Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

4 Nisan 2011 Pazartesi

Yeni sevgilim, hadi eve gidelim :P

Sizlere bu yazımı, vici'den yazıyorum. Acayip bir manzara var dağ yolunda. Gerçi eminim akşam daha güzel olacak. Berkecan adındaki yeni sevgilim daha gündüzden yağdırmaya başladı Chateau Lafite'i. Aman Allah'ım ne müthiş bir içim. Ayrıca rengide tam sevdiğim kırmızı. Tabi 1870 şarabı bir başka güzel.
Bugün hava çok kötüydü. Yani aslında x5'imden indiğim zaman acayip üşüyorum. Mont giymeyide hiç sevmem. Hastanenin yolunu tutarken arabamın deposunu fullettim. Birde hastanelerde randevulardan 5-10 dakika sonra almıyorlar mı? Deli oluyorum şekerim, anlatamam. Altı üstü ilaç yazacaksın, insan iki tetkik için 1 buçuk saat bekletilirmi? Verdiğim yüzlerce liraya yazık. O yüzlerce lira babamın dakikalarına mal oluyor, sanki parayı sokakta buluyoruz.
Neyseki Berkecan var. Onunda babası büyük bir firma yöneticisi. Sırf istedim diye, teee fransalardan buldu şarabımı. Ay çok şeker!
Ay birde bugün ne oldu biliyormusun tatlım, kırmızı yanarken yanımda bir otobüs durdu. Tıklım tıklım insan kaynıyor. Ayol insanın kırılmadık kemiği kalmaz o araçlarda, gözlerim doldu. Dışarıda yağmur yağıyordu, insanlar nasıl yürüyecekler o yağmurda... İyiki babam var, çekti altıma x5imi, ne yağmur ne kar, iki dakikada ısınıveriyorum.
Birde şekerim tırnağım kırıldı arabamın kapısını kapatırken, mecburen roma haire gitmek zorunda kaldım. 15 dakika beklettiler beni. Ben o 15 dakikada bir kadeh şarap içer, demet akalının aşk hayatını takip ederdim. Kültürüm bu kuaförler yüzünden köreliyor.
Birde son zamanlarda nükleer diye birşey çıktı başımıza. Japonyada olmuş. Neyseki babam var, bizi nükleerin giremeyeceği güvenli bir yere götürür nasıl olsa, hahayyy, hayat bana güzel!
Berkecan beni eve götürmek istiyor sanırım. Bu fırsat kaçmaz bebişim. Gencim, güzelim, yaşım genç, hayatı her şekil yaşamak lazım. Hem Berkecanda tatlı çocuk. Çok seviyorum onu, ihi :)
Şimdilik bu kadar, şarabımın tadını çıkarmak istiyorum. Ay bak aklıma yine otobüs geldi, sanırım ağliyyycaaağğğmmmm!
Şaka lan şaka!
İnanırmısın götüm donuyor. Kaloriferleri açsam annem gene tiz sesiyle "niye açtın kızım, parayı sokakta mı bulduk? 20 sene tuvalet yıkadım ben sizi okutmak için" le sıraladığı klişe cümleleri kuracak ve ben mazbut bir halde 3 gün soğuktan öleceğim onun etkisinden çıkamadığım için. En iyisi soğukta oturmak.
Az önce türlü yedim. Kim kaybetmiş Chateau Lafite'i de ben bulcam lan, köpek öldüren neyine yetmiyo gavurun gızı diyorum kendime şuan. Özel hastaneye gittim diye içim acıdı. Ama mecburum, tedavi olmak zorundayım ve doktorum onkolojiden özele geçti. Bütün tetkiklerimi aynı kadın yaptı ve devlet hastanesinin doktorlarına oranla daha bi şeker. Ayrıca metrodan bir durak erken indiğim için 20 dakika yürüdüm hastaneye ve sanırım tabanlarım su topladı. Hava soğuk ama işlemiyor gayri. Ha, bir sevgilim bile yok? Umurumda mı peki, dağılın ulen, ne umurumda olacak. Kıran girsin topunun köküne.
Perşembe günü 3 araç değiştirerek okula gideceğim. Yeminle artık o yolları dön allah dön içim bayıldı.
Bir an önce iş hayatına zıplamam gerek, zira gerçekten çok masraflı olmaya başladım, hastanedir doktordur derken.
Neyse şekerim, bu yazıyı yazmazsam içimde kalacaktı. Gidip kitap okuyacağım. Bünyem daha fazla siniri ve ukalalığı kaldırmayacak.
Öpüldünüz.
Dipnot: Zengin değilim. Param yok. Ayrıca insanlardan ve olanlardan korkuyorum.

