Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Bahçekapısı gider... Naşşşş!!

0 kişi izah etti
Iııhımmm...
Şimdi bilader, 2 saat önce, sevgilisinden, azmin sonu taşı deler misali ayrılmış bi hatun olarak, aşkı sevdiğini zannedip, boş duvarlara, boş kollarına "bu adam neden gitti lan?" diye sorup salak salak takılmak yerine, önce hönküre hönküre ağlayıp, sonra muzocuğumunda desteğiyle "hoşt lan noluyo?" sarsıntısıyla ayağa dikilmiş bulunmaktayım. Sövüyorum ana avrat, zamanın aşkları bunlar, hiç biri kalıbıma xl gelmiyo, bunlar bana küçük kaçıyo abi. Kendisine kocaman bir yol açtım böyle Bursa'daki kızılay virajı gibi, sülalesini toplayıp rahat rahat atıp tutsun, şerefsizliklerini ortaya sallasın diye. Ben doymuşum çünkü onu hissediyorum artık. Gırtlağıma kadar tıkanmışım yaptığı pisliklerden. Ağza alınmayacak iftiralar, sözler, cümleler... Şimdi "kafama sıkacam" tehditlerini, "elin eriyosa bitanede benim için sık, çünkü seni bulursam ümüğünü sıkıcam" diyerek telafi ettim. Benim gibi sinirleri alınmış şeker bir hatunu, allah belanı versin ismail yk ya bağlayan ucube!
Sarsılmadım arkadaş. 3 günden fazla sürmeyecek ağır duygusal moddan 2 saatte çıkarım böyle işte. İnsanın canını çıkartıyorlar. Napiyim yani? Oturup posta posta yasmı tutayım adam beni sağlamına postalamışken? Sorarım sana okuyucu?
Oh olsun. Kına yakıncam heryerime.
4 senedir yola gelsin diye kendimi paralıyorum. İçine otursun herşey. Öyle bir otursunki hemde... 3 vakte kadar helvasını kavuralım. Ellerimle. İçinede badem ufalıycam. Hiç utanmıyorum. Sıktı artık. Çok fena sıktı hemde...
Böyle yolda belde rast gelsem suratına suratına tükürücem.
Herkesle ayrı ayrı uğraştım. Birazda onlar uğraşsınlar benimle. Kırdım artık kafayı. Ne hakkımı helal ederim, ne öyle el sallaya sallaya uğurlarım. Allah fırsatını verdi, 7 ayda canına ot tıkadım. Fırsat versin, gene tıkarım hiç acımam.
Ben boşuna, boyu posu devrilesice bahçekapısı demiyorum. Bahçekapısı bile bir işe yarar. Bunun bir halta yaradığı yoktu, artık hiç yok...
Şimdi, böyle içimde eziklik, yarın sabahtan itibaren gününü gün etmeye hazır bir kumrall... Elimden geleni ardıma korsam allah beni nasıl biliyosa öyle yapsın..

