Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

29 Haziran 2011 Çarşamba

Tecavüz Senaryosu -2-

0 kişi izah etti
"...Demir kapı ağır ağır aralandı. Hukuk bürosu üçüncü katta. İlgili bir asistanı olsada, biraz kasvetli geldi ortam bana. Sanki şeytan buralara defalarca uğramış gibi.
Şikayetçi olmayacaktım, korkuyorum dedi. Korkmakta haklı. Bende olsam bende korkardım. Tabi başkasına iş yaptırmak kolay. Ya benim başıma gelseydi, gelemez miydi? Gelebilirdi. Çok güzel olmayabilirim, bunu kabul ediyorum. Şişmanım, ayrıca sabırsızım. Çok ağır laf sokarım. İnsanların hatalarını yüzüne çarparım. Bu yüzden kimse sevmez beni. Kim severki? Annem bana hep uyumsuz olduğumu söyler. Uyumlu olmalıyım. Herkes gibi bir hayatım olmalı. İşten eve, evden işe. Ordan işe, yine eve. Para kazanmalıyım, fellik fellik gezmemeliyim. Nilüfer dedim kendime. Nilüfer, çok güzel isim. Bir kere çiçek ismi. Ama ben çiçek isimlerini sevmem, peki o adam bana hep nilüfer dediğinde neden kendimi nilüfer diye kabul ettim? Bir ara herkes bana nilüfer dedi. Kendi adımı unutmak üzereydim. Bir arkadaşım vardı, adı makbuleydi. Kendine gül diyordu. Gül! Gül isminden nefret ederim oysa ama ben bile ona makbule demedim.
Karanlık çökmek üzereydi. 'Nilüfer...' dedi, 'Orospu ne demek arkadaşım?' Sahi, orospu ne demekti? Cevap veremedim. Çünkü önünden ardından ona, 'Aaaa kızlar, duydunuz mu? Tecavüze uğramış sonunda orospu!' diyordu. Gerisini biliyordum lafın. Elini tutup sıktım. Zaten elimden bir bok gelmiyordu.
Orada ona, bana nilüfer deme demek isterdim. Benim adım nilüfer değil. Gerzek adamın biri bana nilüfer dedi diye sürekli nilüfer demeyin bana! Diyemedim. Çok yaralı. O kadar yaralı ki, o kadar günahsız ki!
O da sordu, avukat yani. Zorla mı birlikte oldu seninle?
Zorla olmasa burada ne işimiz var sanki? O da inanmıyor. O da, o gece sevgilinin evinde ne işin vardı? demeye getiriyor lafı. Herkesin yapmaya çalıştığı bu. Hakim bile bu soruyu ona soracak, belki içten içe, belki açıktan açığa.
Seviyordu. Çok seviyordu. Hiç anlamamıştı. -isim vermeyelimde, adına X diyelim adamın- Belki X te böyle düşünmemişti. Belki bir anlık gaflete düşmüştü. Belki şimdi hapishanede ağlıyordur. Tanrım, diyordur, neden yaptım? Neden hayatını kararttım sanki?
Öyle olmayacak. Bir anlık gaflet ha? Öyle yağma yok. Bunun bir anlığı yok. Allah size cinsel güdü verdi diye, öyle bir anlık gaflet ve sonra aman nasıl olsa şikayet edemeze getirmek yok olayı. Etti işte. Sonunda oda açtı kapılarını. Çok ağladı. Çok vurdu kendini yerden yere.
Dönemem Nilüfer dedi telefonda, Dönemem, konuşamam, yaşayamam aynı şeyleri. Varsın cezasız kalsın, varsın çıksın o delikten ama yapamam, yüzleşemem... dedi bana. Otogardan onu alırken hala aynı şeyi söylüyordu, ...nasıl ikna ettin beni nilüfer? ...Bu şehrin havası beni adeta yutuyor nilüfer ...İzmir'e dönmek istiyorum, oranın havasını çekmek istiyorum içime ...Ailene sakın anlatma olurmu arkadaşım ...Yeğenin büyüdü mü nilüfer? ...Teşekkür ederim nilüfer.
Yine aynı şeyi söylemek istedim. Benim adım nilüfer değil be hatun!
Avukat bizi yanına alınca konuşamadı bir süre. Bir ağlama boşaldı gözlerinden yağmur gibi. Ailesini bu yüzden istememişti yanında. Haklıydı. Zaten yeterince zordu, ayrıntıları bilsinler istemiyordu. Tanrım! Ya aynı şey benimde başıma gelseydi? Bu kadar cesur olabilir miydim acaba?
Anlat dedi adam. Herşeyi anlat.
...Sarhoştuk. Ama tam olarak değil. Yani ben değildim. Zaten ben sarhoş olmam ki! Xte olmazdı. Hiç olmamıştı. Belkide, bilmiyorum... Nedir o belki olan? Yani belki, ben görmeden belki uyuşturucu hap almıştır. Daha evvelden yapmış mıydı? Yok, hiç yapmamıştı kemal bey, o böyle biri değildi. O gayet sakindi. Beni bugüne kadar hiç üzmemişti. Sonrasını ikinciye dinlemek çok ağırıma gitti sanırım. Pencereden ağaran gün batımına daldım. Kesik kesik duydum ama hayalimde canlandırdıkça, allahım! ...Beni yatağa bağladı  ...ağlıyordum ama kimse uymuyordu, evde sadece ikimiz vardık  ...dövdü, çok dövdü. Bileğim incinmiş, hastaneye gittiğimde anlaşıldı. Kendi acımdan onu bile hissedecek durumda değildim.  ...Evet avukat bey, zorladı. Kurtulmaya çalıştım, tehdit etti, elinde bıçak vardı, direnemiyordum. Neden gittin evine? İlk gidişim değildi ki! Hep giderdim. Ev arkadaşları şahit, o salonda ben onun odasında uyurdum, bana anahtarı verirdi, odamın kapısını kilitlerdim.
Adam herşeyi sordu. Her soruyu. 1 saatten fazla sürdü görüşmemiz. Sonra çıktık bürodan. Artık gelmeyecekti. Mecbur kalırsa çağrılacaktı. Ailesi ilgilenecekti. Babası hep aynı şeyi söylüyordu karanlık bakışlarıyla, Kızım hata yapmadı, ben evladıma güveniyorum, kimse onu böyle ayaklar altına alamaz, gerisinde ben varım, babası var!
Gittik, sarıldık, ağladık. Onu asla görmeyeceğim! dedi. Onu görmek istemiyorum! Onun ölmesini istiyorum, onu öldürmek istiyorum!"
Hayatımda ilk kez anlatmazsam kusacağım tanımıma gerçek bir neden yaşadım. Konuşamıyorum, düğümleniyorum.
Hep yaptığım gibi, o kadar sağlamdım ki! Gözyaşımı içime akıttım. Nilüfer olsaydı, yada kumrall. Ne yapardı? Ağlar mıydı? Ağlardı tabii! Geceleri yatağa yatar, kusana dek ağlardı. Ama yinede bu kızın yaptığını yapamazdı. Korkardı, çekinirdi. Ya duyarlarsa, derdi.
Şuan hafifledim. 1-2 hafta önce olan şu olayı nasıl tuttum içimde bu zamandır diye şaşırdım kendime. Nasıl? Geceleri rüyalarıma giriyor.
Aslında biliyorsunuz ya, tecavüze uğramak için açık-kapalı, eve gitmiş-gitmemiş olmak gerekmiyor. Önceden kapalı kapılar ardında yaşananlar şimdiki bilinçlenmeyle gözler önünde o kadar... Sanki eskiden daha mı az oluyordu? Sanki ahlaksızlar sonradan mı çoğaldı? Hayır. Ahlaksızların kanı, ahlaksızların soyu yürüdü o kadar. Hepsi bu.
Keşke elimden daha fazlası gelseydi...

