Dikkat! Bu sayfadaki tüm girdiler turkcell ve isbankası aracılığı ile şahsıma sağlanmış e-imza ile korunmaktadır.

Beni koruyun!

Beni Koruyun

29 Şubat 2008 Cuma

Üzgün Kız

0 kişi izah etti



Zamanın birinde bir kız varmış. Sürekli ağlayan. Gözünden gözyaşı hiç eksik olmazmış. Ne derdi ne sıkıntısı varmış ama ağlarmış işte.... Kimse nedendir bilmezmiş.
Bir gün kapı çalmış. Ama kapıda kimsecikler yokmuş. Kapının önünde yalnızca bir kavanoz. Etrafa bakınmış kimseyi görememiş. Almış içeri kavanozu. Gözleri yaşlı açmış kapağını. İçinde turuncu bir balık görmüş. Tam o sırada gözlerinden bir damla gözyaşı damlamış kavanoza. Balık birden kıpırdanmaya başlamış. Daracık kavanozun içinde oradan oraya dönmüş durmuş. Kız anlam vermemiş neler olduğuna. Daha çok ağlamaya başlamış. Üzülmüş balığın haline. Ağladıkça damlalar kavanoza dökülmüş. Balığın rengi morarmaya başlamış. Sonra anlamış gözyaşlarının küçük balığı zehirlediğini. Hemen gidip suyu değiştirmiş. Balık tekrar canlanmış eski haline geri dönmüş.
Aradan günler geçmiş. Kız balığına şarkılar söylemiş durmadan. Dertleşmiş derdini anlatmış. Balık dinlemiş. Ama ağlamamış hiç. Balığım ölmesin diye. İçine akıtmış gözyaşlarını. O kadar çok sevmiş ki küçük balığı hiç ağlayamamış, hiç belli edememiş.
Ama günler geçtikçe kız hastalanmaya başlamış. Rengi solmuş. Halsiz kalmış. Kimse ne olduğunu anlayamamış.
Ama kimse bilememiş, içine akıttığı gözyaşlarının kendisini zehirlediğini. Asıl ağlarken daha mutlu olduğunu, zehrini böyle dışarı akıttığını kimse öğrenememiş. Ondan geriye kalan yalnızca turuncu bir balık kalmış....


.....Simdi...SenCe....???

Daha mı değerliydi uğruna gözyaşlarımızı sakladığımız, kendimizi zehirlemek daha mı kolay, saklanmak, kaçmak çözüm mü? Daha mı değerli turuncu balıklar? Daha mı değerli kendi hayatımızdan?

BenCe....

Durma ağla. Durma akıt gözyaşlarını. Dök içindekileri, bırak gitsin gidenler. Bırak ölsün balıklar, bırak kırılsın kavanoz. Elbet bir balık var gözyaşlarında canlanacak, elbet bir kavanoz var gözyaşlarından kırılmayacak. Elbet bir balık var seni ağlatmayacak, gözyaşlarını dindirecek, senin sesinle konuşacak.
Gözyaşlarında bir sorun yok. Kapında bile olsa, tek mesele yanlış balık, yanlış kavanoz. Ya da yanlış zaman yanlış insan!!!

20 Şubat 2008 Çarşamba

Ayaktayım...

0 kişi izah etti




Su akmaya başladı yeniden, hissediyorum...
O muhteşem berraklığı ile, ince ince sızıyor şimdi gönlümün açık yaralarından...Ve geçtiği heryer kendi kendine iyileşiyor....
Tek başıma savaşacak kadar ayakta hissediyorum kendimi...
Nasıl bir duyguymuş güçlü olmak diye sormuyorum kendi kendime...
Aynada güzelleşen siluetime bakıp, daha bi hayret ediyorum...
Göz altlarımın rengi git gide kumral tenime dönmeye devam ediyor...
Ellerim eskisi gibi capcanlı...
Saçlarım yine ben kokmaya başladı...
Ölümden yine korkmaya başladım...Bu çok güzel....
Çılgınlar gibi ağlayabiliyorum yine...Gözyaşlarım boynuma kadar süzülebiliyor...
Odunlaşmış hücrelerim git gide yumuşuyor....
Saraylarım kasvetinden çıktı..Pırıl pırıllar yine...
Bahçemde kar yağmıyor artık...İlk defa güneşler açıyor....
Çağlamaya başlayan ırmaklarımda yeniden doya doya koşturup ıslatabiliyorum kendimi, üşümekten korkmadan...!!!
Artık karanlıktan korkuyorum...Hep aydınlık olsun, hep güneş çarpsın istiyorum yüzüme...
Rüyalarımda beni boğazlamaya çalışan o korkunç yaratığın yerini, iyot kokusu ve koskocaman bir deniz aldı...Denizin altına girsemde boğulmuyorum...Cennet bahçelerini armağan etmişler sanki bana...
Yaşamak çok güzel...
Yaşamak harika birşey...
Heyyyyy, yorulmaktan korkmuyorum ben artık.....Gel hayat üstüme...Senden korkkkkmuyorummmm
:D :D

19 Şubat 2008 Salı

Nerde kaldık...