4 yorum:

  1. bi an gerçek sandım itiraf ediyorum :P

    YanıtlaSil
  2. Benim gibi tam teşekkürlü bi ev kızından bunları bekliyomuydun tubacım? :))

    YanıtlaSil
  3. Hayat kolay değil, babadan zenginliği olmayan herkes aşağı yukarı benzer şeyler yaşamış/yaşıyordur. Biz de beş kardeştik ve bir babamın maaşı vardı evi geçindiren. Annem ev ekonomisine katkı olsun diye hamuru yoğurur bahçede sac üzerinde ekmeği pişirirdi. Hazır maya kullanmazdı, her seferinde bir parça hamuru maya niyetine saklardı. Kulunç ağrıları vardı, her ekmekten sonra bir hafta ağrılarla yaşardı ama ertesi hafta yine ekmek pişirirdi. Şimdi bende kulunç ağrıları var, iki tane poşet taşıyınca sabaha kadar uyuyamıyorum. Teştle hamuru yoğurup bir de ekmek yapmak ne demekmiş şimdi anlıyorum.
    Ama güzel bir hayatımız vardı, yemekler çok az pişerdi, aynı kapta yerdik ama herkes doysun diye yavaş yerdik, bir lokmayı otuz defa çiğnerdik, pilavı bile çiğnemeden yutsak annem müdahale ederdi; kedilerimiz vardı, sofradan artanı da onlar beklerdi, onlar da aç kalmazdı. Sofradan doymadan kalktığımı hatırlamıyorum, az yiyerek doymayı öğrenmiştik. Elimizdeki ile yetinip mutlu olmayı biliyorduk.
    salonda kuzinemiz vardı, bilmeyenler için hem soba hem fırın all in one diyelim. Fırınında patates pişirirdik, o kadar güzel olurdu ki, kabukları ile yerdik. Ekmeği sobanın üzerinde ısıtır, gevrek gevrek yerdik. Elektrikler sürekli kesilirdi ama olsun gaz lambamız vardı.
    Bir kar yağardı, dizimize kadar karda yürüyerek okula giderdik, gerçi küçüktük, dizlerimiz yere yakındı bu yüzden diz boyu kar, hatırladığım gibi olmayabilir.
    Hastaneler şimdikinden çok daha kötüydü, sabah erkenden gider sıra alır eve dönerdim. Saat 8 gibi annemle beraber yine hastaneye giderdik, sıra alıp orada beklemesine gönlüm razı olmazdı, yine de çok beklerdik. Bir doktor öğleye kadar 50 hasta bakıyordu galiba, "neyin var?" "tamam" reçete yaz yolla.
    Sonra kavgalar başladı, arkasından yokluk ve karaborsa. Tabii bir de enflasyon, devalüasyon.
    O zamandan bu zamana her değişip dönüştü, nice mülk sahipleri mülklerini kaybedip yokluğa düçar oldu, yokluk içinde yetişenler nimetlere garkoldu.
    Aslında varlık ve yokluk değil, yetinmek önemliymiş; bunu anladım. Elindeki ile yetinirsen dünyanın en mutlu insanısın. Yetinmezsen dünya senin olsa yine ağzının tadı olmaz. Kazandığın paranın ne kadarı sana nasip oluyor bu da ayrı bir konu. Bol yağlı, kavurmalı bulgur pilavına kaşığı sallayıp çatlayıncaya kadar yiyemedikten sonra...

    YanıtlaSil
  4. Bir gece öğrenci evimizde elektirikler kesildi. Malum, ilçede okuyunca öğrenci evleri halkla karışık olmuyor. 2 bina ötemde bir pavyon, evin arkası alabildiğine çayırlık, tek tük evler, evlerde malum kadınlar. Binada yalnızız. 2 bayanız. Bir rüzgar, bir yağmur, bir fırtına, otoyolun dibindeyiz, sürekli tırlar geçiyor ev zangır zangır...
    Her neyse. Bütün gece tavan aktı. Ufak süs mumlar bulduk, onları yaktık. Bir yandan deli gibi soğuk hava belki eksilerin bilmemkaçı. Çıplak ayakla girdim mutfakta bileğime kadar su. O gece hayatımın en berbat gecesiydi. Hem ağladım hem evi temizledim. Sonrada ciğerlerimi üşütmüşüm zaten.
    Annem 2 gün sonra geldiğinde beni yatak döşek yatarken buldu. Kadın koştura koştura bana ufo almaya gitti. Neden söylemedin diye azar yedim. Hala nasıl bir psikolojideydim bilmiyorum ama söylememişim işte... Çünkü ne zaman eve gitsem dolap tam takır olurdu, bana para göndermekten eve az alırdı. Çok üzülürdüm.
    İnsanlar aşkla meşkle kafayı kırınca hallerine acıyorum. Yani gerçekten, fakirlik hala var, evet bir zamanlar olduğu gibi değil belki ama var, insanların gerçekten uğraşacak başka birşeyleri yokmu?
    Yetinmekle ilgili kısımları kendime çok yakıştırdım. Gerektiğinde yetinmeyi biliyorum evet.

    YanıtlaSil