Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

29 Ekim 2008 Çarşamba

0 kişi izah etti
Sanırım ben çok geriden takip ediyorum bir blogum olmasına rağmen..
Haftasonu evime gittim, geldiğimde kocaman bir sansür buldum blogumda...
Şok oldum...Baktım blogger a sansür gelmiş....
Ertesi gün açılmış...
Ehhh nolduk anlamadım açıkçası...
Zaten öyle bir ülkede yaşıyoruzki sansürlenmeyecek herşeye sansür geliyor... İki kuru odun için yaş odunlarıda yakıyorlar...Pire için yorgan yakıyorlar...
Biz öyle kendimizi açmaya çalışıyoruz oturmuşuz...Ona buna saldıranı kapatacakları yerde sansürü aynı anda bizde yiyoruz...
Tuhaf valla ne diyimki...

Zaten o kadar gerginim ki anlatamam...
Patlamaya hazır bir bomba gibiyim şuan...
İki taraftan sıkıştırılmış gibi hissediyorum...Patlayacakmış gibi hissediyorum....
Aşktanmı benim bu halim acaba? Bağımlılık yaratan bir sevgi...
Bağımlılık ötesi bir sevgi...
Kahretsinnnnnnnnnnnnnnnn.....
Ben yine iznik gölüne bakıyorum...Kendimi o göle atmak istiyorum..
Soğuk soğuk işlesin su bedenime...En sonunda o soğuğu iyice yutup çıkayım..Çıktığımda herşey silinmiş olsun...
Mantıken imkansız bir şey işte...
Bu saatte göle gidemem zaten...Gitsem de dönemeyebilirim (:
Şimdi ben mutluluğu geri tepmiş, eski anılara, eski insanlara geri dönmüş biri olarak, şu saydığım çılgınlıkları yapmak istiyorum...Hemde çok büyük bir istekle...
Aslında kendime çok kızgınım ama çıkasıca canımı, inatçı huyumu biliyorum...
Bide hani o sadece ona aitim diye çırpınan kalbimi...
Ah benim akılsız kalbim ah...
***
Ve elektirikler kesilir..Yazının yayımlanması bu saate kalır...
Allahın dağında daha normal koşullar beklemiyorum...

20 Ekim 2008 Pazartesi

Fuck Copyright!!

0 kişi izah etti

Hep aynı şey olur zaten..
Tam uykuma dalarım, tam uykunun en tatlı yerini alırım, birden aldığım nefesi verememeye başlarım...
Kalkarım yattığım yerden, su içer açılırım..
Bu sefer açılamadım..Kendimi kaybeder gibi oldum...
Ey hastane! Evimin karşısında olmak zorundamıydın?
Ölürdüm belki...
Belki aldığım nefesi veremediğim için tıkanır kalırdım...

Ölüm bu kadar yakınımıza girmişken neden onu teper, kurtulmaya çalışırız? Evimiz, ailemiz, sevdiklerimiz engel olur hep...Yada bizi sevenlere kıyamadığımız için kurtulasımız gelir...
Yollar ayrıldığından beri hiç merak etmiyorum..
Nerededir, ne yapar, ölümüdür, sağmıdır?
Günler geçtikçe dahada aptal hissediyorum kendimi...
Hiç birşey olmamış gibi davranıyorum etrafıma...
Farkındayım!
Sigaraların ucunda kendimi yakıp yakıp tüketmeye devam ediyorum...
Ne istediğimi bilmiyorum...
İnsanın canını yakıyor bu..Ne istediğini bilmemek yani...
Köşeden dönecek, el sallayacak...
Defol!!!
Tanrı benim için çok üzülüyor, eminim...
Bir kulunu daha şeytana kaptırdı...
Şeytanda bundan büyük bir haz duyuyor...
Bizde harcanacak tek birşey bile kalmadı...
Acıyorum kendime, çevreme vede salak insanlara...
Açtır bu yürek ama ne istediğini bilmemekte...
Yardım eden elini kaptırır diye de korkar aynı zamanda...
Peki ne yapmalı..
Kenimi fizana sürmek isterdim...
Acıyorum..
Kendime...
Sürüle sürüle dağın başına düşmüş birine...Hastaneye 50 metre uzaklıkta birine...

18 Ekim 2008 Cumartesi

Orda kal... Hep aynı şekilde...

0 kişi izah etti

Bu gece içimden gelen şeyler çok değişik.
Hani büyük acılar oluşmuştur insanda.. Sonra acılar biraz biraz küçülürler... Bi anda hiç beklenmedik bir şekilde mutluluk sinyallerini küçük küçük vermeye başlar...
O anda bitti kafamda bazıları... Ve belki de çok aniydi benim için... Başta asla olmaz gözüyle bakmama rağmen, şimdi nedense pozitifim. Hiç bir zaman çok sevemeyeceğimi bilsemde...

Bugün çok iyiyim.. Bugün aşırı mutluyum.. Ne o, nede aldatılmam beni üzüyor artık... Maziye gömüyorum.. Ve orada kalması için devamlı dua ediyorum...

Bugün yoğun bir telefon sesiyle uyandım... Arayan annem...
"hadi kalk" diyor. "ben geliyorum.."
Canım annem... Evimi temizler, karnımı doyurur, çamaşırlarımı yıkar, gece biraz koynunda uyutur...
Sonra gider...
Annem iyidir... Severim onu... Ama göstermesemde, inkar etsemde hep, babamı daha çok severim...
Akşam eve gelir, önce yüzünü yıkar... Alın teri akar lavabodan... Akışını duyar gibi olurum taa kendi odamdan...
Sonra açar rakısını... Mis gibi anason kokusu yayılır eve...
İçkisinden çok kavga etmiş olsakta severiz biz o kokuyu... Bende çok severim...

Bugün iyiyim... Annem gelirken o kokuyu getiremedi bana ama....Yinede iyi...

Sevmiyorum çocuk sesini ben...
Ben huzur kokan sesleri seviyorum...
Babamın ben geldim sesini, annemin kuran okuyuşunu, en çokta yeğenimin agucuğunu :)
Ben en çok mehtap rengini severim...
Ve güneşin batışını...
Bütün huzursuzlukların karanlığa gömülüşünü...
Bana onu hatırlatanları... Mavi kıvamlı gözleri...Sarı saçları...

İyiyim...
Bu gece oturup sabaha dek, güneşin doğuşunu seyredesim var...
Biraz onunla, biraz onsuz..
Var olsun, ama sessiz kalsın...
Öylece izleyelim...
Ben başımı onun omzuna yaslayayım...Yada uzanayım dizlerine...
Öylece izleyelim...
Orda kal... Hep aynı şekilde...

12 Ekim 2008 Pazar

Allegria

0 kişi izah etti
Günaydın güzel ülkem.
Nedense biraz başım ağrıyor bu sabah. İlginç ve oldukça endişeli bir güne başladım. Endişemin kaynağını henüz çözemedim. Ama başım zehir gibi ağrıyor.
Çamaşırlar yıkanacak, asılacak, kurutulacak. Odayı toplamak lazım. Saça başa şekil vermek lazım. Üniversiteli hayatı ne kadar zormuş demekten alamıyorum kendimi.
Birde duygusal kaoslar varki, onlar dahada korkutucu şuan gözümde.
Yakmışım sigaramı, iznik gölü hemen sağ tarafımdaki pencereden hafif hafif görünüyor.
İçimde bir muzurluk duygusu almış başını gidiyor. Kıranderenin pis sineklerinden illallah dedik zaten. Kaloriferler deseniz, yansakmı, yanmasakmı diyedüşünüp duruyorlar.
Şimdi hemen yan yolda bir dizi araba görüyorum. Kaza oldu kanımca. 10 araba birden aynı anda kaza yapmaz herhalde.
Pardon pardon, gelin konvoyu gidiyor. Ah saftiriklerim, yaktılar başlarını...
Göle nazır evlilik... Ah ne güzel...
2 sene sonra görebilsem keşke şimdi mutluluktan çıldıran o çifti.

Bodruma gidesim var. İzmire yada...
Biri kapıma demet demet gül bıraksa diyorum. Hani bende sevebilsemde mutlu olabilsem. Çiçekler ziyan olmasın dimi..?

Ahh güneş.. Ne güzel parladın öyle...
Akşam üstü çıkarım belki göl kıyısına...
Şöyle derin bir nefes alsam hafif tuz kokulu gölde..
Göl tuz kokarmı demeyin ha! Bu göl kokuyor. Yosunları bilem var...
Uçsuz bucaksız sanki. Yüzerek kaç saatte geçilir acaba karşı tarafa ?
Ortasındaki batık şehride bulabilirmiyim ki uğraşsam ?

Saçma!

10 Ekim 2008 Cuma

Eylül çok ani geldi...

0 kişi izah etti

Olmadı. Baştan alalım bir şeyleri.

Kargaşa vardı. Başım ağrıyordu belki de… Bilmiyorum… Yahut hatırlayamıyorum.

En kötüsü de bu. Yani hatırlayamamak…

Karışıktım ve karışan düğümleri çözmeye çalışıyordum. En kötüsü ne olabilir ki?

Biraz sonra hiç tanıdık gelmeyen, hiçbir kıpırtı yaratmayan bir şeyler elimi tutuyor. Bense yardımı kabul etmek yerine geri çeviriyorum.

Mevsim sonbahar olmasına rağmen hala bir yerlerden yaza dair kokular duyuyorum. Dayanamıyorum. Çok sıkıyor elimde olmadan. Kalkıyorum. Sessizce çıkıyorum.

Kaçar gibi… Kurtulmayı çok ister gibi belki de…

Neden anlaşılmaz ki söylenenler, söylenmeye çalışılanlar…

Sonbahar yaprağı gibiyim, savrulmaya çok hazır…

Eylül çok ani geldi bana. Ben daha yaza savuracaktım oysaki saçlarımı. Yaz yağmurlarında ıslanıp, sinsice akıtacaktım kinimi…

Bu yüzden olabilir eylüle dargınlığım.

Hızlı adımlar atıyorum. Bir an evvel kavuşmaya çalışıyorum huzura.

En son ne zaman hayat renkli olmasına rağmen siyah-beyazdı etraf?

Çok uzun zaman geçti üstünden biliyorum.

Bıktım.

Aslında özlediğim o olmayabilir. O kadar birikti ki nefret içimde. Hiç fark etmiyor biliyorum. Nereye döksem kaldıramayıp, kendi içine döküleni de hesaba katıp, geri veriyor bana. En zoru da bu olsa gerek işte.

O suya girmek istedim. Birkaç adım atıp, kollarımı açıp, geriye doğru kendimi bırakmayı… Gökyüzündeki maviliği ve eylülün buz gibi esen yelini hissetmeyi…

Peki ben ne yaptım?

Susmayı seçeceğime konuştum da konuştum.

Hayır, susmalıydım. Ufuğa bakıp, oraya doğru fırlatmalıydım içimdekileri. Hiç geri gelmesin diye…

Ben susamadım. Anlattım. Ağlaya ağlaya…

Sonra da haykırdım.

Susmalıydım.

Susup içimde biriktirmeye devam etmeliydim.

Bense konuştum.

Neler olmuyor ki…

Kısacık bir yolda, kısacık bir mesafede yılları hissettim ben…

Yaz rüzgarını, yaz yağmurunu doya doya hapsedemedim içime…

Sonbahar çok ani geldi.

Henüz yeni kaçmışken, yine kaçmak istiyorum…

Çok saçma bir döngü evet…

Buraya kadar…

Pes ediyorum evet…

Gidip geldiğim her yalnızlıkta, aynı noktaya dönüp durmak kadar alakasız bir hayat benimkisi.

Bu hayatın içinde kaybolmayı tercih eden biri varsa bile, çok uzun sürmez benim bu halim yüzünden…

Artık sabah olsa…

Artık güneşi görsem de kurtulsam diyorum…

Karayı görenler gibi…

Ya özgür olacaksın, yada tutsak…

Kader değil, kısmet de değil…

Tamamen benim enteresanlığım işte…

Artık durun…

Artık yüklenmeyi kesin ne olur…

Kalıp, kendimi temizlemek istiyorum…

Arınana kadar…

Çok uzun sürecek biliyorum…

Ama arınmadan çıkamıyorum düzlüğe…

Eylül çok ani geldi be arkadaş…

Sonra döndüm. Küçük adımlar ve asık bir suratla. Büyük bir suçluluk duygusunuda alarak yanıma…

Yerine Sevemiyorum...

0 kişi izah etti

Bu sessizlik...
Bu kara çığlık...
Bu saçma kurgu...
Her seferinde bir tarafım eksik kalıyor.
Bende farkındayım olup bitenin.

Hızlıca yürüdüm. Kaçıyor gibiydim. Korkunç bir buhrandan kaçıyor gibi..
Yinede yerine sevememek gibi salak saçma bir duygula koştum sahile. Arkamdan bağıran seslere hiç aldırmadım. Hani hayallerimiz vardı, hatırlıyormusun? O sahilde birbirimize sarılarak yürüyecek, üşüdüğümüzde biraz durup birer demli çay içecektik. Şimdi sensiz yürüyorum. Kahkahalarımın ardında binlerce yağmur saklı. Korkuyorum sevgilim. Başka bir adamla o sahili dolaşmaktan korktuğum gibi korkuyorum.
Eksik kaldım. Çok hata affetmeme, çok çaba göstermeme rağmen eksik kaldım. Bu kadar gülme diye azarlardın beni. Kahkahalarım duyulsun istemezdin. Gizli yaşadık biz hep. Şimdi seni çok özlüyorum. Bu kelimeler nasıl ifade edilir bilmiyorum ama çok özlüyorum seni. Neden bizdik ayrılan, kadere kurban giden, sevemeyen...
Keşke dur deseydim sana. Biraz bekleseydim keşke ve yine affetseydim. Birçoğuna göre ben salağın tekide olsam seni sevmem bana yeterdi. Ama olmadı işte.
Şairane olamıyorum bu gece...
Son kez görüp, son kez sarılabilseydim sana, o zaman inan çok mutlu ayrılırdım senden.
Yaram çok taze..
Ve kimsenin onarmasını istemiyorum...
Sen olsaydın, sen, benimle olsaydın, yine toparlanırdım kendi kendime ben...
Şimdi çalan hiç bir melodiye kulak veremiyorum...
Umursamıyorum...
Yerine sevebilirsem birgün, inanki bu benim için milat olacak..
Ve yine yerine sevemediğim için bu haldeyim...
Beni affet sevgilim...
Çok içim acıyor, ama yapamıyorum...
Sensiz nefes bile alamıyorum ben artık...
Gitmeseydin...
Bırakmasaydın beni böyle keşke...
Keşke...

Sahil kenarına oturdum. Hüngür hüngür ağladım. Kendimden nefret ediyorum. Benim elim sadece senin eline değecekti.
Sen..Üzülme olurmu?
Ben seni çok sevdim...
Senden çoooook uzaktayım şimdi.
Değişmedim...
O sahil bana dar geldi. Gökyüzüne dönüp, haykırdım adını. Seni sevdiğimi, senden başka kimseyi sevemeyeceğimi.
İçim çok daraldı sevgilim.
Sensiz nefes bile alamadım. Ağlıyorum, hala ağlıyorum, hep ağlayacağım.
Bir gün sen çok uzaklarda olsanda, geri dönüş yolların kapansada...
Ben seni çok sevdim..
Sen beni hiç sevmemiş olsanda....


Bağlılık,miyad,itaat etmek bu üç zor fiili gerçekleştirmenin en şaşalı yolu
dervişin mürşidine sunduğu bir zarftır.Boş bir kağıt bir kalem birde silgi,
kağıt ömür demek kalemle silgi ise benim hayatımı sen yazarsın sen silersin
demek ben hiçim, azametin karşısında aciziyetimin bilincindeyim sen ne yazarsan güzelsen neyi silersen güzel demek, istediğin gibi yaşat istediğin gibi öldür demek....