0 kişi izah etti
Ne demiştik...İyiler her zaman için kazanır...Eninde sonunda....
Bazen öyle insanlar görürsünki, yaşamaktan nefret edersin...Bir sabah uyandığında hepsi gitmiş olur....
Cazgırlık insan doğası değildir...Cazgırlık temelden gelen bir yapı değildir...Sonradan da eklenmez...Tamamen ruh haliyle alakalı birşeydir...
Mutluluğu parayla satın alanlar, sadece öyle görünebilmekle yetinirler...
Diplere inelim....
Özümde kimim?...Neyle yaşıyorum?...Hayat amacım nedir?...
Bundan önce ne yaptım?...Bundan sonra ne yapacağım?...
Bunların cevapları vardır...Önemli olan, bulabilmektir....
Bütün yaralar geçmeye mahkumdur...Ama her yaranın izi kalır..
İzi kalan yaralar, görüldükçe acıtmaya devam eder...
Söz ağızdan bir kere çıkar, telafisi yoktur...
Konuşmayı maharet sayıp, konuştuklarını bilmeyenlere değildir, bitmek bilmeyen anlamsız bakışlar...."Ne yapıyorki?" diye sormaya başlarsın bir zaman sonra...
Bitmek bilmeyen ağızdan çıkanları kulakların duymaması ne kadar acı...!
Bulunulan ortamı zindan etme çabaları???
Kime yarar...Bana, bize, bizlere....
Herkes rahat nefes alır, kimileri yatağında belirsiz uykusuzluklar yaşamaya başlar...
Vicdanın sesi uzaklardan gelir...Duymayı, konuşmaktan aciz bişey sananların kulakları bile duymaya başlar....
Küçüktür, ama çok etkilidir...
Birden aynalarda gerçekler görülmeye başlamıştır....
Bilinmesi gereken, dünyada herkes aynı kapta kavrulur...Kimisi diğerinin yağına bulanır, kimisini diğerinin yağı yakar....Gerçek olan bu kap, ufak bir kaptır..Bir gün herkes herkesin birşeyine muhtaç olabilir...
Zaman o kadar kısaki....
Ne yaptığından çok, ne dediğin bile önemli olabilir bazen...
Maskeler düşmek içindir...
Dobralığın arkasında binlerce tilki dönebilir....
Yeterki o tilkileri göstermeyin, oyununuz hep devam etsin...
Saygılarımla....

10 Şubat 2008 Pazar

Hoşçakal Gizli Aşkım....

2 kişi izah etti

Sen gideli sevgilim, bahçemde güller açmıyor
Geceler bitmek bilmiyor, geceler buz gibi, sabah
olmuyor
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle
Şimdi ben sensiz neylerim söyle
Son birkez görebilsem seni, tutsam dokunsam ellerine
Yokluğun dayanılmaz oldu, hasret kaldım gül yüzüne
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle
Şimdi ben sensiz neylerim söyle
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle
Al beni götür gittiğin yere
İstersen vur yerden yerlere
Ne olur, al beni götür gittiğin yere
Yeter ki yeter ki terketme
Bekledim seni gecelerce yaralı ceylan misali
Ardından düştüm çöllere Leyla'ya koşan Mecnun misali
Şimdi ben sensiz neylerim söyle
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle
AL beni götür gittiğin yereİstersen vur yerden
yerlere
Ne olur al beni götür gittiğin yere
Yeter ki yeter ki terketme

Yüksek......Derin sessizlikler....Bağıran bir şarkı kulaklarımda......Bense
uçurumun kenarında.......
Ha atladım, ha atlarım diye.....
Omzuma dokundu...
Dudaklarımdan hücrelerime aktı vede.....
Gitmek zamanıdır, gidebilmek.....
İtiraz etme hayat...Lütfen karşı çıkma bana.....Son gecemdir......
Sessizce....Hıçkırıklar ile...Kesin bir karar ile....Döndürülemeyecek bir
boşluk ile.....
Hoşçakal yarın....
Hoşçakalın aşklarım.......
Pişmanlıklar diyarında, hayatın hayrı kalmamıştır.....
Hoşçakalın...........................................................

Gitmek zamanıdır...Sadece uzun zamandır dokunamadım birşeylere...Ve dedimki, yeniden...Yeniden hayattır...Umut bitti....Hüsran var şimdi....Sadece yazmak istedim...

