Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

3 Ekim 2010 Pazar

Hep gidecek tek bir yön varmış aslında...


Sonunda bitti.
Kendimi bir sürü şeyle oyalamıştım günlerdir. Karmaşık aile sorunlarıyla, gerçek olmayan aşklarla, dostluklarımı mahfetmekle, daha bir sürü şeyle meşguldüm. Ama yapmam gereken asıl şeyi hep atlıyordum.
Onu hayatımdan çıkarmayı.
Kendini görmek ne acı, yok olmuş hayallerin çıkmazı, anlamak çok zor değil, farkı yok aslında sonların, ayrılıklar hep bana, gidenlerin ardından bakakalmak hep bana... diyor bir şarkı.
Sanki biri bu şarkıyı bana yazmış.
Birileri bana sormadan, ne hissettiğimi düşünmeden gitmek istiyor, bende onlara yolu açıyorum. Sonra arkalarından bakakalan hep ben oluyorum.
Hep böyle oldu inan bana. Hep arkada çaktırmadan ağlayan, acı çeken ben oldum.
En kötüsüde ne biliyormusun? Kimse seni düşünmez, kimse ne hissettiğini anlamaz, anlamaya çalışanlarda kahrolur zaten anlayamadığı için. Başıma gelenler herkesin yaşadığı şeyler olsaydı evet belki derdimki beni anlayan birileri var... Ama maalesef bunu söyleyemem.
Başkaları tarafından mahfedilmiş, zedelenmiş, paranoyaklaştırılmış bir ilişkim, bütün bireylerinin kendine ait bir savaşı olan ailem, toplum tarafından yadırganan şeyler yapan dostlarım vardı. Dün akşam çok sevdiğim ve herhalde hayatımda sürekli olmuş en doğru dürüst dostum derya'yla konuşurkende söyledim. Herkes, hayatımdaki herkes yıkılmış, zedelenmiş, bir köşeye çekilmiş ağlarken benim güçlü davranmamın nesi saçmaydı? Bu yüzden... ben hep yadırgandım. Bu yüzden kalpsiz, kimseyi sevmez biri gibi gösterildim ailem tarafından bile...
Oysaki...
O doğduğu gün, yani yeğenim, ben doğdum. Ben 18 yaşımdayken böyle oldum. Onun öncesini hatırlamak bile istemiyorum. Benim yaşayamadığım bir çocukluğum, saçma sapan şeyler yaptığım bi lise hayatım oldu çünkü. Ama o küçük bebek doğduğu gün ben sözde vazgeçtiğim hayatıma geri döndüm. O gün anladımki ben sadece ergenmişim. Ne kadar ağır olsalarda, ne kadar acılı olsalarda, alkolik bir babayı, sevgisini göstermek için aylar bekleyen bir anneyi umursamaz hale geldim. Tek başıma yaşayabileceğimi düşündüm o gün. Başarırım zannettim. Aldatılmanın acısını içime gömüp, sevdiğim adama yeşil ışık yaktım ben o gün. O bebeğin bize merhaba dediği gündü o gün. İnan bana herşey daha güzeldi.
Ama...
Olmuyor işte. 2 küsür senedir sürekli unutuyordum kırıldıklarımı. Sürekli kaçıyordum herşeyden. Sadece keyifli ve mutlu görünüyordum. Güya bunalımlarımı aşmış, ergenlikten çıkmış, okula, yeni bir hayata başlamıştım. Burdan giderken ağlamamıştım ya, iyiydi güya. Sonra annemler o ilçeye beni bırakıp geldiğinde böyle ağladım hüngür hüngür bütün gece. O günden bugüne kadar hiç oturup ağlamamıştım öyle için için.
2 gündür yanan canımın tarifi yok, bir haftadır yaşadığım sarsıntıların tarifi yok. Herşey oldukça çekilmez.
Önce en sevdiğim insanla kavga etmemle başladı. Daha doğrusu o benimle kavga etti kendi kendine. Ben sustum, yapmadığım, aklımdan geçirmediğim birşey için suçlanırken, içimden birşeyler koptu. O an gülümsedim ve dedimki, kumralcığım, gördünmü, kapris yapmamaktan insanlar seni ota boka üzebileceğini sanıyor artık. En yakının bile gösterdiğin sevgiden şüphe edip, eski sevgilisini azarlar gibi seni azarlıyor, insanları üzerine kışkırtıyor, huzurunu kaçırıyor, sonra sana hayat veren şeyi senden koparıp ardına bile bakmadan gidiyor.
Nedenini sordum kendime, bana dediki, artık o bile seni sevmiyor. Neden sevmediğini, neden beni istemediğini bilmek istemiyorum.
Sonra birine hala nasıl aşık olduğumu farkettim. Bahçekapısıydı, odundu, hayvandı ama onun her bir hücresine hala deli gibi aşıktım. Ve insan hayatında gerçekten bir defa aşık olur sayın okurum. Bir defa daha olanın aklı mantığı zaten yerinde değildir. Fakat ben onu beni istemeyen, silen, çekip giden insanlar için terk etmişim aslında. Paraymış, kavgaymış bilmemneymiş hepsi benim görünürde mutluluk seneryomun birer parçası.
Yine biri dediki, madem sen bu adamı birdaha hayatına sokamayacaksın bu belli birşey, o zaman racon derki, hayatının her köşesinden sileceksin onu. İletişimini keseceksin, yaklaştırmayacaksın kendine.
Pekala, yaptım. Zor oldu ama yaptım. Onu sildim. Bütün iletişimimi kestim. Zaten eski sevgiliden arkadaş olurmu hiç?
Ama yemin ediyorum, onu kalbimden çıkarmaya çalıştığım o dakikalarda bana sorsalardı ölümmü bu acımı diye, ölüm derdim. Yakınlarımda biryerlerde olması bana hep huzur vermiş işte, başka açıklaması yok bunun. Resimlerimize baktım yere oturup öyle darmadağın, ona kimsenin benzemediğini, hiç benzeyemeyeceğini farkettim. Sevdiğim sakalı, elimi hiç bırakmayacakmış gibi tutuşu, beni koynuna yatırıp nefesimi dinlerkenki hali, araba kullanırkenki ciddiyeti, herşeyi, bütünüyle, tamamiyle oydu işte. Benimdi, bende onundum. Ama artık yoktu. Olmamalıydı, tamamen gitmeliydi. Başka yolu yoktu.
Alışırdım belki yokluğuna.
Onu silerkende, resimlerin kapağını örterkende aynı şey vardı aklımda. Benzemez kimse sana...

Şimdi, bir karar aldım. Vakti geldiğinde bir valiz hazırlanacak, o valiz alınacak ve uzaklaşılacak.
Gerçekten. Süslemek için yazmıyorum.
Bir zamanlar çocukluk hayali sandığım şeyi, gitmeyi, kendime ait biryere gitmeyi kafamda kurdum, düşündüm, düşledim ve oldu. Olmalı.
Başka türlüsünü beceremedim ben. Çok uğraştım ama olmadı işte.
Durup, devamlı durup uğraşıp, kendimi daha fazla parçalayıp oraya buraya savurmayı istemiyorum artık.
Öyle işte... Elbet olur birgün.

2 yorum:

  1. Bir de şöyle düşünün... :)

    http://www.dailymotion.com/video/x8ktqn_faruk-tinaz-omrumu-calan-yillar-vid_music

    YanıtlaSil
  2. Diyorumki ben bunun üzerine, şimdi bu kadarı olduysa, yirmi yıl sonra kimbilir nelere katlanabilir hale geleceğim...
    Şarkı için teşekkürler... :)

    YanıtlaSil