20 Temmuz 2010 Salı

Sevgili'ye

13 kişi izah etti



İnsan hep aynı olmuyormuş. İnsan hep aynı umutla bakmıyormuş dünyaya.
Evet söylemiştin biliyorum, sende biliyorsun aslında. Bakışlarımızdan konuşamadıklarımızı bugün anladım. Birbirimize popomuzdan bahaneler uydururken farketmemiştim oysaki. Bugün, tamda bir kaç saat evvel öylece baktım kaldım hayata. Sanki görüntü dondu, sanki yaşantım öylece kaldı. Benim hep ulaşılmaz ideallerim vardı, yeteneklerimi gözler önüne serme çabam, dışarıdaki hayata akamama endişem, sosyalleşme çabam... Benim hep birşeylere dahil olma çabam vardı ister istemez, yalnızlığı sevdiğimi iddia etsem bile, ikimizde biliyordukki, ben asla bir başıma kalamayacak kadar korkaktım.
Çok terbiyesizce olduğunun farkındayım. Kendimi hep o anda buluyorum. Kendimi hep o sabahın köründeki sahnede buluyorum kaç gündür. Her noktasını yazabilmek isterdim, utanmadan, korkmadan, çekinmeden. Ama yapamıyorum işte. Ne istediğini bilip, bunu söyleyememek ne kadar zor, sen bunu hiç bilemezsin. Çünkü böyle bir tecrüben yok, olmayacak. Sen hep düşündüklerini söylerdin, gelip haykırırdın. Ben susardım. Benim bünyem susmaya alıştı. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Çok yıprandığımın farkındayım. Elimden başka türlüsü gelmiyor. Sana sarılıyorum, içime çekiyorum, gözlerimi kapatıyorum. O suyun durgunluğu gibi dinliyorum seni. O suyu tek başımayken nasıl dinlediysem dinliyorum. İçindekileri ele vermeden sevdin beni, hala öyle seviyorsun.
Şimdi gelecek planları yapıyorum. İstanbul, İzmir, Ankara... Ve diyorumki, bekler mi beni? Yada tamda korktuğum gibi, bir başıma mı kalırım? Bir başıma ve savunmasız...
Elimde birşey kaldı. Daha alamadığım bir diploma, bir kariyer, bir yığın bilgi. Ama hiç biri gönlümdeki yarayı çözemedi. Hiç biri içimdekine derman olamadı.
O kadar perişanımki, anlatamıyorum bunu sana. O kadar içim acıyorki, bunu sana anlatamıyorum. Nedenini bilmiyorum, bilsem çözümünüde bulurdum... Bildiğim tek birşey var, artık kendimi iyice kapattım dünyaya. Yapıyorum, o kadar. Eskisi kadar düşünmüyorum artık hayatı. İçimden geldiği gibi... İçimin el verdiği gibi yaşamaya başladım. Sorgulamıyorum bile artık...
Bu nasıl birşey, çok iyi bilirsin.
Gel, o soğuk, buz gibi suya bir kez daha girelim birlikte. Bir kez daha dinleyeyim kalbinden geçenleri. Bir kez daha dinle kalbimi. Biliyorum, bakışların anlatıyor bana gerçekleri.
O zaman, gel seninle kuralına göre oynayalım artık. Belli kalıplarda olmasın. Ne istiyorsak onu yapalım. Tekrar girelim o sabahın köründe, o ilk ışıkların aydınlattığı buz gibi suya.. O kadar hasretmişimki sana... Tekrar nefes almak istiyorum suyun içinde seninle birlikte.
O yosun kokusunu, o deniz tuzunu bir kez daha hissetmek istiyorum.
Tamda istediğin gibi.
Her şey bitti. Her şey sona erdi artık. Seni sevmemin şerefine, kendiliğinden açılmış, yeni bir sayfanın başlangıcında...
Bu gece gelsen. Rüyamda otursan usulca. Sabaha kadar uyusan göğsümde. Çok sevdiğin gibi... Yatsanda kalkmasan keşke...
Özlemişim ben seni... Çok özlemişim...
Bunun adı kader.
İkimizin kaderi. İkimizin sonu acı veya tatlı. Hayat bizi boşuna aynı kalıba sokmadı. Ben acıya alışmayı öğrendim, sen sevgiye...
Şimdi bunu okuyabilseydin eğer, birşeyi anlamanı beklerdim. Ben seni normal insanların normal insanları sevdiği gibi sevemedim.
Artık hangi boyutta sevdiğimide bilmiyorum.

