Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

6 Mayıs 2010 Perşembe

Bir tarih kentine güle güle dedim...


Buram buram acı kokan bir yazı girdilemiycem şuraya diyorum diyorum, nedense biyerlerden acı fışkırdığında ilk buraya geliyorum. Manyaklaşmaya başladım...
Yine şehir değiştirdim. Gerçekten sorunlu bir tip olduğumu düşünmeye başladım üstelik. Benle beraber bi kaç istisna isimde bunu içten içe düşünse de aslında öyle değilmişim, sevgilim teselli ediyor, yada etmeye çalışıyor da diyebilirim.
Hem çok komik, hem çok acınası bir durumdu okuduğum şehirden ayrılış hikayem...
Aslında bir sabahın çok erken bir saatinde alınan ivedi bir karardı. Kaldıramadığım yüklerin altında eziliş hikayemdi...
"Ohooo daha neler göreceksin be kızım!" diyen sevgilime bir kez daha aşık oluyorum artık. Evet daha birsürü şey göreceğim bu hayatta biliyorum. Ama daha fazla pislik nasıl olur bilmiyorum. Yani bu son yaşadıklarımdan daha da pisliği olurmu bilmiyorum.
20 yaşındayım, 21 yaşıma bir ay kaldı. Bu vakte kadar hep, her zaman, herşeyi kendim tecrübe ettim. O kadar dik başlı bir çocuktumki, asla ve asla başkalarının sözlerini dinlemedim. Hep kendi bildiğimin dikine gittim. Ne biliyim böyleydi işte, tanımlayamıyorum. Gördüklerimden tecrübe etmiyorum, olayı sanki yaşamam gerekiyor ders almak için...
Konu aslında çok karışık ki, o kısma girmeye niyetim yok, yeni bir dost kazığı diyip geçelim biz buna... :)
Evime dönmek için daha güzel sebeplerim vardı aslında. Alkolik babamla kapışmayı özlemiştim mesela... Sevgilimle akşamüstü kaçamaklarımı, maviyel kafede güneşin batışına şahit olmayı, teksas holiganlarının şehir merkezinde yaptıkları azıtmış kutlamalarını, komşumun oğlunu gecenin 3ünde yatağından kaldırıp, benzinciye çikolata aldırmaya yollamayı, terasta oturup çay içmeyi, sabaha kadar rahat rahat nette takılıp kafein komasına girmeyi, sevgilimle arabanın içinde boğuşmayı, kolumu sıkınca yüzümü sinirli sinirli sıkıp, elimden bişey gelmeyinde ısırmaya çalışmayı... ve daha şuan aklıma gelmeyen ama bunların içinde en önemlisi, huzuru, huzurlu olmayı, hiç birşeyi popoma takmamayı... Özlemişim. Artık hayatım için ileride hiç bir anlamı olmayacak bir grup kafadan kontakla yaşamak zorunda değilim.
Evimin atmosferi hiç ama hiç değişmemiş. Kendimi yaz okulunda gibi hissediyorum. Sabah erkenden kalkıyorum, terminale yolculuk yapıyorum, oradan okuduğum ilçeye geçmek için 1 buçuk saatlik bir yolu çekiyorum. Derslerime girip geri dönüyorum. Kim kiminle çıkmış, kim kiminle fingirdemiş, kim kime vermiş hikayeleri eskisi kadar dikkatimi cezbetmiyor. Arada kızlarla oturup, diğer kızların popolarını eleştiriyoruz. O kadar.. :)
Bir önceki yazıda bahsettiğim mozaik, taş dizme işlemini bitirdi. Bugünlerde sıvasını döküp bitireceğiz. Ondanda kurtuldum sanırım ama sırada kalem işi yapma var... Onunda bittiğinde bir resmini çekip size hakkında uzun uzun delirmiş bir yazı yazmayı planlıyorum. Çünkü iş bittiğinde delireceğimden adım gibi eminim...
2. senemin son dönemindeyim fakat, ama, lakin, şimdiden 1 sene uzattığımı biliyorum. O bir senedede gidip gelicem. Sadece sınavlara.. :)
Hayat bana mı güzel? Yoksa ben hayatın taaa ... koyim mi bilemezken, yinede mutluyum, yine de gülüyorum, yinede herşey oldukça sağlıklı ve sağlam... 2 gün önce polyanna nın kafayı çekip çekip hikayeler yazdığına inanırken, bugün polyanna kadar mes'udum. Demekki acıya duvarlar örmek böyle birşeymiş...
Artık bitsede bi defolup gitsek diyorum. Okuldan da bezdim yahu! Millet üniversiteye gidebilmek için hendek atlar, biz beleşten girdik şikayet ediyoruz. Oda güzel...
Neyse işte bu kadar. Kafam basınca yazarım gene.. Esen kalın canlarım...

1 yorum:

  1. Yazın ilginç.Ne iyi ne kötü..Hani vardır ya..Araf gibi.Sana tavsiyem takma hayatı bu kadar.Ve bilki asilik iyidir.Bir şey daha, şu üniversite zamanı hayatında görüp göreceğin en iyi zaman dilimi.Gerini sen hayal et.Sevgiler..

    YanıtlaSil