Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

31 Ocak 2009 Cumartesi

Siyasete bulaşamamış pis tarafım üzdü gene beni!


Ne üzerine yazsam bilemedim. Ama hazır elime internet denen muhteşem icadı geçirmişken bi elleşem dedim.
Bu ara herşey yine bana sakın ha yapma! dedikleri yöntemlerle düzeliyor, çok mes'udum!!
Birilerine bağırıyorum, tehditler savuruyorum, afedersiniz zıçıyorum höt diyebilen olmuyor.
Ben bişey yapmadım abicim! Doğru dursunlar napiyim yani..

O küçük savunmasız kız çocuğu geldi bugün hatırıma.
Hani hayatımı yazsalar 150 bölümlük dizi olurdu diyen, bunu övünerek (sanki övünülecek birşeymişte benim haberim yokmuş gibi) söyleyen insanlar vardır ya, ben onları tek geçiyorum.
Yıllardır ne olursa olsun içime gömmeyi tercih ettim.
Unutamadığım bir anım var yakın tarihli.
Onu yazasım geldi.
Birşey olmuştu, tam hatırlayamıyorum şuan olayı. Evden çıktım kapıyı çarparak. Yanımda kimseyi istemiyorum. Bu gibi durumlarda içimdeki zehri akıtmam gerektiğini iyi bilirim ben.
Aslında hepimizin iyi bildiği birşey var, kadın erkek farketmez, lakin kadınlar daha iyi ifade edebilir bunu. Herkesin içinde bir küp vardır dolmayı bekleyen zehirle. Zehirki ne zehir, o küpte o küpü çatlatacak, kıracak, paramparça edecek hale gelene kadar muhafazasını sürdürür. Bir gün belki de en ufak bir depremle kendini imha eder.
Benim zehrimde aynı şeyi yapıyordu o gün.
Önce nereye gideceğimi bilemedim. Düşünki ufak birşeymiş, hatırlamıyorum bile. Kendimi bir burunda buldum. Göle bir kaç metre uzanmış bir burun. Ucuna hafiften rüzgar ilişmiş, dalgalar yosunları titretiyor. Bense kusmak istiyorum. Sanki boğazıma bir acı oturmuş, iğrenç tatlar duyumsuyorum. Hayır grip veya hasta değilim.
Nitekim kustum. Kanla karışık bir istifra sandım önce, öyle değildi. Midem yanmamıştı, canım acımamıştı, aksine çok rahatlamıştım, iyi gelmişti.
Sonra anladım, zehrimi akıtmıştım bu yolla.
İyiki bu yolla oldu, benim tersim gariptir, kendime veya çevreme telafisiz zararlar verebilirdim.
O an hissettim. Küçük bir kız çocuğu, büyümüş, acılar çekmiş, en sonunda acılarını akıtmıştı. Halsizdi...
Biri hayatını yaz diyor bana.
Yazmalımıyım?
Yazsam bile kim okurki bilinmeyen bir yazarı.
Askıya almadım bu konuyu, hala düşünüyorum. Hangi noktadan başlayacağımı, hayatımın hangi esrarengiz yönlerini açığa vuracağımı bilmiyorum.
Yada gerçekten okunmaya değermi onuda kestiremiyorum.
Herneyse,,,

Güzel bir sabahtı. Heryerim fırtına, heryerim alengirli. Allahım ne mutluydum, ne huzurluydum.
Doğru durmak istiyordum. Bugün her günden daha güzel olacaktı amaaa.....
Babama bir telefon geldi, çıldırdım. Ev sahibim ev arkadaşımın evi taşıdığını söyledi.
Ev arkadaşımı aradım...
"Aslında konu uzun, kısaca özet geçmek gerekirse, ev arkadaşımla tartıştık, evleri ayırmaya karar verdik, lakin evi nasıl kurduysak öyle dağıtmalıydık, hep beraber..."

