Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

27 Mayıs 2010 Perşembe

Müthiş bir cuma gününden arda kalanlar


Merhaba, merhaba, merhabaaaaaa...!!!
Kendim kendime sesleniyorum sanki ya, ne kadar boş biyer oldu böyle burası. Gelen giden yok, arayan soran yok.
Üst solunum yollarım fena grip oldu. O yüzden sesleri şuan geçici olarak duyamıyorum sayın okurum. Sanırım sümüğüm kulağıma adapte oluyo. Zaten hiç birşeyim normal seyretmez benim. Mesela vücut var, kafa odun gibi, kalas gibi... Tuhaf, garip bir durum yani.
Bi önceki yazımda söylemiştim, yaz ortası grip olurum ben sıkıntıdan demiştim, vallahada oldum. Hay ağzım bal yisin. Tabi vücut bir süre direniyor, biryerde bayrakları çekiyor göğe. Oda haklı kızamıyorum yani. Napsın garibim.
Yeni birşey olmuyor hayatım. Hep aynıyım. Sürekli evdeyim neredeyse. Haftada iki-üç gün okula gidiyorum o kadar. Öyle bir bakıp geliyorum o zamanlardada. İşlerim sıkışık değil allahtan. Zaten gripli olduğum için bu hafta hiç gitmedim. Mal mal dolanıyorum ortalıklarda. Bembeyaz, hayalet gibi bir suratla falan...
Kafamı irdeleyen bir ton zırvayla bu halimle bile beyin olarak meşgul olabiliyorum, çok tuhaf bir durum bu benim yaptığım yani. Uyurken düşünmeye başladım mesela, dün gece farkettim. Uyurken bile hesap kitap yapıyorum, şunu şöyle yapsam nasıl olur, bunu böyle yapsam nasıl olur diye. Hem okul, hem aile, hem ilişkiler konusunda hassas bir dönem geçiriyorum. Yada gripten dolayı bu hassaslık.
E bünye biraz kendine geliyor içindeki mikrobu dışa vurarak.
Ayın 11inde mezuniyet törenim var. Tabi ben mezun olamıyorum o ayrı bir konu.
Sevgili sevgilim bir inat uğruna benimle mezuniyet törenime gelmeme kararı aldı. Sizce onu boşamalı mıyım? Valla çok istiyorum bunu yapmayı. Ve acil olarak o gece bana mukayyet olacak yeni bir aday aranıyor. Çok makyajlı ve kokoş olmayacağımı temin ederim. Sadece yanımda dolaşsa yeter yani. Konuşmasına veya herhangi bişeye dahil olmasına gerek yok. Acaba mağazalardan birinden mankenmi çalsam napsam :)
Şinciiiiikkk... Gelelim 29 mayısın en gündem konusu eurovisiona. Bizim şarkının performansını beklediğimden de iyi bulduğumu arz ederim. Sabah netten izleyebildim, akşam takip edemediğim için. İkinci bile olmamız gayet iyi bence. Almanya'da birinci olmuş. Ordaki kızan çok sevimli bişiye benziyodu. Böyle çıtı pıtı falan. Tavırları kazandırmış olabilir. Şarkıda o kadar müthiş bir şarkı değildi. Bizim şarkımız daha iyiydi onlara göre bana kalırsa. Yunanistanı her sene olduğu gibi beğendim. Adamların etnik müzikleri güzel. İnsanın kanını kaynatıyor. Zaten genelde komşu komşu huuu oyununa dönen bir yarışma olduğu için bu sene izleme gereği bile duymadım. Ama sabah bi bakiyim nolmuşuz gibilerinden girdim, ben daha düşük bir derece bekliyodum. Ama izleyince hak verdim. Güzel bir performans olmuş. Aferin mangaya :)
Kalem işimi cuma günü tamamladım sonunda. Bence güzel oldu. Şöyle karşıdan aldığım bir fotografını sizlere sunmak istiyorum.
Evinin duvarını boyatmak için can atan varsa siparişle boyanır canlarım :) :
Güzel olduğuna inanmak isitiyorum içten içe ya. İnanmayı geçtim öyle olmak zorunda çünkü bu benim final işim. Ve bunu tamamlarken, yani cuma günü, resmen artık son dakikalarda bayılıcak gibi oldum. Zaten henüz tam olarak kontör işi bitmedi. Bir gün bir boşluk bulup biraz daha uğraşmak istiyorum üzerinde. Ne kadar düzgün, o kadar puan :)
