşur, yorum yapar, fikirlerimi karşıdakine paşa paşa yedirirdim. O ise siyaset hakkında hiç birşey bilmezdi, yalnızca kulaktan dolma bilgileri vardı ve yetersizdi.

Ben makyajsızken bile web cam de alımlı görünürdüm, o maalesef görünemezdi bile.

Ben edebiyatı parçalar, parça pinçik ederdim, okuyanlar kilitlenir kalırlardı. Onun asrın şairlerinden 3ünden bile haberi yoktu, Nazım Hikmet'in çıkaracağı kitabı sorar rezil olurdu.
Ben ondan 30 kilo fazla olmama rağmen onun belli lakapları vardı, bana lakap takmaya cesaret olan bir tane babayiğit çıkmadı.

Güdüktü, sevgilisi onu şişko diye terk etmişti. Oysa beni şişko diye terk eden olmamıştı. Beni daha çok yeter artık sus diye terk eden oluyordu, buda benim sorunum sayılmazdı, dinlemeyi bilsinler!

O bilgisayardan anlamazdı, son bilgisayarcı dostunu da bana kaptırmıştı. Ben çatır çatır blog tasarlar, forum kurarken, o şaşkın bir vaziyette beni izler, kimden kopya aldığımı çözmeye çalışır, bir türlü açık edemezdi.

Resim zevki vardı bir tek, ama sadece kendi çizdiklerini beğenir, asrın ressamlarını beğenmezdi. Enteresandı tabi.

Ben onun en uzun ilişkisini 5e katlamıştım. Kıskanırdı, sevgilimi ayartmaya bile hazırdı yani, o kadar!

Yemek yapardı, yağlı tuhaf yemeklerinden koca gece cır cır olurduk, bi halt etmiş gibi hem helaya koşar hem göbek atardı. Garezi kesinlikle banaydı.

Ben hep ondan bir adım daha ileride oldum. Erkekler hep benimle sohbet ettiler, hep benim fikirlerimi olgun ve olumlu buldular. Ona hep hafif kız muamelesi yapıldı. Sonundada hafif bir kız oldu zaten.

Uzun yıllar sonra onu gördüm. Saçlarını tuhaf bir sarıya boyatmıştı. Tırnaklarında siyah ojeleri vardı. Beni görünce kaçtı. Hep aynıydı. Hep bakımsız ama kendini çok güzel sanan pasaklı bir kontesti.

Oysa ki ben eskinin hatrına iki saniye konuşmak isterdim. Kaçtı işte.

Evlenmiş, ayrılmış. Eşi onu defalarca aldatmış daha güzel kadınlarla. 1 sene bile dayanamamış bizim kontes. Varmış kaçmış kocayıda bırakıp. Diğerlerine benzemiş, örnek aldıklarına...

Ona göre doğru varsaydığı yaşam felsefesi hepimize göre yanlıştı. Kaybedeceğini söylesekte inanmadı ve sonunda dediğimize geldi.

Neyseki geçenlerde topuklarına sıkmışlar. Oysa ki ne büyük hayalleri vardı dedim içimden. Ama bu boşlukla hiçbirşeyi beceremedi.



*Biraz daha doğru durmazsam başıma kötü şeyler gelecek. Şafak 6 ama ben hala başka işlerdeyim. Ne zaman kendime dur diyeceğimi bilmiyorum. Hep daha fazlasını istiyorum. Bu yüzden birgün basılırda ölürsem hakkınızı helal ediniz, benim bir suçum yok desemde inanmayınız :)


*Bursada yağmur var. İçimden havanın bu hafta içinde düzelmesi için durmadan dua ediyorum. Çok güzel aslında. Ben yağmuru çok severim. Ama şimdi olmaz, olamaz, imkansız. Havanın güzel olması gerekiyor.


Bugün gergin değilim, hayli moralli hissediyorum kendimi. Bahsettiğim hikayeyide dün gece toparlayabildim ancak. Bilgisayarım kendini iptal ettiğinden bir süre out oldum. Kendisini hırpalamaktayım, düzelirse ne ala. Düzelmesse bu sefer onu camdan atacağım.

5 Şubat 2009 Perşembe

Şöylesine birşey. İhi!

1 kişi izah etti

Sigaramı söndürüp bir yenisini yakmışım farkında değilim arkadaşım. Bundan sonra bütün komiklikleri, olduğu anda bir kağıda yazacağım, unutuyorum çünkü. Kafam karışık desemde inanma sen, çünkü dün gece ve bugün beni şafak bastı, kendimde değilim, urmantik şarkılar dinleyip höykürüyorum. Bunu 15 ay önce yapmalıydım aslında, 9 gün kala neden yapıyorumkine? Ne bileyim anasını satayım ya!