Yorgunum....

8 Şubat 2008 Cuma

Natura Sound Therapy...

0 kişi izah etti
Natura soft sesleri karıştırıp rahatlatıcı müzikler üretmeye yarayan bir program...Çok rahatlattığını söyleyebilirim...Müzikleri karıştırıp güzel kombinasyonlar yapabiliyorsunuz..Mesela deniz sesleri var, yağmur sesleri, kanarya sesleri, piyano veya ona benzer seslerlede karıştırabiliyorsunuz...İstediğiniz sesleri aynı anda verebiliyorsunuz...Tonlarını ayarlayabiliyorsunuz...Bence harika..Çok beğendim...Tavsiye ederim..Özellikle gün içinde çok stresliyseniz, akşam kitabınızı okurken açabilirsiniz...Sizi gerçekten çok uzaklara götürüyor...
Programın görüntüsü bu...Sağ alttaki kutuda bir sürü manzara çıkabiliyor video şeklinde..Bulutlar, okyanus, akarsular, kelebekler....


Burdan download edebilirsiniz...İçinden lisans anahtarını içeren bir belgede çıkıyor..Fulleyebiliyorsunuz yani...Kolay gelsin...

İndiR..

7 Şubat 2008 Perşembe

Can Dündardan...

0 kişi izah etti


Eski Tahran Büyükelçisi Korkmaz Haktanır'ın eşi Handan Haktanır'dan uyarı var:

"İran'da örtü okula sinsice girdi; 3 yılda herkes örtündü"

Önceki gece NTV'de akademisyenlerle türbanı tartışıyorduk, ki internet adresimize bir mektup düştü.
Tahran'da yaşamış, "adının açıklanmasını istemeyen" bir diplomat eşi, İran'daki örtünme konusundaki deneyimini aktarıyor, Türk kadınlarını uyanık olmaya çağırıyordu. İsmi kontrol ettik; doğruydu.
Mektup, 1991-94 yılları arasında Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği'ni yapan Korkmaz Haktanır'ın eşi Handan Haktanır'dan geliyordu.Yayında isim vermeden, mektuptan bölümler okudum.
Yayından sonra da kendisine ulaşıp mektubun tamamına bu köşede yer vermek için iznini istedim.
İşte Handan Haktanır'ın "türban uyarısı":

"Ruj süreni sopaladılar"
"Tahran'da görev yapmış bir diplomatın eşi olarak, türban konusunda düşündüklerimi bir iki cümleyle ifade etmek isterim:
Tayin yerimiz olan Tahran'a uçağımız inerken 'hicab'ımı başıma geçirdiğimde kendimi şöyle teselli ediyordum:
'Nasıl olsa burası benim ülkem değil. Birkaç yıl dişimi sıkar katlanırım. Çok şükür ki biz Atatürk kızlarıyız ve böyle şeyler bizim başımıza gelmez.'
Tahran'daki görev süremiz boyunca (gayrimüslimler de dahil olmak üzere) 'hicab'sız dolaşan tek bir kadın görmedim. Bir yabancı diplomatın eşi, şapka takarak bu yasağı delmeyi denedi, ancak devrim polisleri kendisini derhal ikaz ettiler.
Bir başkasının eşi ruj sürdüğü için karakola alındı ve ellerine sopalarla vuruldu. Bu hanım bir keresinde 'Eğer Müslümanlık buysa, Hıristiyan olduğum için çok şanslıyım' demişti.

"Süreç 3 yılda tamamlandı"
"Tayinimizin ilk günlerinde İranlı hanım dostlarım bana sürekli olarak Türk kadınlarının dikkatli olmalarını ve erkeklerin bilinçaltındaki güvensizlik duygularından ve endişelerden kaynaklanan bu uygulamanın, sinsice ve adım adım geldiğini söylüyorlardı.
Bir gün okullarına gittiklerinde kapıda 'Bundan böyle hicabsız derslere giremeyeceklerine' dair bir kâğıt bulmuşlardı.
Dedikleri kadarıyla, sürecin tamamlanması üç yıl almıştı. Ondan sonra ise çok geç olmuştu.
İtiraz edenlerin sayısı giderek azalmış, sonuçta yıllar sonra bu ortam içine doğan kızlar için 'hicab'lı olmak son derece doğal ve yerine getirilmesi gereken bir şart olarak algılanmaya başlanmıştı.
Bu uyarıları ben o zaman masal dinler gibi dinlemiştim. Evet, ben de onlar gibi giyiniyordum, ama bu benim değil onların sorunuydu. Bizim ülkemizde böyle şeyler olmazdı.