Resim: Kendi çekimim, Eşkel 2010

4 Temmuz 2010 Pazar

Düğün mevsimindeyiz ve ben kafayı hoplattım

2 kişi izah etti

Her yaz olur bu bana. Düğün mevsimi gelip çattığında her gün kriz kriz üstüne, bende bir bütün gelinleri gebertme isteği, bütün damatlarda sevgili bakçekapısıkılıklımı görme hevesi, sonra asla evlenemeyeceğimizi düşünüp lanet okuma faslı...
Ama evlenemeyeceğimizi sürekli düşünüp, ben ona varmam tavrımı ekleyip, gün kına gecesine gelince, gelinle damat salona girip dans ettiğinde bende ipler kopuyor. Hemen mesaj atıyorum. Bıraksalar yıldırım nikahı kıyarım adama. Sonra eve dönünce o hırs kaybolur. Allah belanı versin moduna geri dönerim hemen.
Bu akşamda sevgili alkolizm babamın patronun kızının kınası vardı. Ben doğdum doğalı aynı arabada şöfördür benim babam. Kızıda çok severiz, ailesinide. Aramızda müthiş bir bağ var hepsiyle.
Kumrall saatler öncesinden hazırlanmaya başlar. En güzel cicilerini giyer. Saçlarını başlarını maşalar. Makyajını suratına löpçük gibi yapıştırır. Düğüne uçar. Ama gelinle damat sahneye girince bütün geberikliğiyle, başlar ağlamaya saklı saklı. Derki; "Ulan bahçekapısı, allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın. Şu kadarcık olamadık. Hayatımın içine zıçtın. Ühüüü" Tabi ortada bir bahçekapısı bile yoktur. Değil evlenmek, adam karnını zor doyuruyordur zaten. Kumrall'ı dışında herkesle bir planı vardır o hayvanın. Ama Kumrall'la asla yoktur. Adam her düğün akşamı bir şekilde arazidir. Mesajları duymaz, ya uyur, ya sevgili kayınvalideyle sohbettedir duymamıştır...
Ben yılmam, bende o göz yok. Eğer o orangotanla evlenirsem, sırf düğünde millete hava atmak için evlenirim, bu böyle biline. Yoksa onunla 5 seneden fazla evli kalabileceğimi sanmam. İnsanın iflahını kurutur böyleleri. Evlenmesem hadi, lan bu saatten sonra bana alıcı gözle bakacak, sonra alacak bir adam varsa ben göremiyorum. Görsem belki saha değiştiricem, yeni maçlara bakıcam, ama ııı ıh. Ya bende bir sorun var ya adamlarda. Adaletine sıçtığımın dünyası. Ben ne körpe, ne fıstık bir kızdım. Beni bu böyle amele yaptı.
Türk düğün kültürünede hayranım açıkçası. Herkes kılık değiştiriyor. Hele hele biraz elit bir düğünse yaptın işi. O diskolardan barlardan çıkamayan karılar varya, onların topu, o abiye kıyafetlerinin altından gizli kalmış bir mahalle gülünü fışkırtır. "Abe kaynana, ne yaptın?" eşliğinde bir roman havası patlatırlarki, onlar görülmeye değerlerdir. Hepsi kendini sahneye atar. Suratlarında ne kadar boya varsa akıtana kadar tepinirler. Şaşırırsın. "La bunlar ne zamandır oyun havası biliyorlardı?" diye şekilden şekle girersin izlerken.
Artık o bildiğimiz kınaları bile üstün ikram anlayışıyla hayata sokan işletmecilerle gurur duyuyorum ayrıca. Bir mönü vardı akıllara ziyan. Kına lan bu?
Her neyse. Ben oynamayı sevmem. İçimde zıplayan bir şey olsada, ben o masaya kakılırım genelde. Nedenini hala çözemedim.
Keşke aile kurma tutkum bu kadar yoğun olmasaydıda düğünlere bu kadar takılı kalmasaydım. Doğru insanla evlenip doğru bir evlilik kurabileceğime nedense inanmıyorum. Bununda nedenini bilmiyorum. Aşka mı güvenmiyorum, kendime mi, bilemiyorum. Bildiğim, artık herşeyden korkuyorum. Düğünlerden korkuyorum, gelin görmekten korkuyorum. Çünkü ilişkimin nereye gittiğini bilmiyorum. Evleneceğim günü bekleyen tonla insan var bahçekapısı kılıklımla, ama ben öylece bakıyorum.
Kararlar... Kararlar...
Boşanmakta evlenmek kadar kolaymıdır acaba? Ya yapamazsam, ya hayatımı düzeltiyim derken daha beter olursam?
Ahhhh....
Çok gençken, çok kötü örnekler gördüm.
Keşke herşey biraz daha düzgün olabilseydi.
Merak ediyorum, acaba evlenipte yıllarca mükemmel kalabilen, birbirini yıpratmamış çiftler var mıdır gerçekten?
Bu sorgulamam acaba ne zaman son bulur?
En güzeli uyumak galiba...

Benden size düğün mevsimine hediye olsun buda...E hadi ben gider, tattiiiii....

İzmirli taylan -kaynana | izlesene.com

1 Temmuz 2010 Perşembe

Vampir Efsaneleri

0 kişi izah etti



Veee evet, Sims oynamaktan ve kitap okumaktan kafamı kaldırıp sosyal bir faaliyette bulunabilmiş biri olarak gerçekten ruhumun açıldığını, kafamın dağıldığını, sorunlardan bir nebzede olsa yırttığımı düşünüyorum.
Dün kitaplarını on günde su gibi okuduğum serinin, Alacakaranlığın Tutulma kitabının gösterişli, abartılı bir biçimde anlatıldığı o filme gittim. Diğer filmlere göre daha iyi miydi? Evet. Bella yine ağzı açık ayran budalası modunda mıydı? Evet. Edward yine yakışıklı mıydı? Evet evet :)
İkinci film olan Yeni Ayı'n kötü olduğunu iddia edenler olmuştu. Biraz durgun geçmesinden dolayı, az atraksiyon olmasından dolayı diye sebepler gösteriliyodu. Kitabı okusaydın bilirdin neden durgun olduğunu! Bence çok iyiydi. Bütün seriye çekilen filmler gayet iyiydi. Ama kitabı okumadan izliycekseniz filmi, zahmet etmeyin derim. Hiç bişey anlamazsınız. Sadece atraksiyonlarda gururunuz okşanır biraz o kadar. Viktorya Bella'ya neden saldırıyo, planı ne? Ordu nasıl bir ordu? Nasıl gelişiyo lan bunlar? Bu jacop durup durup Bella'ya neden asılıyo? Edward bunları basıyoda neden susuyo? diye filmin sonuna kadar kafayı zıplatırsınız. Önce alın seriyi okuyun, sonra filmleri baştan izleyin. Emin olun neyin neden olduğunu daha rahat anlarsınız.
Alacakaranlık/Tutulma'ya benden 10 üzerinden 8.
Bide sürekli duyuyorum, bella sürekli dudaklarıyla uğraşıyo diye eleştiriliyo. Suç oyuncunun salaklığında değil, kitabın anlatımında sürekli dudaklarını kemirdiği, ağzının açık kaldığı falan var..
Ehehe! 4. filmde ne olcak söyliyciiim hemen :) Sırf bu kitap okumaktan çekinenlere özel.
Bella Edward'la evlenir. Henüz vampir olmamışken Edward'dan bir kızanı olur. Ama kızan yarı insan yarı vampir, fırlamanın tekidir. Hızla büyür falan. (filmde o hızla büyümeyi nasıl yapıcaklar çok merak ediyorum:)) Doğum yaparken bella ölümün eşiğine gelir. O yüzden Edward onu vampire dönüştürür. Herşeyi anormal olan Bella, kana susamış bir yenidoğan olarak gelmez geriye. Kendisinin görünmez bir kalkanı vardır. Sabırlıdır, çevresindekileri kalkanına alabilmesi sayesinde koruyucu olabilir falan... Sonra kızanın tehlikeli olabileceğini düşünen Volturiler ordu halinde gelirler Edward'lara. Bella günün kahramanı olur! Kalkanını açıp bütün ailesini Volturilere karşı korur.... Stephein Meyer yeni bir kitap yazmazsa ve hikayenin sonunu bi şekilde getirmezse bütün o müthiş filmin canına okunacak. Hikayeyi bir şekilde kesmiş, yarıda bırakmış. Bari sonunu getirsinde, o kadar hasılatı boşa çıkmasın. Gold kartına gold kart ekliyoruz hatunun valla.


Son zamanlarda vampirli kitaplara heves ettim.
Şuan gece evi serisini okuyorum.
Onunda filmi çekilirse acayip gişe yapar. Tam çoluk çocuğa hitaben bir kurgu çünkü. Sen neden okuyosun diye sorarsanız, ben severim öyle aşırı aşklı, imkansız kurgulu şeyleri. Çocukluğumda okuyamadıklarımı şimdi okuyorum diyelim. Gece evi serisinin kahramanı da bir kız. Kızın 5 elemente hitaben bir özelliği var. Hepsini kontrol edebiliyor. Bir kerede 3-4 adamı idare edebildiği içinde kendisine hayranız :) 17 yaşında olmasına rağmen birsürü kötü adamı yendiği içinde onun doğa üstü bişey olduğunu kabul etmekten başka çare bırakmıyor insana.
Kısaca vaktin bolsa takip edebilirsin. Hemen yan tarafta 5. kitabının da tanıtımı duruyor şuan. Ben daha arıyorum böyle enteresan kurgulu kitapları falan. Bir kaç yazar daha var bu tarz yazan ve çok tutan. Kısa zamanda onlarıda edinicem kısmetse.

Eh... Kumral yaz tatiline girerse ne olur? İşte böyle sapıtır.
En azında Edward gibi bir vampirim, Jacop gibi bir kurt adamım olsaydı.... Ahhhh.... ah! Bize kalsa kalsa bahçekapısıkılıklıorangotanayıları kalır.