Dün gece bir kanıya vardım ve bu kanıya varmaktan neden bu kadar mutlu oldum bilmiyorum. Eski yazılarımı okudum. Mesela şöyle bir yazım var ki, okurken çok ağladım.
Vardığım kanı şu: Parçalanmışım bir yerlerde. Öyle bir parçalanmışım ki, çok yeni tutunuyor parçalarım hayata. Üstelik henüz tek bir bedene bile toplanamamış bir sürü parça. Üstelik aslında ölmüş bir bedene sahip olduğumu yeni farkettim. Geç kalmışım...
Hala yeni ortamlara girmekten korkuyorum. Hala kalabalığa karışmaktan ürküyorum. Hala karanlıktan çok pis tırsıyorum aslında. Bu benmiyim len. Ben başka birşeydim, hep güçlüydüm, hep kıkır kıkır güler, hiç birşeyi kafama takmazdım. Orjinal kumral buydu. Ne zaman parçalamışlar beni ben bilem farkında değilim. Yeni yeni farkediyorum, ölmüşüm olum ben!

Eski sevgilim evleniyormuş. Nişan resmini attırdım zorla. Çok iyi arkadaş olduk ya! Attırmasaydım keşke be! Ben böyle belli belirsiz, sonu bile meçhul bir aşkın peşinden koşuyorum ya, ulan millet çatır çatır evleniyor. Kız benden güzel değildi evet, çok mutlu oldum abicim, ben daha güzelim. Ehe ehe!!!

Gene eski takıntılarımdan biriynen konuşurkene, neden bana hep önceden çok sevmiş, sonradan beni sevmiş, öncekisine takıntılı tipler gelmiş anlamadım. Birinin ilk aşkısı olamadık ya, gözlerim açık gidecek yeminlen. Bitane vardı da, kovalamıştı benim peder, aman boşver, bunalıma gerek yok şimdi.

Romanımın önşeysini girmeye başladım. Yazı dizisi olarakta vereceğim. Hani merak edenler varsa, bir başka blog sayfasında yayınlamaya başlayacağım biraz biraz. Belki tutar abicim ya, umut dünyası işte. Yan tarafa afilli bir reklam yapmayı düşünmekteyim. Kimliğim meydana çıkarsa yedim ayvayı diyorum ve isim ve şahısları değiştirdiğimi bilmenizi istiyorum. Devrim yapıyorum devrim.

Sabah saatlerinde uyanmayı çok özledim. Gece sağlam uyutacak ilaçsız bir yöntem bilen varmı? Varsa yazsın çok lazım!

2 Şubat 2009 Pazartesi

Dedem kuma istiyor!

2 kişi izah etti

Bloglara misafirliğe gittim bu akşam, uzun zamandır blog okumaya imkanım yoktu, şöööyle bir gezinti yaptım, okuyamadığım bütün yazıları okudum diyebilirim. İyi geldi iyi! Bu kadar rahatlamamış, bu kadar kafam dağılmamıştı ne zamandır. BK ve Siminya'ya, o el emeği, göz nuru, doğuştan gelen yetenekli yazıları, geniş ufuklarını bizlere sundukları için çok teşekkür ediyorum kendi adıma. Bunu ne olarak alırsınız bilmiyorum ama, içimden geldi bunları yazmak, okuduğum en kaliteli bloglar bu iki blogdur. Şiddetle tavsiye ediyorum sayın arkadaşlarım. Okuyunuz-Okutunuz!

Aslında feci derecede yorgunum, göz kapaklarımı tutamıyorum şuan. Evi taşıma işlemine geçtim bugün, garip bir hüzün esti içimde. Sanki evden son kez izlerken o kadar derin çevreyi, dalıp gittiğim derenin gece ışıkları, gölün akşamüstü manzarasını, oradaki havayı çok özleyeceğim sanki. Herkese mutlu görünüyorum ama itiraf ediyorum, yurda alışmakta çok zorlanacağım! Hatta kıl olacağım eminim! Ama artık tamam, bitti bu iş, geri dönüşümüz yok.
Babama ağlaya ağlaya bilgisayarımı getirttim gelirken. İsyan etti, gözlerinden ateş fışkırıyordu. Ama kırmadı beni ilk kez, ayrı kalmak yaramış bizim ramazan davulu göbekliye, pek bi insancıl yaklaşıyor bana gittiğimden beri. Eskiden adıma bin çeşit lakaplar uydurup öyle seslenirken, şimdi canımlı cicimli, benim için yabancı dilden olan garip kelimeler telaffuz ediyor. (Aslında ben bütün bu kelimelerin anlamlarını biliyorum lakin babam telaffuz edince sanki dünya üzerinde daha önce hiç kullanılmamış bir dilmiş gibi geliyor.)
Yan taraftan aynanın yansımasından kendimi görüyorum. Öyle tuhaf geldi ki şimdi bu halim bana, bilgisayarıma kavuşmanın ahengi var üzerimde, zaten odamı işgal ettikleri için koymaya yer bulamadığımdan, utanmasam kasaya oturacağım, o haldeyim, kucağımda klavyeyle yazı yazıyorum.