24 Haziran 2011 Cuma

Hayattaki Boşver'ler

0 kişi izah etti
Genelde bu saatlerde yazı yazdığımda sabah bir ton yorum buluyorum panelde. Manyağın biri bana uzun uzun kayıyor. En güzellerini seçip size sunuyorum. Sizde okuyup bizimle övünüyorsunuz falan.. O bana kayan adamla acayip iyi ilişkiler içindeyiz. Ben ona "asrın sapığı" ismini koydum, oda kendisine muhtemelen cihad neferi diyordur.
Neyse konumuz bu değil.
Aslında konumuz falan yok. Hava çok güzel bu akşam. Sanki yıldızlar ayağının ucuna dökülüverecekmiş gibi duruyor gökyüzünde. Hani böyle masallarda anlatırlar ya, o biçim yani.
Böyle gecelerde hatırlanacak çok sağlam hatıralarım olmasına rağmen onları hatırlamak istemiyorum. Kötüleri hatırlayalım. Mesela bir gece kırıp döküp dağ evine, kız arkadaşımın yanına kaçmıştım. Enteresandı. O gecede böyle müthiş bir manzara duruyordu karşımda. Kolumu çenemin altına alıp, masanın üzrindeki kahve fincanını dürtüyordum kaşıkla, hıncımı kaşıktan alır gibi. Altı yemyeşil ağaçlarla dolu olan balkonda uzakta kalmış küçük şehrin ışıklarını izlemiştik. O bana, "-Boşver" demişti. O an, "Neye veya kime boşvermemi istiyor acaba" diye düşünmüştüm. Boşvermek nasıl birşeydi? Kim boşverirdi? Neleri boşverebilirdik? Öyle herşey boşverilebilir miydi acaba? Zaman ilerledikçe boşverilebileceğini farkettim. Çamaşır asmak, temizlik yapmak, mutfağı çamaşır sularıyla beyazlatmak, bastıra bastıra evi süpürmek bir boşverme şeklidir benim için. Önemli birini boşvereceksem temizlik yapmaya başlarım. Ama öyle oturmuş küçük bir harita gibi kalan şehri izlerken boşveremem mesela.
Küçük insanlar ise boşverme alanıma girmez.Onlar zaten boşolmuşlardır.