Mozaiğimiz temizlendikten sonra onunda bi resmini koyucam buraya. Asıl bomba onda. Tabi bu 70 santimlik bişey. O devasa bir pano oldu resmen. Üstelik onu sergiye göndericeklermiş. Ehehe :) Bizde acayip meraklıyız zaten, sergiye gitmezse kendimizi intihar ederiz diye tehdit ediyoruz bütün okulu :) Hepsi, lakabı çılgın bakire olan seramik hocamızın manyaklığı.
Bak aklıma cuma günü yaptığı yavşaklık geliyo sinirim bozuluyo, gülmeye başlıyorum :) Dur dur anlatıcam anam :D
Ben bir ara kapının önüne çıktım böyle bi hava aliyim, beynime oksijen gitsin, kendime geliyim diyerekten, yaktım sigaramı oturdum kapıya. Bizim seramik hocamız hanımefendi, kendisi otuzlu yaşlarda, bekar falan. Citroen c2 aldı bir ay kadar önce. Arabanın üstüne titriyo bişey olucak diye ama bir kullanışı var, fenaaa yani... Bir gün arabayı kaldırayım derken motoru indiricek diye korkuyoruz. Bahçemiz zaten çakıl arazi, birde o öyle kaldırınca bütün okul toza boğuluyo. Bende o an tam kapının eşiğinde, arabın ön tarafında, merdivenlerde oturuyorum. Kendiside beni pek bi sever sorma :) Arabayı 3 santim öne almak için çıkmış. Saat başı yerini değiştiriyo zaten o derece. Neyse ben öyle oturuyorum, sigaramı falan içiyorum. Okulda bomboş, final tatili haftası diye bi Allah'ın kulu zahmet etmemiş. Önce gelip, bir tek sen mi varsın?, diye sordu, onayladım. Gitti açtı arabanın kapısını bir havalar bir cakalar. Biraz daha kalabalık olsaydı ortam heralde bir tur atardı etrafta. Birde öyle bir manyak yani. Neyse bu arabayı çalıştırdı. Gaza bastı, basmasıyla frene geçmesi aynı anda oldu. Araba şöööyle bir hopladı. O arada arabanın altından beyaz bir toz bulutu yükseldi. Ben öksürmeye başladım gribin etkisiyle. Bu arabadan indi koşa koşa, astımım olduğunu biliyo, geldi, canım iyimisin, birşeyin varmı, ay çok özür dilerimde, kusura bakmada, hadi hastaneye gidelimde... Tabi benim kafada ampuller yanmaya başladı, pat yapıştırdım. "Hocam kusurunuza bakamıyoruz, muhterem ciğerlerim bu duruma alıştı, haftada 5 gün o tozu günde 3 kere yutuyorum, bişey olmaz, bağışıklık yaptı" dedim. Bende bir alican sırıtışı, onda bir dumur olmuş surat. İyi dedi gitti. O gün akşam çıkışa kadar takip ettim arabayı yerinden kımıldatmadı. Meğersem sonradan öğrendim, bütün hocalar bunun araba kullanışıyla dalga geçiyorlarmış :) Allahım kendimi çok seviyorum ya :)
Deliysen, çatlaksan, kadınsan, birde hava atmayı seviyorsan, kendi türüne çok dikkat et. Ben ipte oynayan tek cambazım, ötekine çelmeyi basarım :D
Hele sabahki amca çok daha olaydı yani. Terminal otobüsünde yolculuk yapıyorum. Bursa Buttim civarlarında seyir halindeyiz. Bende yeni yeni aymaya çalışıyorum kendimi. Etrafa mal bakışlar atıyorum. Öndeki amcanın telefonu öttü. O an çok dikkat kesilmemişim sanırım. Sonradan uyandım mevzuya. Adamın rast geldiğim durumu şuydu;
-La oğlum Halil! Haaaalil! La oğlum sesim gelirmi? Bu telefonda bir gevşeklik vardır oğlum! He sesim gelmirmi? La Allah belanı virsin senin telefon gibi!
Diyerek telefona vuruyordu. Bir an, herhalde telefonun adeti böyle, vurmadan düzelmiyo, diye düşündüm, sonra bunu televizyonlara yapanların en sonunda o televizyonu patlattıklarını anımsadım, kendime şaşırdım, salaklaştım bi an, herkes benimle aynı derece mal bakışlar atıyordu amcaya sabahın o köründe.
Garip bir cumaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder