Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

30 Aralık 2008 Salı

Aklıma gelen başıma gelir...

4 kişi izah etti

Hayatım boyunca en korktuğum şey üzerime iftira atılmasıydı. Hiç iftiraya uğramadım, uğramak her an ağırıma gidebilirdi derken başıma korkunç birşey geldi.
Eğitimsiz insanların kişiliksiz suçlamalarına mağruz kalan varmı aranızda? Nitekim böyle biri çıkarsa en iyi o anlar yaşadığımı...
İlk olay bu. Bunu detayı ile anlatmak istiyorum ki bilmeyenlerde öğrensin, etrafına dikkatlice baksın!
Bir önceki gece, yani pazar gecesi saat 10 sularında ev arkadaşım, evimizin altındaki tekel bayiden sigara almaya indi.
[Aramızın bozukluğunu bir nebze olsun gidermek için bir önceki hafta yine aynı tekel bayinin arkadaki bölmesinde olayı masaya yatırmıştık. Zaten zeytinin bolca üretildiği ilçemizde birbirimize birer dal zeytin uzatıp, barış imzalamıştık. Kutlama olarakta şarabı en afillisinden püskürtmeyi denedik. (Tabi bu deneme başarısızlığa uğradı! Len gavatlar, patlayan şampanya, şarap değil!!)]
Bende o esnada sözlüm kişisiyle telefonda derin bir sohbette iken üst üste çağrılar geliyor telefonuma.
Ben sözlüm kişisiyle iletişimi kestikten saniyeler sonra aradılar. Burda mis gibi bir ortam var, kop gel! İyi dedim geleyim bir göreyim şu ortamı...
İndim, biralar açılmış, sohbet koyu, daldım aralarına.. Bir bira içtim, dangalak ve aynı zamanda alkolik olan ev arkadaşımıda topladım, evimize çıktık.
Çıkmadan bir kaç dakika önce, tekel bayinin sahibi o çok görmüş geçirmiş abiyi eşi aradı. Gelmiş eşini almaya araba ile, biyerlerde bekliyor, tabi dünyadan haberimizde yok aynı zamanda. Abi dükkanı kapattı. Biz evimize çıktık. Ben yaklaşık bir saat boyunda gavat arkadaşımı kusturdum, kahve ile suladım, ayılttım, biraz gündem yaptık, herkes odasına çekildi, güzel güzel rüyalar görüp kahvaltıda birbirimize anlattık.
Sabah evden çıktık, bayideki abi arkadaşıma akşam bizim ev çok karıştı, bir ara uğrayında anlatayım demiş.
Okula falan gittik, yarım kalan işlerimizi bitirip sıcak yuvamıza (!) kesin dönüş yapmak üzereyken, sabah abi gelin dedi diye girdik bayiye...
Bir önceki gece biz bayide iken, bizim alt kat komşunun, cahil ve aynı zamanda fesat olan eğitimsiz karısı, bayinin sahibinin eşini arıyor. Muhtemelen, ablam bizi bir güzel fişfikliyor diğer ablama, ve yine kafamda paranoya olarak oluşturduğum, ve doğruluğuna %99 inandığım cümleleri sıralıyor.
Senin herif ve benim herif elden gitti, kızlar aşağıya indi, içki sofrasında bizim heriflere meze oluyorlar..
dediğinden, adım gibide eminim.
Burda otomatikman bizi suçlayabilirsiniz, hak veririm.
Ama önce şimdi anlatacaklarımıda okumanızda fayda var.
Buraya taşındığımdan beri hep savunduğum şey, bu kendini bilmez insanlarla muhattap olmamızın yalnış olacağıydı. Tekel bayide gece yarısı iki genç bayanın ne işi var? Dışarıdan, zaten fuhuş yuvası halini almış bu ilçede, helede içki akan bir yerde görünce, elbette yalnış anlayacak. Hak veririm, kadının yerinde olsam ben direk baskın verirdim. Ama o baskını versemde, bir kaç içki şişesi ve tatlı bir muhabbet dışında bir şey bulamayınca hıyar gibi kalıp, kocama olan güvensizliğim yüzünden ağlaya zırlaya evime yollanırdım (!)
Kadın milleti yapmış yapacağını, ikiside kocalarına harlamış ve tabiki tek bir somut delil bulamayınca, biri başım ağrıyo, ay çok fenayım, kocam beni genç kızlara sattı edalarıyla alt katta zıbarıyor. Zaten bir çıksa, şöyle bir dikilse ben onun kafasında yolunmadık saç bırakmayacağım. Diğeride basmış antidepresanı, köpüre zıbara evinde uyuyormuş.
Bayi sahibinin eşine kızmıyorum. Bu iftira işi çok pis bir olaydır. İftirayı kim atarsada ömrü billah düşmez yakasından, canlı şahitliğini yapmış insanım! Benide gelip sözlün her gün bir karıyla fingirdeşiyor, gel baskın ver diye doldursa, bulurum yol parasını gidip basarım.
Ki anlattıklarına göre kadın gayet modern, kültürlü ve hoş bir hatun. Kendisinin daha önce, inin, için, oturun demişliğide var. Yardım bile etmeye kalktılar. Ama fitili yedinmi, istersen iletişim profesörü ol, çok güzel gaza gelirsin. İnkar etme annem!
Olayı fitilleyen görgüsüz ve cahil kadın, şuan bir evde kavga çıkartma, bir ton insanı huzursuz etme, ve baş ağrısı eşliği ile gayet huzurlu tamda, oturduğum yerin az alt çaprazında uyumaya çalışıyor.
Al işte okudu binlerce insan senin ahmaklığını, bloglara geldin cadaloz. Ötesi varmı?
Bu son olsun dedim, birdaha ne inerim, ne muhattap olurum, ne içkisini içerim. İftiraya uğrayıp huzursuz olacaksam, insanlar bana o gözle bakacaksa burnumu çıkartmam şu evden. Ha korkum benim tatlı dilli, güzel yüzlü çok sevgili babam duyacak diye değil. Ben zaten bu işi sevmiyorum.
Son olarak: Bu akşamda indik. İndik ve içtik. Nedenide bu salak hatuna, hastır lan sendenmi korkçam cahil karı sinyalini vermekti. 9 kusurlu hareketten birini yaptın, herkes ne mal olduğunu anladı, zaten senin yarı aç halini tekel bayi topluyordu, oda pufff oldu uçtu gitti. Şimdi istediğin kadar yırtın. Ah keşke banada kendimi elletmeden bir bakan olsa. Öpüp başında gezdireceğin kadar art niyetsiz o insanlarıda, bir hareketinle hem dağıtmanın eşiğine getirdin, hemde bonusunu yitirdin. İyi oldu iyi...!!! Ayrıca ne seni nede 5 kişilik ailenin tek bir ferdini bilem sevmiyorum. (ulan içimi döktüm gece gece :))
Bu olay ne zaman kapanır, nereye kadar patlar, nerde biter bilmiyorum. Mümkünse sussun otursun, yoksa ben burdan gitmeden o fizana kadar uçarak gider.

27 Aralık 2008 Cumartesi

Kesin mayamda birşeyler eksik!

1 kişi izah etti

Ahhh...Şu başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmez.
Direk olaya dalmayı ibadet sayıyorum, nitekim çok geç oldu gözümden uyku akıyo canlarım!
Sabah yataktan kalkamamamın nedeni alt dudağımda soğuktan ve astımımdan varsaydığım şişiklik ve iltihap olabilir... Diğer nedeni uykusuzlukta olabilir. Yoksa sevgilim gurbette, kimseylen öpüşmüşlüğüm yok son 8 aydır...
Titredimm (bırrrr), titredimmm (bırrrrrrr), çok titredim (bırr bırrrr bırrrr)........
Geceden kalmıştım, sanki özellikle yapar gibi 10 dereceye kadar düşen banyo sıcaklığında sabahın 5inde duş almıştım, 9da kalkmam gerekiyordu...
Kalktım, ama sürüklenerek... Hani canıma kastım olsa bu kadar olurdu...
Okuldaki durumumda çok renkli değildi açıkçası. Uyumaya, bayılmaya, çökmeye, olduğum yere yığılmaya meyilliydim (halen öyleyim)...
Eh, 3 saat uykuyla koca gün zor geçiyo, bide nedensiz bir hastalık üzerine yapışınca...

Kara Haber: Astımım azdı!
İyi Haber: Ben doktora gitme cüretini gösterdim...
Kara Haber: Her an tık diye gidebilirim..
İyi haber: Sigarayı azaltmaya çalışıyorum...
Kara Haber: Her bi halt üst üste gelir (anam beni Nasreddin Hocanın ölüm yıldönümünde doğurmuş)....
İyi Haber: Sapıttım!

Hastane kapısından o derece ümitsiz giriyorum. Bir yandanda kendime söylenmekteyim. "Lan kumral ya ölceysen, ya bu doktor sana 2 ay, 2 yıl, 20 gün gibi saçma rakamlık yaşam süresi biçerse. Aha hık hık nefesim gidiyo imdaaattt!!"
Sen de 1 saat ben diyim 2 saat bekledim. Muhtemelen yarım saatti. Ben bilinçaltımda o derece saçmalıyordum.
Doktor o kadar naaaziiikkk, çıt diye kırılacak türden bir hatundu ki... Rabbbiiiim! dedim, kesin bu işte bir halt var, kesin son günlerimi iyi yaşıyorum (allahın psikopatıııı!)..
Dedi seni bir film çekek. Zaten pek hastasıda yokmuş, ben filmi çektirirken oda muayenesini bitirecekti filan.
Korku filmim başlamıştı... Uzun ve karanlık koridorlardan geçtim, manyetik alana girdim, göğsüme bir makine yapıştırdılar. Filmidir, tahlilidir, hızlıca yapıldı. (Kesin bir iş var, hayatta bir işim düz gitmez benim!)
Doktor hatununa geri döndüğümde uzun bir sessizlik yaşadık. Filmi incelediii, tahlillere baktıııı...Sonunda konuşmayı başardı!
-Sigara içiyomusun?
-Evet..
-Ne kadar?
-Bir paket, bazen daha fazla. (Bu esnada gözlüğünü burnunun ucuna çekip şööööle bi süzdü beni!)
-Canına kastınmı var senin?
-Bilmem, belki... (Hemşirede dikkat kesilmişti)
-Eh günah benden gitti o zaman! Astım hat safhaya ulaştığı gibi, senin ciğerlerde sinyal vermeye başlamış. İlaçlarını yazacağım, bittiğinde tekrar geleceksin. Bir düzelme olmazsa biraz hastanede misafir olacaksın.
Ben orda yığılsam, birde serum ve iğne takviyesi yapacak acımasız kadın! Lan bi dur be, bu ne patavatsızlıktır, bu ne kalbe indirme çabası! Öldürecen beni ayak üstü. Zaten hassasım, ölmeye meyilli bir haldeyim!
Hastaneden çıkarken reçete beni komple hapsedip, "Hahahaha! İşte sonun geldi cadalozzz" der gibiydi. İtiraf ediyorum, uzun zamandır bu tarz bir korkuyla yüzleşmemiştim.
Bir arkadaşı aradım biraz konuşayım, konuşalım diye, kendisi arkamdan iş çevirmekte olduğundan birde ona kaynadım. Velhasıl kelam iki göz iki çeşme minibüse binip ilaçlarımı almaya gittim. Ama dayanamıyordum. Minibüsteki vebalı teyzeler suratıma "Ah yazık pekte genç!" der gibi bakıyorlardı sanki.
Sanki yarın şak diye ölecektim (Tövvvbeeee!)
Göl kenarına indiğimde sakinleştiğimi sanmama rağmen aklıma burda anlatamayacağım kadar karışık dost kazıkları geliyor, bir daha hönkürüyordum. (Rezil bir insanım!)
En son bir arkadaşa gitmek geldi aklıma, gittim ve sakinleşme çabaları işe yaradı. Ağlayarak girdiğim kafeden biraz somurtuk, biraz umutsuz çıktım.
İşin komik olmayan kısmı:
Hastalıklar beni çevreledi. Çiban çıkartırım, astım hastasıyım, bronşit deseniz o biçim, sırtım sürekli ağrır, psikolojik tedavi görmüşlüğüm var, tansiyonum ve şekerim çok ani iner çıkar.
Kendimi ellilik teyzeler gibi hissediyorum ve nasıl yeneceğimi bilmiyorum.
Sizce yüksek moral ve bu kadar hastalığı tedavi etmek mümkünmüdür? Mümkünse nasıl yapılır?
Yada basitten gireyim, ölmeyi beklemek dahamı mantıklı?

23 Aralık 2008 Salı

Hadiseler kuşağı

0 kişi izah etti

Gayet huzur dolduğum şu saatlerde çok uçuk kaçık, saçma salak şeyler yazamayacağımı şimdiden tahmin edebiliyorum. Şu bloga biraz psikopata bağlasamda öyle yazsam diye oturdum açıkçası. Psikopata bağlamakta kolay olmuyor. Düşünnndüüüümmm, taşındıııımmm, biraz iç açayım, ferahlayayım dedim.
Ellerime baktım bugün uzun uzun. Ellerimi ne zamandır bu kadar incelememiştim. İnce kısa parmaklar, toplu, yumuk yumuk eller, uzun, kepçe halini almış boyasız tırnaklarım (manikürleride gelmişte kim uğraşacak şimdi!)..
Kaç kez midem bulanırcasına, bazen tutku ve ihtirasla, bazen hissiyatsız, bazen fırtınalar eşliğinde kaç ele değmiş olan ellerim...
Sağ parmağımda, içinde müstakbel sevgilimin adının yazılı olduğu gümüş yüzük. Onun üzerinde annemin aldığı sırataşlı alyansım.
Ellerimi beğenenlere kızıyorum. Ben ellerimi sevmiyorum. Çok anım yüklü ellerimde.

Pazar saat 15.00 suları kendimi göl kenarına attım. Kapıyı çarpıp çıktım. Ev akadaşım tınlamadı sandım. Durdum göl kenarında, karabatakları izledim. Ufukta görünen dağları inceledim. Yağmur yağmaya çok hazırdı. Gözümden birkaç damla akıtsam boşalacak gibiydi. Kulağımda Ahmet Kaya'nın Sürgün Acısı şarkısı... Biyerlerimden bir sancı fışkırmakta ama seçemiyordum işte... Durdum öyle, özgürlüktü, yaşam yarısıydı bu. Burda özgürce duruyordum, gökyüzünü, kuşların uçuşunu, dalgaları izliyordum.
Arkamda bir karaltı hissettim. Gelen Alicim.
Ah ne vefalı çocuktur o. Hiç karşılık beklemez. Ev arkadaşım telefon açınca en yakın kişi olarak çıkıvermiş yanıma. Hani psikopatım ya, (Allah muhafaza intihar ederim) illada saldırcaklar birini üstüme...
Mesut kişisini beklerken Alicim geldi. Mesut kişisi yaklaşık 3 saat sonra çektiği halayı yarım bırakarak dönebildi bana...
Mesut kişisi bloguma HAYAT yazısını yazan duyarlı bir arkadaştır. Onun yanında her sırdaşım, her kardeşim bellediğim vatandaşın yanında hissettiğim kadar iyi hissederim kendimi. Nedense kötü hissettiğim zaman herkesten evvel ona ulaşmayı düşünüyorum. Zaten bu k.ç kadar yerde bi adam kalmamışken, herkes birbirine o gözle bakarken, arada normal adamların çıkması iyi...
Gülmeyecektim. O kadar kastımdı kendimi gülmemek, somurtmak, ağlamak adına... Amenna dedi geçti. Güldürdü. Çok güldük. Bütün iyi anılarımızı konuştuk. Neden diyorum hala, bizlerin mükemmel hayatları olmadı, süründük, sürünerek aştık herşeyi. Dikilemedik bir türlü...
Sözlüm kişisi benim iyiliğimi istiyor biliyorum ama bir türlü iyiliğimi istediğini anlayamıyorum. Bazı kararlar aldım hep yaptığım gibi.
Paranoyak olduğumu bende biliyorum aslında, bir türlü itiraf edemedim yıllardır. Buna çevremde yaşanan bozuk ilişkiler, sırasıyla, karısını aldatan, nişanlısını evli çocuklu kadınlara (ki o kadınlar her zaman aşiftedir!) tercih edenler, içen babalar, döven söven, gece yarıları eşlerini kapıya koyan kocalar, esrarından, eroinine kadar içtiğini bildiğimiz, gördüğümüz, defalarca şahit olduğumuz, kızlı erkekli arkadaş gruplarından kaynaklanıyor. Bunların arasında büyümek, genç olmak, insan olup dünyayı anlamak çok karmaşıktı. Ve sandımki benim ilişkim ve hayatımda bozuk olacak.
Artık erkeklere pislik gözüyle baktığım bir anda karşıma dikildi o ve şunu söyledi!
Karımsın, kuşkun olmasın!
Çünkü onca pisliğin ortasında yeşermiştim ve asla kirletmeyecektim...
Başıma gelmedimi? Geldi, çok kez geldi...
Ama ben onun manevi dünyasında karısı gibi sevildiğimi hep bildim. (Belkide aldanıyorum...)
Sevgilisi olamadım, dostu oldum, eşi gibi oldum, ağladığı bir omuz, dünyaya kafa tutan tarafının yarısı oldum...
Ve hiç incitilmedim. Zarar almadım, yara bere içinde kalmadım.
Kendide düşürse (evet, yaptı, biliyorum) kaldırdı ve ağladı, yaptığı için kendisini suçladı...
Üzüldüğünü, düşünüp içtiğini, kafasına kafasına sıkmak istediğini ve blöf yapmadığını bilirim.
Şanslımıyım? Bilmiyorum valla...
Okuyan herkes büyük ihtimalle, hadi canım, kandırılıyorsun diyor. Aşkların adiliğine inanmış türkler olarak...
Bilemem...
Kimsenin beynini okuyacak bir prenses perfinya değilim ben.
Şuanda, saydığım ve sevdiğim insanların, layık olduklarını biliyorum bana...
Ve gerisini tınlamıyorum...
Arada biraz hüzün kumrala yakışır.
"Kumral bir kadınsın" diyen arkadaşa selam olsun... Bakışlarım türkü hüznünü kaybetmedi henüz...
Hala türkü kokuyor, ben bile duyuyorum...Ne zamandırda görüşemiyorduk değilmi? ;)
Onun ağzından bir kaç dize geldi aklıma,
Başını omzuma yasla, Göğsümde taşıyayım seni, Gövden gövdeme can olsun...

Ordan oraya atlamaya devam edelim...
*Komşu katliamında bir zeytin dalıdır gidiyor, evim zeytinliğe döndü.
*Şuan az biraz üşümekteyim, bir kahve olsa diyorum ama geç oldu uyumak lazımdır.
*Yarın ders var, ve ben yine o hüzün mavisinde gidip gidip gelmek istiyorum.
*Kardeşini kesen hatunu izledim geçende. Bu ne psikopatlıktır allahım. Kardeşini çeyiz sandığında saklamış salak. Benden daha psikolarda varmış dedim içimden...
*Birde yeni bir parti neyim çıkmış.
Tekkkbiiirrrrr"Allahuekberrr" eşliğinde gevelediler. Allahın adını anmasalar bari, şeriat için asıp keseceklermiş, yola gelmeyeni düzeceklermiş gibi birşeyler olmuş. Korktum. Ampulcülerde böyle çıkmıştı ufak ufak... Tabi bir çığlık attım, ev arkadaşım az daha yataktan düşeceğdi. Ağzıma gelen bütün ahlaksız küfürleri televizyona savurdum.

En sona salak anılarımı saklıyorum hep.
Geçen akşam çamaşırların biriktiğini, giyecek polar eşofman kalmadığını fark edince çamaşır yıkayayım dedim.
Merdaneli, su biraz kapağına değdiğinde şase yapmaya meyilli bir çamaşır makinemiz var. Sıcak suyu şohbenden yavaş yavaş çekip makineye boşaltıp, 3-5 parça halinde bir yığın çamaşır yıkadım. Aynı anda kulağımla omzum arasına sıkıştırdığım telefonumla annemlen dedikodu yaptık.
Tam çamaşırlar bitti, telefonu kapattım, ayaklarım çıplak, yerler haşır haşır deterjankene, seleyi kaldırdım, çamaşırları asmaya gidiyorum, içeriye bir adım attım, arkadaşım ayağına terlik al, yerler kayar der demez düşmem bir oldu. Öyle bir kapaklandımki, gülsemmi, ağlasammı şaşırdım. Dizimin üzerinde durabildim, çamaşırlar bir tarafta ben acılar içinde öbür tarafta, kalakaldık. Arkadaşım gülmemek için morarmayı denedi, bense kaynamak için morarmasını bahane ettim.
Başım feci dönüyordu, muhtemelen açlıktan tansiyonum yerlerdeydi.
Bende yerlerdeydim...

21 Aralık 2008 Pazar

Son notlar:

2 kişi izah etti
Son notlar diye bir başlık atıyorum. Neden? Çünkü bir kaç gündür yazacak gücü bulamadım. Yazdıklarımı da toparlayamadım diyebilirim. Şimdi biyerlerden ufaktan girelim.


*Komşu katliamı devam ediyor. Sayın alt kat komple bana uyuz olmuş durumda. Artık görmemezlikten gelmeye başladılar. Kapıda falan karşılaştığımızda koşarak kaçıyorlar benden. Muhtemelen "aha manyak geliyo, kaçın, koşun, görmesin, allah muhafaza gene birimize şarlar" diyerek uzaklaşıyorlar. Bende durumun tadını çıkarmaya gayret gösteriyorum. Çünkü bundan büyük bir zevk alıyorum.
Bazı insanlardan daha ilk gördüğüm anda, negatif enerji doluyorum. O noktadan sonra isterse ağzıyla kuş tutsun karşımdaki, olmuyor, olamıyor. Ben bir kere o duyguyu hissediyorum. İllaki bir zarar gelecek. Ve %90 geliyor o zarar.
Bu evi ilk tuttuğumuzda ne evi sevebildim, ne komşuları, nede dükkandakileri. Hepsi bir açığımızı kolluyordu. Zaten çok küçük biyerdeyiz. Hep savunmaları aynıydı. Hep biz bayandık, bayan olduğumuz için makyaj yapamazdık, hep kafa ve ellerden başka bir uzvumuz görünemezdi. Aksi takdirde imalar aldık. Anlamadığım şey ise, sonuçta biz sizin kızınız değiliz, biz sizin akrabanız değiliz. Sadece komşuyuz. Ama pardon öğrenciyiz. Kız öğrencilerin eve erkek almaları meşhurdur ya, sanki biz eve erkek alsak onların ruhu duyacaktı. Hayır duymayacak, çünkü hatun kısmından korkulur. Şeytana pabucunu ters giydiren cinsten bizim türümüz. E peki ne oldu? Hiç birşey. Ağızlarının payını aldılar. Onların sorumluluğunda olmadığımızı, bizi kollamaları gerekmediğini, zaten yalnış birşey yapmadığımızı ve onlara kesinlikle mecbur olmadığımızı ben uygun bir dille anlattım. Herkes elini ayağını çekti. Şimdi kimse 2 yumurta istemeye, çocuklarının ödevini yaptırmaya, bir sigara içmeye veya dert yanmaya gelmiyor. Herkes haddini biliyor.
Çokmu ciddi olu bu yazım tarzı? Ha ha! Nedense çok içerlemiş durumdayım bu konuya. Öğrenciler ahlaksızmıdır? Öğrenciler yoldan çıkmış gibimidir bazıları için? Ne bileyim...
Bu konuya takmıştım hani, birşeyde etkiledi.

*Bu akşam Kavak Yelleri'nin 69. bölümü vardı. O nasıl bir bölümdü yarabbim?
Hayatımı yazıyorlar sanki her seferinde. Özellikle 3 bölümdür bütün başıma gelmesinden korktuğum herşey oldu dizide. En sonunda iki kişinin içinde bulunduğu bina patladı. Ve içeridekilerden birinin sevgilisi tamda o binanın önündeydi. Psikolojiyi düşünemiyorum. İçerde kalan sevgilim, bina patlıyor, ben bunu canlı canlı izliyorum. Herhalde yığılırdım olduğum yere. Hiç birşeye müdahale edemezdim.
Diziye çok takıldığımdan veya dizi manyağı olduğumdan değil. Hatta öyle oturup evet, evet bölüm geliyor, o saatte bütün elektronik eşyaları kapatın, yalnızca televizyon çalışsın gibi bir fanatiklik sözkonusu değil. Belki yalnızca bu diziyi sevmem bana ve/veya yaşıtlarıma hitap ettiği içindir. Sonuç olarak son 3 bölümdür öğrenci evleri, kritik aşklar ve sonuçlarını izledim. Benim gibi aşkı yalnızca aşkıma yazdım biri için makuldü.

*En son t.u.b.a'nın BK'da konu aldığı, oradan haberini aldığım özür diliyorum kampanyasından ve ona diss olarak çıkan özür bekliyorum kampanyasından bahsetmek istiyorum.
Ben bu konuda yorum yapmamaya gayret edenlerdenim. Herkes kendince haklı çıkıyor. Herkes kendini haklı çıkarmaya çalışıyor. Tarihçi değilim, o yüzyılda yaşamadım. Olayıda çok derin bilmiyorum açıkçası.
Bu topraklarda her zaman kardeşi kardeşe kırdırmaya çalışan birileri oldu. Bu hep vardı, şimdide var.
Sadece ermenilerden özür dilemek veya özür beklemek değil mevzu. 100 yıl önce olmuş bir olay için şimdi bir milletin bir millete küfür etmesini mantıksız buluyorum. Anneannemin bir lafı var. Bir taraf bi halt etmiştir, karşındakinin hatasını arar ya hani. Sonra kelimeleri düzerde düzer. Aha tam o noktada, milleti suçluyor ama kendide sanki çok şika b.k der... O sözün her kelimesine hayranım. Bir yüz kişi kırmışsak (ben türklükten bir haber olanların yapmış olabileceğine inanıyorum) onlar bin kişi kırmıştır. Bu elbetteki hoş birşey değil. İnsan hayatının ne kadar önemli olduğunu bilmeyen, yazı tura ile hamile bir kadının karnını deşip cinsiyetine bakan ve bunu iddia üzerine yapan bir mantık var karşımızda. Türkler dünyada tektir, eşi benzeri bulunmaz diye bir mantıktan gitmiyorum. Evet türkler dünya üzerindeki en önemli milletlerden biri. Karşı tarafı korkutan, ürküten bu. En kötümüz bile savaş çıksa aslan kesilmezmi? İstisnalar kaideyi bozmazmış.
Sonuç olarak kimseden özür dilemeyin. Dileyenleride kınayın. Ciddiyim. Dalgaya alınmayacak kadar önemli bir mevzu.
En mantıklısıda atalarımızın yaptığı hataları bizim tekrarlamamamız. Oturup ortak bir noktaya varmamız. Karşı hareketlerde bulunup onların yaptığı, insanlara yaşattığı bu iğrenç kırımı bizde birbirimize yapmayalım.
Şuan kimsenin kimseden özür dilemesini gerektirecek bir şey söz konusu olamaz. Herkes kendine göre haklı, iki millettende ölen canlar, hayatlar, insanlar var.
O yüzden aynı yere geliyorum. Önce oturup konuşulmalı. Sorunlar, inatlar, kızgınlıklar dökülmeli ortaya. Özür işi önce baştakilerin. Sonra milletler istediği kadar özür dilesinler.

*-Sen aptalsın.
-Niyeküne?
-Onca hayırlı gısmet çıkıyor ve elinin tersiyle itiyorsun. Oku oku böyüüük adam olcen sen. Hatta ülkenin başınada geççen hiç üzülme.
-İki konuyu bu kadar profesyonelce bağladığın için teşekkür ederim.
-Evlen gızım işte ne duruyon. 15 aydır yollarını gözlediğin herifle evlenemezsen soracam ben sana ama.
-Ayyy kastırma lütfen! Belki benim bekar kalma fantazim var. Boşunamı okuyoruz allasen?
-Olsun gızım sen evlen. Koca kısmı düverde, süverde, aldatırda... Hiç önemli değil. Hayat arkadaşı iyidir gızım, ellisinden sonra düzeliyorlar.
-Ellisine kadar ben nolcam?
-Çamaşır, bulaşık, çoluk-çocuk, seks hayatı, arada herifin ayaklarını da yıkarsın...
-Pardooon? :O
-O elli olunca sen otomatikman 70 falan olursun. İyisimi 25 inde 35 lik bi adam bul. 10 sene karın olur. Ben o kadarını da hazmedemem dersen 45 bul, 30 yaştan kurtarırsın.
-Senin kafana ne düştü? (Hatunun kafatasını inceliyorum bu arada.)
-Kurcalama kafamı. Evlilikten seni soğutmaya çalışıyorum kızım.
-Anüüüü! Sebeppp?
-Şimdi benim herif az önce anlattıklarımın aynısı ya, sende bi kaç sene sonra benim gibi olucan ya, o sebeplen yani. İş, ben çekiyom sen çekme..(2 yaşındaki veled cam vazoyu kırar, bizim hatun refleks vermez, dönüp bağırmaz bile)..Sabahları babası bu vazoda kırılacak oğlum diye emir veriyor gizliden. Ayaklarını sehpaya uzatamıyor gavurun oğlu. İnat olsun diye bugün çıkıp daha da büyüğünü alacam. O kırdırdıkça ben dahada büyüğünü alacam....
-Pessssssss!
DipAçıklama: Az önce okuduğunuz paragrafta konusu geçen çift 5 yıllık evlidir. Severek evlenmiş olup, son 2 yıldır neden mantık evliliği yapmadıkki diye kafalarını duvarlara vuruyorlar. Bağırış çağırış kavga ettiklerini hiç görmedik. Hep laf sokmacalar, kelime oyunları eşliğindedir onların ilişkisi.
Yorumsuz...

19 Aralık 2008 Cuma

HAYAT........

0 kişi izah etti
HAYAT........

Evet hayat ne gariptir ummadığınız anda kArŞImIzA bişeyler çıkarıyor. Acı,mutluluk,refah,huzur,kahpelik,sevinç ama en önemlisi ve en güzeli AŞK. Şimdi bunu nerden çıkardın diyenler vardır. Aşk o kadar önemlimi diyenler vardır. AŞK aslında hayatın sağ kolu gibi.. Hayatın gerçeğidir çünkü herşeye bir aşkla bağlıyızdır ve acısıda, mutluluğuda, sevincide, refahlığıda, sevgiside aşkın içindedir.
Bi düşünün yeni doğum yapmış bir anne çocuğuna aşıktır, onun için herşeyi yapmaya hazırdır. Devamlı disiplinli olan bi asker işine sadıktır ve aşıktır. Bir erkek sevdiği kıza muhteşem bir sevgiyle doludur ve aşıktır. Bana hak verdiniz mi?, vermediyseniz, devam edeyim...
Kendimi örnek vereyim veya benim gibi olanları. Bizler aşığızdır hayata, yaşamaya. Herşeyi yaparız yaşamak için. Mutluyuzdur ve mutluyum. Siz mutlu değilmisiniz?
Herneyse bu kadar aşk fazla değilmi :) Şimdi geleceğim konu bu aşka ne kadar sahip çıkıyoruz? Ne kadar saygılıyız kendi aşkımıza veya başkasının aşkına? Ne kadar aşığız onu anlatacağım.
Güzelim türkiyemi anlatmak istiyorum. Sizler türkiyeyi seviyosunuz değilmi? Aşıksınız... Evet çok kötü olaylar var, evet siyaset ve sistem çökmüş, ama ben doğal olaylardan bahsediyorum, türkiyenin konumundan bahsediyorum...
Tabi ki aşıksınız... Eğer değilseniz bunu okumanıza gerek yok...
Peki aşık değilseniz niye bu ülkedesiniz? Ya ülkeyi bölmeye çalışıyorsunuz, yada bu ülkeyi batırmaya. Ama ikisininde ortak noktası da ülkeyi ele geçirmek ve ülkeyi kendi düşünce sistemiyle yönetmek.
Nedense buda bu ülkeyi sevdiğiniz anlamına geliyor.
Şimdi gelelim, biz aşkımıza ne kadar sahip çıkıyoruz?, yani ülkemize? HİÇÇ!........
Ülkemize değer versekte değersizmiş gibi davranıyoruz. Başka ülkelere baktığımızda bizim ülkemizi ele geçirebilmek için aklınızın ucundan bile geçmeyecek şeyler yapmaya çalışıyorlar ve yapıyorlar. Bizim buna dur dememiz gerekirken, daha da satıyoruz, bırakıyoruz ülkemizi.
Size söylüyorum!
Siz ne kadar kolluyornuz ülkenizi?
Ben kolluyorum. Arkadaşlarım kolluyor.
Ya siz?
Siz ne yaptınız ülkeniz için?
Eğer değer verildiği gibi birşeyler yaptıysanız hiç birşey yapmamışsınız demektir.
Niyemi?
Verdiğiniz değer bu ülke için az. Çok olsaydı şu durumda olmazdık.
Başkalarının birliklerine değil, başkalarını bizim birliklerimize alırdık.
Başkalarının sözünü değil bizim sözümüzü dinletirdik tüm dünyaya.
Siyasetle gelmezdik gündeme, liderliğimizle gelirdik en baş manşetlere.
Şimdi tekrar düşünün, siz ne kadar değer verdiniz ülkenize?
Düşünün ne kadar sevmişiniz bu ülkeyi...
Ne kadar koruduk başkalarının bölücü düşüncelerinden?
Düşüncelerimizi istediğimiz gibi kullandığımız zaman ne yaptık ülkemizi yüceltmek için, ne düşündük adam gibi?
Hep bana, hep bana kavramından ne zaman kurtulduk?
Neden siyaset yapanlar gerçekten siyaset yapmadı?
Hep birbirleriyle atışıp durdular...
Neden ülkenin bütünlüğü için uğraşmadılar?
Niye bir omuz olmadılar?
Birbirlerinin düşüncelerine niye saygı duymadılar ve neden ülkemiz batıyor böyle?
Neden mecnunun leyla için dağları delmesi gibi, bizde ülkemiz için, yüceltmek için bir şeyler yapmadık?
Neden aşkımıza sahip çıkmadık?
Bizler düşüncelerimizi özgürce yaşayan bireyler ve topraklarında özgürce gezdiğimiz bu ana vatana neden hainlik yaptık?
Neden toparlamadık yapbozun bütün parcalarını?
Utanıyorum, evet utanıyorum bunları söylerken, çünkü hep aynı sonuca varıyorum:
"HİÇ BİRŞEY YAPMADIK!.."
LÜTFEN AŞKIMIZA SAHİP ÇIKALIM! LÜTFEN ÜLKEMİZE SAHİP ÇIKALIM! LÜTFEN BİRİLERİ BİZİ BÖLMEYE ÇALIŞIRKEN, BÜTÜN OLALIM, BİRLİK OLALIM! LÜTFEN İNSANLIĞIMIZA SAHİP ÇIKALIM! SİZDEN RİCA EDİYORUM.

SAYGILARIMLA
MESUT ÇOBAN

16 Aralık 2008 Salı

Komşu Katliamı -1-

0 kişi izah etti



Düşünüyorum, düşünüyorum.. Demekki varım!
Saçmalayacağım daha ilk cümleden belli bakarmısınız :) Bütün blog yazarları zamanlar kırmııyorlarmı bir kaç tahtayı?
Bugün tamamı ile bana battı.
Bir-iki yalancı ve sahtekar, yoldan saptıran imtihanlar...
Bütün manyaklar beni buluyor derken şaka yapmamıştım. Şimdide "hatun çemkirmesi" eşliğinde komşuya kaynıyorum. Çok keyifli oluyor!
Sabah titreyerek uyanmak hiç hoş değil. Kalorifer kazanına girip kömüre bulanmakta hiç hoş değil. İnsan sahtekar olunca kazan niyetine, gencecik iki bayanı, komşusunu yakmaya çalışırken hiç beklemediği birşeyle karşılaştı!
Kumrall sabah sigarası niyetine herifi yaktı. Senmisin 18lik kızdan hesap soran. Öyle bitarafına baka baka yakarsın kazanı işte.
-Kural belliydi. Kazanın elektirik parası bize, yakma işi alt komşuya.-
Önce kömür parası verildi. Kalorifer kömürü yerine soba kömürü geldi. He dedik kış sonuna kadar çıkmazsa kaynayalım sahtekar komşuya.
Kaloriferler 3 günde bir yanmaya başlayınca anladıkki bizim aldığımız kömüre konmuşlar. Tabi yusuf yusuf. Hergün yanarsa 3 ton kömür bitebilir. Böyle bir ihtimalde var.
Ahh babacığım. Sen kızının sezgilerine az güvenseydin ya! Ben demiştim evi tutarken, babacım, bu ev bana negatif enerji verdi diye! Başlarım enerjinede sinerjinede dedi. Olan yine bana oldu...

Sabah kalktım (öğlendi ama benim için gayet sabahtı) dedim fırınına gurban, bi gidip ekmek alam. Aldım ekmeğimi dönüyorum, çat komşunun hıyar eşi dikildi tepeme. Başladı gazele..
-Babanı aramışın.
-He aradım. (biratafım dondu yavşak herif!)
-Ben senin kaloriferlerini yakmak zorundamıyım. Ev arkadaşına öğrettim nasıl yakılacağını, bi gün ben bi gün siz yakacaksınız. Hem hastayım demişin babana hem sigara almışın. Yakmamda yakmam. (gerçek hatun çemkirmesine hoşgeldin, belanı aradın günah benden gitti.)
Bu arada evin altındaki tekel bayideyim. Ama herif konuştukça benim suratuna suratına en balgamlısından tüküresim geliyor. Zaten kaçtır sinirliyim. Öncelerde bi denedi şansını bu zorlu komşu. Bi asılayım şu hatunlara, nasıl olsa üst kattalar dedi. Benim duvalarıma doğru çarpınca bozuldu. Bir ara tehditvai cümleler kurdu. Yok söyleyecem babana gece çıktığını, sigara içtiğini, gece tepemizde küfür ettiğini bilmemne. Tutmadı, ben aynen devam. Tabi komşu gızları alakayıda kesince herif otomatikman kendini hıyar konumuna koydu. Koca tarladaki en sap hıyar...
-...Paranın daha 130 lirasını alamadık kumral hanım. Etrafta diyomuşun 600 lira verdim ben o kömürlere, yakmıyorlar etmiyorlar.
-Biliyoz biliyoz gazel okuma şimdi. 10 bin lira borcu ben yemedim sağda solda sayın komşu.
Beklenmedik bir cevap. Sahtekar ve icra tarafından kovalanan bir adam için oldukça oturaklı bir cevap!
-...Beni kimse o kazana kömür yakmak bahanesi ile sokamaz. Arkadaşımıda sokturtmam. Tabi babam burdayken asenaaaa, kıvııırr, babam gidince, başıboş, sahipsiz hatunlara saldır. Yok yaaağğğ!! Bi telefon açarım dökerim buraya memleketi haberin olsun. Sabah sabah diklenme bana ben erkeğim, vururum, kırarım, gerektiğinde döverimsi edalarınla. Benim edebiyatım iyidir. Böyle dut yemiş bülbüle dönüverirsin işte. Hadi canım, erkeklik, hatuna zeytin bahçelerinde zeytin toplatmakla olmuyor. Önce bitarafına yapışan borçları öde sonra gel bana...

Hışım hışım çıkmış bulundum tekel bayiden. Biraz kendi çapında gudurdu tabi ahlaksız. Bende evde bi isyan bastırdım komple iznik duydu. Biz böyle bağrışırkene canım ev arkadaşım zeytin dalı uzatmaya indi bayiye. Oda sinirlenip çıktı. Böyleyken böyle. Şimdi son hız yanıyor kaloriferlerimiz.
Üstün başarı belgesi almalıyım. Eh kökümüz üsküpten geliyor olsun o kadarcık.

DipNokta: Size çemkirene aklınıza ilk gelenleri söyleyin. Çok başarılı oluyor :D

Ertesi bir sonraki kavgaya...

14 Aralık 2008 Pazar

Ben bir kurbanlık koyunum

0 kişi izah etti



Çölde kalan bahtsız deveden kocaman selamlar getirdim. Ki ben bi elimde negro bi elimde coca cola zımbırtısı ile ne ara blog yazmaya başladım diye düşünürkene birden mesut adında elimden çok çekmiş bir arkadaş bloguma yazarlığını koydu. Kendisine bu saçma sapan ve işeyaramaz yerde başarılar diliyorum...
Memlekete ne hayallerle gitmiş, neler bulmuşum. Çok memnun değilim. Şimdi biraz hafızamı zorlayıp 10 günlük küçük arada neler gelmiş talihsiz ve bahtsız devenin başına onları yazmayı planlıyorum. Bir dakika! Başımda dikilen ev arkadaşım sayesinde bi halt edememekten korkuyorum sanırım! :)
Bir salı gecesi o lanet olasıca minibüse bindim. Evet, bindim çünkü buna mecburdum. Beni memlekete götüren son vasıtaydı çünkü. Yanımda iki tane kıro ile yolculuk etmekten kesinlikle hiç memnun değildim. Ben tozuttuğumda dinlediğim rammsteinlerimle yolculuk ederken onlar mal mal suratıma baktılar. Çünkü onlar tozuttukları anlarda müslüm dinliyorlar! Bense sevmediğim halde yorgun düşebilmek, gece baş ağrısına kapılıp erken uyumak için rammstein dinliyorum. Gerçi müslümde dinlesem aynı etkiyi yapar eminim...
Evde sigara içemeyen tek insan benim. Herkes pöfürdetirken ben ya cama, ya evhanımı yengeme, yada terasa kaçmak zorundayım. Ne acı!
2 uydu bile sarmayınca depresyona giriyorum. Uyuyamıyorum.
Neyseki imdadıma canım kardeşim yetişiyor. Küfürbaz kankasınıda alıp koşuyoruz memleketin en işlek caddelerine. Caddeler bizim, sokaklar bizim, kafeler falan, hepsi topyekün bizim. Bizim olmayan tek şey dağlar denizler. Onlarda devlete kalsın dimi?
Biyerde oturup tavla oynayışlarını izlerken beynim fıldır fıldır dönüyor. Babama söyleyeceğim yalanlardan tutunda, etrafta tanıdık varmıdır endişelerine, annemin attığı çağrılara geri dönemediğim için akşam yiyeceğim azardan, acaba yarın ne giysem..e kadar. Bir an şöyle çevreme baktım, ulan ne yapıyorum ben be! dedim. Kaç tane salak bi kaç işi aynı anda götürmeye çalışabilirki. Hem düşünüp, hem konuşup, hem msj yazıp hem bu kadar şeyi planlıyor olmak ayda ya 2 ya 3 kere olur bana. Yoksa bilinirki zaten mıymıntının tekiyim.
O an sıkıldığımı farkettim. Amacım biraz hava almakken iş çığrından çıkmış, küfürbaz arkadaş ana avrat kaynarken bütün hanın bizim masaya şaşırmış ve rahatsız olmuş bir biçimde baktığını farkettim.
Yaptığım en iyi şey kaçmaktır. Nitekim kimseye farkettirmeden kaçtım oradan.
Gece yine senaryo aynıydı. Evdeki kadın kısmıyla çay içtik, çekirdek çitledik.
9 günlük bayram tatilini 13 güne çıkarmış biri olarak mutlu mesut yuvaya uçtuğuma pişman olmuştum. Olmuştum ama artık bir faydası yoktu.

Bayram sabahı!

Yatağamı yapıştım acaba. Tüm sesleri duymama rağmen bir türlü reele dönemiyorum. Kurbanlar böğürtüler eşliğinde kesiliyor. Kabus gibi. Tekbir getiren bir takım adam sesi duyuyorum. Bir ara acaba benimi kesecekler diye yataktan kan ter içinde zıplıyorum. Sağıma soluma falan bakıyorum. Evet mavi boyalı odamdayım. Tımarhanem benim, canımmm benimmm...
Bayramdan sonra bir hafta süre ile neden her sabah kavurma yediğimizi anlamadım hiç. Bu bize şişmanlamamızı sağlamak amacı ile aşılanmış olan bir gelenek sanırım.
O yüzden olsa gerek feci halde midem yanıyor hala...
Sigaradanda olabilir...

Bayram sancılı geçti. Et, dalak, böbrek, iç yağı, kafa tası, dana dili, kedi bağırsağı derken bittimi? Bitti bitti...
Ben yeni yağlarım, artı 3 kilomla geri geldim. Psikolojim hatun dırdırından, anamın son 3 gün yaptığı kızımı özlerim muhabbetinden bozuldu.
Anneciğim inanki burda olmaktan çok memnunum. Hiç üzülme sen.
Babamla koyun koyuna sigara içmiyorum artık. Midem yanınca sigaraya küfretmek yerine kendime ediyorum. Devrim oldu...
Ha bakalım son anı burada...
İznik yolları kesinlikle taştan. Ki zıplamaktan çişimin gelmesi çok normal.
Babamın opete küfürler eşliğinde arabayı çekmesi, benim wc denen illete girip birde cigara yakmam çok güzeldi. 10 dakika boyunca söylenen babama inat çok uzun kaldım.
Birde girince tavanı kontrol ediyorum. Dumanı algılayan cihazlar var hani (dürüstüm adını bilmiyorum), ötüyorlar, su fışkırtıyolar duman olunca. İnceledim bulamadım, o yüzden yayılarak içtim cigaramı.
Gelene dek yolları izledim. Mutluydum. Birazdan hayatımın aşkına, bilgisayarıma kavuşacaktım. Yenişehir üzerinde koskocoman ovada koyun gören annem, ayol bunları neden satmamışlar, ne güzel besili koyunlar, kocacım bitane alalımda kıza keselim (o kız kesin benim!)...
Et görmek, kesilen hayvanın boğazından alınmış kanın alnıma sürülmesini istemiyorum. Beni bu ara kan tutuyor.
Canım babam lafı yapıştırdı. Ben birazdan bir günlük hasılatı senin kıza vereceğim karıcım, okulu bitirsinde
keseriz inşallah.

Kendi adıma üzüldüm. Çünkü başıma bir iş gelmesin diye kesilecek o kurban 2 sene sonraya ertelendi. 2 sene sonra sakin bir kız olacağımdan eminken, dahada sakinleşeceğim ya, işte bu beni yaraladı birden.
Babam iyi iş çıkardı gerçekten. Şimdi iki sene dilediğim kadar koparabilirim kayışları :)
Haydi bismillah!

10 Aralık 2008 Çarşamba

Denge

0 kişi izah etti

"Bir adam sevmek ne kadar zorsa benim için ölümü seçmekte o kadar zordu...

Bir adam sevdim, hakikaten çok sevdim, kısaca ölümü seçtim ama, aması bir türlü olmadı işte. Sonunda yetmedi tılsımlı aşkım, aldattım." dedi bir arkadaş...

Aldatmak fiili ne tuhaf. Severken aldatmak fiili dahada tuhaf...

Olmaması, sonunda tek gecelik bir aşka heba olan o tılsımlı aşk!

Tuhaf ve acınası...

Aldattığınız kişi belki sizi gerçekten seviyor, değer veriyor...

O an umurunda bile değildi belki!

Hangi ilişkide gerçekten tam denge varki? Bitane bile görmedim. Göremeyeceğimden de adım gibi eminim...

Eyyy tılsımlı aşklar.

Belki sevişmezsin ama, sevişmemek aldatmaya girmez diye bir kuram görmedim ben...

Elini tutmuş, aynı yatağa girmiş, nefes teması yaşamış falan. Sonra ne olmuş? Saatlerce durmadan kusmuş. Okulda, evde, yolda belde, hep kusmuş. Aldatmak ne kadar basitmiş meğer. Kimseninde ruhu duymazmış.

Lanet olasıca beş dakikalık bir heyecan uğruna nerede kalmış o senelerce savaşılan, uğruna ölümlere yürünen tılsımlı aşklar?

Şimdi bu hatun ne sayıkladı gecenin köründe derseniz, aldatmanın tarihçesine inmeden, içimde biriken o bilinçsiz, düşünülmeden, hiç kelime ayrımı yapılmadan yazılan bir kaç satır...

Ben aldatıldım, aldatıldım ve yine aldatıldım...

Hayatım baştan karışıktı. Ayın bilmemkaçıncı aptal gezegenin önünde şahlandığı, tanrıların duaya durup üzerine sevişme partisi yaptıkları, şarapların isaya adandığı, bilimadamlarının olayı uçkurlarına bağladıkları bir gecede doğan kumral bir kız çocuğu olarak dünyaya gelmişim.

Herkes için yılın miladı olan bir gecede.

Nedense burcumada merkez diyorlar.

Kimseyi dengeleyemememden belli merkezliğim...

Doğduğu güne lanet okumayan sayılı çocuklardan biri olduğumu düşünüyorum.

Hayatta tek uyuz olduğum şey aldatmak ve ben bunu bile beceremiyorum...

Okumadan geçebilirsiniz. Çünkü ben yazarken geri dönüp okumadım. Okuyanlarında kayda değer bir faide sağlayacaklarını hiç ummuyorum...

Nedense aldatanlara sinir oluyorum artık. Eskiden "banane yahu!" derken, bu gece ne değişti?

Utanması gereken insanlar utanmazken ben utandımda o yüzden...

Bütün sevişken mahlukatları lanetliyorum!

Uçkurunuza hakim olun. Çok yırtıcı davranabilirim. Kan çıkabilir!

4 Aralık 2008 Perşembe

Bloglara Gelesice

0 kişi izah etti
Bütün dengesiz olaylar bana vuruyorsa benim suçum ne söylermisiniz Allahaşkına?
Yani çığrımdan çıkmış olmama rağmen komik bulduğum ve ssürekli güldüğüm şu saatlerde, aslında acı çekiyorum ve bi hayli canım yanıyor.
İsmi lazım değil bir bayan arkadaşın evinde olmaktan son derece mutlu muyum? Bilmem... İdrak edemedim desem yeridir...
Bir insan 3 fincan çay, bir koyu türk kahvesi, üzerine içilmiş bardaklarca sudan sonra tuvalet kapılarında bekletilirmi yahu?
Sihirli sözcük "domestos"un (ki benim nedense daima domates diyesim gelir) büyüsüne kapılmış o çocuklu, şişman ve şuan elinde örgüsü, huysuz virjini izleyen hatun akımına uğramış biri olarak pişmanmıyım? Kesinlikle evet...
Tuvalet kapısında sekiz çizdim. Peki neden?
Çünkü tuvalet gecenin 11 inde temizleniyor. Hemde domestos denen o illetle...
Ha illada 3 kere 10ar dakika aralarla girdiğimden değil...Tamamen dibinde biriken kirden..Yılların kiri....
Yılların kiri neden benim olduğum gece temizleniyor onuda anlayamıyorum, buda benim yazmam için nasip olan bir tür malzeme olsa gerek....
Tuvalet kapısında çektiğimi bir ben bilirim birde Allah...
Tuvaletin benden sonra temizlenmesine de pek gerek kalmadı..
Çünkü ben benden geçeriken içimde domestostan daha ulvi bir atık oluştuğundan, milyonlarca asidi bir araya soksan daha temizleyici bir madde oluşturamazdınız...
Sonunda mutlu son merteebesine ulaşmış olsakta, yaşadığım komik ve gergin dakikalar bana yetti...
Buyrun..
Ben kendi kendime çatlamıyorum...Çatlatacak olay çok sayın okurlar...

2 Aralık 2008 Salı

1 kişi izah etti
Bugün sabahtan beri çıldırmanın taaa eşiğine gelmiş bir blogger olarak son sözüm, Eyvallah...
Yok, hayır, konuşamıyorum, veda ediyorum şimdilik 12 gün!
Ve mümkünse gözüm canımı sıkan hiç birşeyi görmesin istiyorum...
Başım bu kadar kalabalıkken ve gerçekten çok sıkılmışken gitmek belki en akıllıcasıdır, kim bilir!
Ağzımın payını bir kez daha enine boyuna aldım, birdaha kimseye o kadar değer vermek yok...
Ben şimdi evime gidiyorum, size iyi bayramlar diliyorum...
Aman ha! Sakın benim gibi arada şartelleri attırmayın, sonra toparlaması feci zor oluyor..