Hayatım boyunca düzenli bir adet ilişki kurabildiğimi farkettim mesela. Bir gece hiç unutmuyorum (o zaman tatildeydik) kumların üzerine serilmiş gökyüzünü izliyorduk. Aklımda hayatın ne kadar boş olduğu vardı. Boş işte. Anlamsız. Hayatın boyunca birilerini mutlu eder durursun. Birileri sana öğütler verir. Birileri seni çirkince karalar falan. Neden? Sende bilmezsin. Kimseyi kaybetmek istemediğinden başta çok ağır gelir. Zaman ilerledikçe hayatında sadece ailenin önemli olduğunu, birtek onların kaybedilmemesi gerektiğini anlarsın. Sonra yeni bir ailen olur. Bir koca, bir çocuk, belki iki veya üç. Olur. Zaman devam ettikçe yeni şeyler olur. Ailen değişir mi? Hep bunu merak ederim. Kalbi ikiye bölünmez mi insanın? Kimse sana neden aile reisinin ailesine -ne yaparlarsa yapsınlar- saygı duyman gerektiğini açıklayamaz. Öyle gelmiştir, öyle gidecektir. 
Sonra giyimine karışır insanlar "göğsünü bağrını açma" derler. Neden dersin? Kaide böyledir der öteki. Erkeklerin göğsünün azıcık açık olmasından neden bu kadar etkilendiğini anlatamaz kimse. Bunu erkekler bile açıklayamaz sana. Öyledir işte. Erkek yapar, yapmalıdır. Yapmazsa yaşayamazmış gibi..
O gece kumlara uzanmış gökyüzünün gülümseten ve huzur veren renklerini izlerken sordum ona. "Beni nasıl seviyorsun?" dedim. Başını yüzüme çevirip baktı biraz, sonra "Hani arabadan inerken ayağını burkmuştun" dedi. Başımla onayladım. "İşte o gün anladım seni sevdiğimi, çünkü sen kardeşim kadar önemliydin. Ayağın burkulmuştu. Canın yanmıştı ve belli etmesende biraz sızlanmıştın. O an sen benim için önemliydin çünkü senin canın acıyınca benimkide acıdı" diye noktaladı. O gün canan kelimesinin anlamını anladım.
Mutlu olamamış ruhlar var çevremde. Mutlu olamadıkları için durmadan acı çektirmeye çalışan, acı çekmekten haz alan insanlar onlar. Bildikleri ve sahip oldukları tek şey o. Bazen internetteki sosyal paylaşım ağlarında dolaşırken acı çeken ruhları görüp onlara acıyorum. Düşünsenize, hepimiz görüyoruz, aşka düzülen methiyeler, aşk için olunan körlükler var. Aşkla doğmuş bir halleri var. İnsan yıldızları izlerken aşk mı düşünür yalnızca...? Mesela iktidar düşünmez mi? Hayal kurmaz mı? Gelecek planları yapmaz mı? Yada derin derin nefes alıp ohhh be! demezmi?
Neden insanoğlu aşk için ölmeye hazırda, aşk için ölmek lazım geldiğinde kaçar olmuş?
Bu akşam kelimeler kifayetsiz çünkü yıllardır dönüp durduğum noktalardan birindeyim.  Bu ara çok fazla kitap okuyorum. Bu yüzden kafam karışık. Bütün gece baş ağrısıyla cebelleşip kendimi terasa atana kadar da herşeye sinirlendim. Yıldızların bir anlamı var. Beni, hepimizi izlediklerini, sabrımızı denediklerini biliyorum. İsyan etmeyeceğim. 

Keşke şu hayatta tek derdim iki kişilik ilişkiler olsaydı. Bazen düşünüyorumda, iyiki başka dertlerim, hastalıklarım var. Yaradan beni unutmuyor. "Çek kızım" diyor. "Çek ki sabırlı ol, ileride tökezleme"
Haklı belki de. İleride tökezlemek var işin ucunda.
Bu yüzden bugünü de mutsuzluk ve mutluluğun arasında bir bağlam oluşturmaya çalışırken tükettim.

Not: Küfürler içten içe iade ediliyor. Ben aptal değilim, karşımdaki bir öküz bile olsa onunla aynı seviyeye inmem.