Tabi evde benimde eşyalarım varken neden bensiz, ben olmadan ev taşıdığı için kızdım. Aradım ve ağzıma ne geliyorsa söyledim. Pişman değilim! Sonra psikopata bağladım. Dışarı çıktım, içimi döktüm. Ama içimde yeni bir zehir tabakası birikmeye başladı. Buna dur diyemiyorum. İklimim çok değişken, ne zaman ne yapacağım belli olmuyor işte.
Pişman değilim!
Artık saldım çayıra mevlam hakkından gele modundayım. Mutlu olmam gereken bir yoldayım. Dimdik kalmalı ve mutlu olmalıyım.
Geç saatlere kadar açık oturumları izliyorum. Kitaplarıma ve sakin sabahlarıma döndüm. Böyle nasıl anlatsam, o kadar sakinim, o kadar sakinimki, daha fazlası olamazdı.
Pisliklerden arındım, mümkünse benimle aynı doğruları paylaşan insanlarla haşır neşir olmak istiyorum. Aman benden uzak olsunlarda canları nereye isterse oraya sürtünsünler diyorum.
Benim savaşım başkaydı, yolumu şaşırdım, gideceğim yeri şaşırdım sayelerinde...
Bir an geldi, ben bunu anlatmalıyım dedim.
Salaklığım az buz değilki, kilitlenince kendimi kaybediyorum.
Rüya bu ya! Çok zenginim, iki milyon dolar hesabıma yatmış, herkes bana tezahurat yapıyor, Herkes eteklerime ha yapıştı ha yapışacak. Birden evin etrafını mit ajanları, rütbelileri, polisleri, tüm sülaleleri sarmalıyor. Benim birşeyin üzerinde parmak izim yok ve çok rahatım. Ne olaki?
Kesin birini kesecem, yok bir kaç kişiyi kesecem, ve beni bulmak için bütün güvenlik güçleri kırmızı alarm verecek. Yuhhhh!!
Şuana kadar kesmedim ama kesebilirimde belli olmaz bana.
Tehlike arz ediyorum ama bunu birtek ben biliyorum ne hoşşş...

Ya aklıma takılıyor, sanırım çok film izliyorum ben, nasıl bir rüyaydı, hangi hoca yorumlar falan onu düşünmeye başladım. Aynı gece, babamda benim evin sahiplerine saldırmış rüyasında. Evi yıkmışlar, hayret bişey. Olur yani inanırım.
Bizim aynı gece aynı anda yorganlar üstümüzden düşmüş belli.
32. günde Yalçın Küçük amcamı izledim. İzlemez olaydım. Göç artık arkadaş, yandaşlarına, genç yandaşlarına bırak bu işi, kitap mitap fırlatma bizim kalbimiz var.
El çırpışlarından anladım ters birşeyler olduğunu.
Aslında fikirleri iyi geliyor ama olmamış, sevmedim, bitsin bu işkence diye dua ettim stüdyo konuklarıyla beraber.
Yaşasın özgürlük, yaşasın tam bağımsız....ehmmm, sus kızım başına iş açma, bu ülkede bu cümleyi söylemek (cümlede rtüğü engelleyecek birşey yok ama zamanında o söz ağızdan çıkmış birkere) yasak... Anayasada o cümleyi engelleyen bir madde bulursam çok sevindirik olucam, vallahi ağzımı hiç biryerde açmayacağım!!
Neyseki hala buralardayım.


Dipşeysi: Anlamlandıramayanlar için söyleyeyim, komik birşey çıkmadığı için yazamıyorum, anladımki burda başıma allengirli birşey gelmiyor, acilen evime dönmeliyim ki malzeme çıkmalı. Yoksa yazarlık hayatım sönecek, bitecek, mahfolacak.

2 yorum:

  1. bu dünyada gerçek bir çatlak kumral olması beni dünyanın hala yaşanılabilir bir yer oldugu konusunda ümitlendiriyor...

    YanıtlaSil
  2. Benden çok var murat merak etme :)
    Çatlaklığım konusunda...Henüz yapım aşamasında, olunca burası şenlik olur sanırım :)

    YanıtlaSil