Sırada ananemin hikayesi var!
Bizim aile çok masum göründüğünden herhalde, atraksiyonsuz bir hayatım var sananlar yanılsınlar. Yanılın ulan!
Benim 70 lik nenem ve dedemin hikayesi tipik gelebilir hepinize ama püf noktaları var şaşırtan, hatta bazı masum görünüşlü insanların ne kadar sinsi olabileceğini gösteren.
Ben onları kendimi bildim bileli, aşırı cimri, ama mal mülk sahibi, genelde iyi anlaşan bir çift olduklarını bilirdim.
Yıl 1952 ye isabet eder tahminen. Nenem köyün en zengin ailesinden birinin kızı. Dedemse en yakışıklısı denebilecek kadar boylu poslu, kaslı maslı, bir bakışıyla yedi sülaleyi mest eden bir delikanlı.
Dedeme kalsa ohooo, herkesi götürecekte, ar namus meselesi falan derken, neneme gönlünü kaptırır ama tövbede etmez yani.
Evlenirler, ilk çocukları annem, ikinci çocukları büyük dayım (kendisiyle hiç ikamet edemedim, yıllar evvel bir trafik kazasında kaybetmişiz, allah rahmet eylesin diyorum) sonrakisi küçük dayımdırki, kendisiyle ikamet etmeme rağmen göresim hiç yoktur, hiç sevmem.
Nenemin büyükleri vefat edince, neneme bir kaç arsa bahçe kalıyor bütün kardeşleriyle beraber. O zamanlar çok değerli olan bu topraklar, susuzluktan ve ekilip biçilmemekten zamanla çorak arazi oluyor.
Bu arada dedemle nenem 15 yıl sonra büyük şehre göç ediyorlar. Dedem otomativ devlerinden birinde çalışmaya başlıyor. O zamanın şartlarına göre iyi derecede mal ediniyor, ama ne varsa üzerine yapmayıda ihmal etmiyor, eşine iki metrekare yer vermiyor. Nenem garibim, köy kadını, bildiği doğrular zamane kadınlarına göre çok başka tabiki, kocamdır diyor yıllarca çekiyor.
Dedem son 6 yıldır panik atak hastası, bu aralar ufaktan bunamış durumda.
Bunu nasıl anladık dersiniz?
Karı isterem, kuma isterem, hatun isterem diye tutturmuş. Nenem iki gözü iki çeşme. Anlatıyorda anlatıyor. Kendisi köye gitmek istiyor, neneme şehirde kal diyor. Hatun getirecekmiş.
Bunu köy kahvesindeki hırvatlar sokmuştur dedemin aklına. İşi gücü yok bu milletin.
Bizse bu konuda yorumsuzuz. Teneşirlere gelesice diyoruz sık sık. Tövvbe!! Evlendirme programlarınada çıkar bu vallahi!
Torunu olarak tanınmamayı tercih etmek istiyorum. Beni hiç alakadar etmez yeminle. Biraz genç olsa bilirdim ben yapacağımıda, kaç yaşında adam, neyin ne olduğunu benmi öğreticem.
Annem yavrumda, ah baba ah demekten başka birşey yapamıyor.
Dayım bu arada ne iş görüyor diye aklıma gelsede, onunda dedemden farkı yok. Oda teneşirlere gelir inşallah, allahım, sen bu erkek milletini yola getir..!
Bu bizim Türk erkeklerindeki arayış beni kıl ediyor. Gül gibi karın var otursana evinde! Hadi tamam sevmiyor olabilirsin, o zaman herşeyin bir adabı, usulü vardır, git boşa kardeşim, aldatma işte!
Offff of!

Mart kedilerini duyuyorum, şubatın başında başladı bu terbiyesizler yine. Bizim mahallenin kedileri pek bi azıtık, ayıp ama, olanı var olamayanı var..!!

Recep amcayıda gördük bir kaç gün önce, nitekim oy benim canım oy, oy, oy, diyeee diyeeee, ne yapacağını şaşırdı. Ben kendisini gördüğümde kaçmayı tercih edenlerdenim. Açıkçası kendisini T.v de görüncede zaplarım. Onun herhangi bir sesine, görüntüsüne tahammülüm hiç yok. İşte sağdan soldan okudukça biraz bilgi ediniyorum ama, tesadüf değil israile çıkışması, onu sevenler siyasi görüşüm yüzünden böyle konuştuğumu söyleyecekler, ve yine onu seven bir kısım insan gibi ileride bana hak verecekler. Ben yalnızca ülkemi çok seven bir bireyim, gerisi fasa fiso!

Bugün bu yazıyı okuyan herkesi mimliyorum,,,
Şimdi sağa dönün ve ilk gözünüze çarpan şeyi bilokunuzda seslendirin, şiddetle öğrenmek istiyorum. (Ne işime yarayacaksa!)