Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

16 Mayıs 2010 Pazar

Zıkkımın kökü


Hayır hayır... Gecenin 4ünde kafayı yemedim henüz. 5 yıl önce finalini bir filmle kapatmış efsane sizi Asmalı Konağın 1. bölümünden başlayarak 13. bölümüne kadar izledim. Ne kazandım bilmiyorum. Kafam dağılıyor en azından.
Şu bloga hep güzel şeyler yazmaya söz vermiştim güya. Hani mutluluğu zorlamak gibi sapık bir takıntım var benim. Zaten acı çekmek istediğimde, hani insan bazen deli gibi, böğüre böğüre ağlamak ister, bir nedeni olması gerekmez, gören gözün hakkıdır o yaşlar ama, müsade etmiyorlar işte. Sanki benim babam kral, benimde derdim tasam olamaz gibi bir yasa türettiler kadın kısmına. Erkeğini mutlu etmek istiyorsan, karşısında ağlamayacaksın. Tabi bir süre sonra ağlamayı unutuyorsun. Sonra hastalanıyorsun falan... Ben iyi bilirim yaz ortasında grip olduğumu. Hemde tatilimin ortasında. O zamanda ağlamak isteyip, gözyaşlarımı direk yutmuştum.
Herneyse, diziyi izlerken her partta bir türk kahvesi içtikleri için, e doğal olarak tamda insanın canının birşeyler çekmeye meyilli olduğu bir saat olduğundan, kalkıp kahve yapayım dedim. Bu akşam Bursa'da lodos var. Lodoslu akşamları seviyorum. İnsanın nefes alması kolaylaşıyor...
Gerçekten nefes almaya ihtiyacım var, ciddi ciddi.
Annem haklıydı galiba... Artık parayla saadet oluyor.
Onu kendi lisanımla anlatmayı çok seviyorum. Onun iri, mavi-yeşil gözleri var mesela. Bakmaya doyamıyorsun. Fırtına gibi, esip gürlemesi farklı. Sanki içinde yanan bir ateş var, değişik. Söndürücüsü bulunamamış bir ateş. Dağ gibi bir adam işte. 1 kilometreden seçersin yaydığı değişik potansiyeli.
Ama olmuyor işte. Nedeni çok açık aslında. Kültür farklı, bakış açısı farklı, gelenek görenek farklı, olaylara verilen tepkiler bile değişik. Ve birde artık zengin kız-fakir oğlan tiplemesi var aramızda. Para pul, mal mülk yüzünden kendime lanet okumaya başladım desem...
Düşünüyorum. Alışabilirmi insan alıştığı şeyleri silip atmaya? İnsan altındaki lükse arkasını dönebilirmi bir çırpıda?
Hadi diyelimki alışamam, silip atarım. İnsan sevdiği adamın kokusunu unutabilirmi? Gerçekten yaşamış görmüşlerin dediği kadar kolaymı bu?
Aslında korkuyorum. Sessizliğimden, suskunluğumdan, sabrımdan korkuyorum. Ben hep çok özgürdüm. Deli gibiyim, kafamı eseni yaparım. Onun kadını ben değilim. Zaten zıt kutuplar hep birbirini çekmez mi?
Hadi yapamadım, vazgeçtim diyelim... Ona kıyılır mı? Bu kadar zordayken arkamı dönüp gidebilecek kadar katımıyım ben?
Bu ara kendim gibi davranmıyorum ki zaten. Bir garip oldum. Şimdi gelse kapıma dayansa, hadi gel dese gidecek gücüm yok. Neden biliyormusun sevgili okur yazar, çünkü korkağım. Kapının önünde yatan parayı terkedemeyecek kadar egolarıma düşkünüm. Kısaca aptalım. Eski türk fimlerine inanmayan, mantık olgusu içinde zorla kayboldurulmuş bir gerizekalıyım. Mutsuz olabilirim. Birileri mutlu olsun diye bunu yaparım. Neden biliyormusun? Hala ana kuzusuyum çünkü... Sosyal fobimde var zaten...
Bilmiyorum... O kadar çok şey anlatmak istiyorumki içimde zorla kapatıp kitlediğim, ama yok işte. Benim çektiğim acı ne ki? O haklı... Ben acı görmediğim için korkuyorum belki de. Gçmişten asla sıyrılamayacağım, hala yüksek sesten korktuğum, ambulans gördüğümde dizlerimin üzerine çöküp bağıra bağıra ağladığım için korkağım. Güç yok bende. Yıllardır tek hayalim dağ başındaki 1+1 lerden birini alıp tek başıma yaşlanmak. Çünkü aile olma olgusu yok bende. Acaba neden, bil bakalım?
Emolar gibi hissediyorum. Embesil bir ergen gibi hissediyorum. 21 yaşımdayım ama hala 17 yaşımdaki gibiyim. Tek değişen sinsi planlarım. Kimse odamın kapısını açıp çemkirmeye başlamadan ben dışarı çıkıp ortalığı birbirine katıyorum. 2 sene kaçtım. 2 sene kayboldum. Ne oldu? Kürkçü dükkanı işte. Çünkü görmek zorunda olduğum bir ton şey vardı. Yarım bıraktığım korkularımla yüzleşmem lazımdı. Yüzleştim. Yatağıma geri döndüğümde küçük kadınlardan biriyim işte.
Tek değişen, alnından akan terinden öpmeyi sevdiğim adamın hayatımdaki yeri. Evlenmek... Beceremeyeceğim galiba. Hala soğan ekmekle iflah olacağımı sanmıyorum. Onda tanıdık olmadığım şeyler olduğunu, tekrar elde etmek için inat ettiğimde farketmemiştim. Elde ettim işte buyur... Al sana zıkkımın kökü. Sev, sevil... Al sana zıkkımın en kökü işte. Aman ne güzel, her yerde pembe pembe çiçekler açıyor, panjurları pembe olan evimin bahçesinde.. Böhööö...
Ne var biliyormusun? Şeytana uymayacağım. Tek kişi gitmeyecek cehennemin dibine gideceksem. Yanımda bir ordu götürmeye çoktan niyetliyim. Yok öyle seyirci gibi izlemek.
Hala sinsiyim. Aslında iyi bir insan değilim. Sanırım ablamın dediği gibi, ben büsbütün babama çektim lan!!

