Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

11 Şubat 2009 Çarşamba

Mimlenebiliyormuşuz demekki!


İtiraf ediyorum, biri beni mimlesede, gözüme çarpsada, bende enine boyuna yazsam diyordum. Hatta bir ara sanırım beni okuyan yok, asla mimlenemeyeceğim diye umutsuzluğa kapılmıştım. Beni okuyanlardan biri bütün takip listesini mimlemiş.
Üzerime alınmayacaktım ama konusu çok güzel. Benim gibi şiir okumaya ve yazmaya bayılan biri için bulunmaz bir malzeme.
Konumuz tam olarak: "en sevdiğiniz şair kimdir, nedir; hele bir anlatın. Şiirlerinden demetler sunun, aydınlatın blog alemini" dir.
Benim en sevdiğim şair Nazım Hikmet'tir. En sevdiğim şiiride şöyledir;

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev. (devamı)

Ama en sevdiğim şiir başkadır, ve siyasi bir şiirdir aslında. Oda şöyledir;

işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor! (devamı)


En sonada kendimden bir şiiri saklıyorum sayın beni okuyanlar. Eskiden çok iyi şiir yazardım. Şimdi şiir yazma yeteneğimi ufaktan kaybettim kanımca. Blog yazmaya başladığımdan beri şiir yazamıyorum, yazsamda hep birbirinin aynı oluyor. 23,05,2007 de yazılmış bir şiirdir bu. Karışık bir anda yazılmıştır. Allahım ne buhran! Kendime inanamadım birden, nasıl yazmışım ben bunu?

"Kumral ada, ılık rüzgar, sessiz dalgalar, yemyeşil ve yeni bir gün…

Saat başı..
Her saatin başında yelkovanın 12 ye vurduğu an..
Ellerinde çığlıklar görüyorum, gözlerinde gözlerimi, yüzünde gitme değişini.
Ve korkuyorum.
Bana neler oluyor bilmiyorum ama çok korkuyorum..
Merdivenler uzuyor önümde, kırık dökük, sahil kenarı merdivenler.
Ucunda sen varmışsın gibi çıkıyorum, kalbim soluk soluğa, titreyerek…
Deniz yüzüme vuruyor, kokusu ve yosunlar..
Gümüş balıkları görüyorum mavi renkli.
Parlak gözlerini görüyorum gümüş balıklarının, seninkiler gibi.
Gülümsüyorlar sanki bana.
Deniz kokuyor burnuma, toprak kokusu gibi, ince ince, ılık ılık ve ölümün habercisi gibi.
Parlak taşları, deniz kabuklarını ve altından kumları görüyorum, güzellikleri ve gözlerini.
Deniz çarpıyor gözlerime, masmavi, sonsuza doğru uzanmış hiç bozulmamış bir çarşaf gibi.
Martılar görüyorum uzaklarda.
Telaşlı, aceleci martılar.
Senin gibi..
Kumral bir adaya düşüyorum, kupkumral bir adaya.
Çöl sıcağından, bahar ayazına uzanan yollar..
Upuzun yollar, sonunda sen varmışsın gibi yürüyorum.
Dudaklarımın kuruduğunu, susuzluktan terlediğimi, bacaklarımdaki dermanın tükendiğini hissediyorum.
Sonunda sen varmışsın gibi yürüyorum.
Sana kavuşacağımı hissederek.
Gözlerini arıyor gözlerim, ellerini arıyor, seni arıyorum.
Önce önümde beliriyorsun, sonra tekrar kayboluyorsun birdenbire.
Mehtap görür gibi, delirdiğimi sanıyorum, gözlerimi ovuşturuyorum.
Tam bittim deyip dizlerimin üzerine yığılmışken, birden koyu renkli fırtınalı bir sahilde buluyorum kendimi.
Bu karışıklığın bu fırtınanın içinde ılık bir rüzgar geçiyor eteklerimin arasından..
Sıcaklığın gibi.
Tenindeki o müthiş sıcaklığın geçtiği gibi…
O fırtınada ılık bir rüzgar ellerini dolaştıyor saçlarımın arasında.
Ay ışığı doğuyor denizin üzerine.
Yakamozlar görüyorum.
Milyonlarca tane yakamoz dolduruyor gözlerimi.
Ellerimi uzatıyorum, sanki, sanki yakamozların arasından çıkıp gelecekmişsin gibi.
Rüzgar kokunu çarpıyor yüzüme.
Deniz kokusuyla karışmış kokunu.
Donduğumu hissediyorum.
Saçlarımda dolaşan ılık rüzgarın arasından ellerinin sıcaklığını hissediyorum.
Belime dolanan kollarını.
Kokunu derin derin içime çekiyorum.
Yemyeşil bir orman beliriyor gözlerinde.
Uçsuz bucaksız bir yeşil.
Ayın aksinde gözlerindeki yeşilin ferahlığını duyuyorum.
Gözlerini çekiyorum içime.
Yemyeşil gözlerini.
Sonra seninle yepyeni bir gün doğuyor.
Sesi çıkmayan dalgalar.
Görüyorum.
Dalgaların eteklerimin arasındaki bedenine çarptığını görüyorum.
Sesi çıkmıyor dalgaların.
Sesim çıkmıyor.
Hiç bir şey sükunetimizi bozmuyor.
Sonra seninle yepyeni bir gün doğuyor kumral adanın yeşil tepelerinden.
Sesim çıkmıyor.
Kollarımdan sıyrılıyorsun.
Eteklerimden, gözlerimden ve hayallerimin içinden sıyrılıp uzaklaşıyorsun.
Ve saatin akrebi sağa doğru kayıyor, yelkovanı 12den ayrılıyor, hayallerim mavi boyalı odamın duvarlarından ayrılıyor.
Saatin sesiyle fırlıyorum.
Gözyaşlarımla ıslatıyorum saatin başında yaktığım sigaramı…."

Bunu okuyupta hayallere dalmayanını görmedim açıkçası. B.K uzun zamandır karıştırmadığım eski defterleri ve şiirleri karıştırmama neden oldu. Kendisine minnet borçluyum.
Şimdi bende beni okuyan herkesi mimliyorum. Canı isteyen bu mim konusunu kullanabilir. Zevkle okurum açıkçası. Tabi buraya link bırakmayı unutmayın.
Ve isterseniz sevdiğiniz şiirleri yorumlara bırakın. Kültürümüz genişlesin! :)
Bu yoğunlukta vakit bulabilirmi bilmiyorum ama muzafferciğimi mimliyorum özellikle.
Haydi bakalım!

(fotograf)

2 yorum:

  1. yahu ne güzel mim işte, taş gibin :) sen alınmayacaksın da kim alınacak üzerine kumralım :D
    sendeki şiir yazma kabiliyeti bende de olsa nolurdu? :P başka şiirlerin varsa onları da paylaş, merak ettim ha şimdi :D
    teşekkür ederim blogum hakkındaki düşüncelerin için ayrıca :)

    YanıtlaSil
  2. Bir itirafta bulunayımmı tubacım :)
    Seni ilk olarak blog şablonlarından keşfetmiştim. Şablonunda ters durmuş bi kız resmi vardı. Yazılarını okuyunca büyük bir hayranlık duymuştum sana karşı, ve seninle irtibata asla geçemeyeceğimi düşünmüştüm. Seninle büyük bir istekle tanışmak istemiştim o zaman.
    Gerçekten sana ve siminyaya karşı acayip bir hayranlık besliyorum. Nasıl bir romana aşık olur, başucu kitabın yaparsın ya, aynen öyle işte.
    Şiirlerimden vakit buldukça ekleyeceğim. Selamlar.

    YanıtlaSil