2 yorum:

  1. .....Eh olağandır, kızlar babalara çeker; erkek çocuklarsa anneye. Belki o yüzden babalardan hoşlanmaz, anamızdan asla vazgeçemeyiz.Ki anasının kuzusu olmanın gelinlere zararı dışında kime zararı var mir'im..:)
    .....Gelelim eski Türk filmlerindeki aşukluklara bugünün hatunlarının uzak duruşlarına..Ha evet, parasız samanlık seyran mı olmuyor.Bir kibrit çakın samanlara hayaller gibi güzel yanarlar fakat n'olamaz paraya da kibrit çakınca o da yanıyor meret.. Siz, kalbiniz olun saman da para da yanıcı sıcak tutucu ama para elleri sıcak tutarken kalbi seyran olan samanlık ıscacık tutar..Parasızlığın çilesini çekmek gerek, eğiticidir-öğreticidir-kemale erdiricidir. Ha paralı da parasız da olsanız birgün yaş 2 ile çarpılınca ne paranın ne de paraya kulak vermeyen kalp sesinizin mutluluğu yakalayamadığını göreceksiniz. Aşk-sevgi şans işidir; tencereniz yuvarlandığında kapakları karıştırmadan.. Yazık ki o kapağı çok az kişi bulabiliyor. Erkek denilen egosu gemsiz-dürtüsü azıya almış dünyalının izinden gitmenin mutsuzluğuna umarım gark olmadan, %10 luk düzgün erkek popilasyonundan biriyle karşılaşabilirsiniz.. Şans-talih ve bahtınız açık ola....

    YanıtlaSil
  2. Ben sinyali aldım teşekkürler ;)
    Umarım hepimizin hayatı şans-talih-baht açıklığıyla geçer.. İyi dilekler...iyidileklerrr... :)

    YanıtlaSil