"Rüyamda korkuyordum"
Ancak, bir süre sonra vestiyerden 'hicab'ımı alıp taktığımı, ancak sokağa çıktıktan sonra fark ettiğimin ayırdına vardım. 'Hicab', benim için de artık bir refleks haline gelmişti.
Öyle ki, bazen rüyalarımda bile kendimi başı açık olarak gördüğümde korkuyla uyanıyor 'Devrim polisleri geliyor, ben ise hicabımı takmamışım' diye paniğe kapılıyordum. İşte o zaman, 'hicab'ın aslında buzdağının görünen parçası olduğunu; asıl amacın, kadının ezilmesi, kontrol altına alınması ve korku altında yaşayan, ikinci sınıf insanlar olduklarına inandırılması olduğunu anladım.
O nedenle Türk kadınlarının çok dikkatli olması ve son derece masumane bir şekilde, özgürlük adı altında gelen bazı uygulamaların, ileride çok daha baskıcı bir rejimin ayak sesleri olabileceğini asla akıllarından çıkarmamaları gerekmektedir.
En içten saygılarımla..."

Can Dündar..

5 Şubat 2008 Salı

Profil..im...

0 kişi izah etti
İsim: Kumrall

Doğum yeri: Uzun uğraşlardan sonra, Bursa..

Doğum tarihi: Kiraz ayının 22 si, 1990..

İkamet yeri: Kahvehaneden farksız olan odası...Bazen mutfak, tuvalet ve banyo..

Hobileri: Kitap okumak, fotoğraf çekmek, bağırmak, ağlamak, sık sık depresyona girip uzun ve karışık yazılar yazmak, hayal kurmak, kıl olduğu şahıslar hakkında kendi çapında komplo kurmak, site kurup kaldırmak, bilgisayar, yemek yemek, kahve içmek, sigara, makyaj ve türevleri, insanları anlamaya çalışmak, moral vermek konusunda kendini geliştirmek, görmeye çalışmak, kavga etmek, kırıp dökmek ve son olarakta psikopata bağlayıp asmak, kesmek...

Fobileri: Kendini bişey sanan insanlar, kamyonlar, para, güç, kadınlar, babası (kendisinden sadece korkuyor gibi gözükmek zorunda:)), ışık, bilgisayarının çökmesi, insan kalabalığı...

Suçları: Düşünüyor olmak, yaşıyor olmak, hata yapmasının doğal olması, kendini geliştirmeye çalışmak, haz aldığı şeyleri yapması, telefonla konuşması, bilgisayarın başında sabahlaması, gülmesi, kısaca neden var zaten, olması bile hata :)

Şuan en sevdiği iki şey, sevgilisi ve yolda olan yeğeni...

En sevmediği iki şey, çıkarcı insanlar ve çıkarcı insanlar..

Kendisine soracak olursak,
-Bu günlerde agresifsin, uyumuyorsun, konuşmaktan çekiniyorsun...
Evet, son zamanlarda kapasitemi aşan olayların içinde debeleniyorum...Düzeltmeye çalışmakla, beni öldüren, hatta boğum boğum boğan iki durumun arasındayım..İkisininde cevabını alamıyorum...Zaten artık sormuyorum...Sadece yaşamakla meşgulüm...İdamımdan önceki bi haftayı değerlendirmeye çalışıyorum...
-Seni bu kadar geren durum, hayatmı?...Değil...Hayat beni boğmaz...Aksine hayat varlığım için burdayım...O olmasaydı ben çoktan gitmiş olurdum....(gülümsüyor)Sadece gerginim...Gerginliğimin katsayısı, ölümle eşdeğer...Bunu durduramıyorum...Gün geçtikçe daha çok gerginleşiyorum...Ve sanırım bikaç zamana kadar hak ve yol gibi kavramları öğreneceğim...
-Aksine, çok canlı, neşeliydin..Kıpır kıpırdın..Seni bu hale getiren nedir?..Beni bu hale getiren çok şey var...Çevremdeki insanlar, kazandığım tecrübeler, sıkıntılar, sevdiklerine duyulan özlem...Bi çok şey sayabilirim...Hepsini irdelemek çok zor ve sıkıcı olur...
-Özlem dedin...Sevgilin...Oydu bu özlem sanırım...Hayır, ona duyduğum özlem değil...Ona özlem duymam için sebep yok bir defa...Yaşıyor çok şükür, sağlığı yerinde, bir problemimizde yok...Ona özlem duymuyorum...Özlem duyduğum, ailem, ben...Özelliklede ailem...İşin anlaşılmama gibi bir tarafı yok...Artık bittik...Kimseyle bağım kalmadı...Görmekten bile nefret eder hale geldim...Ailemi, normal ailemi özlüyorum...
-Hayat bu zamana kadar sana neler öğretti?...Gücün güçlüde, zayıflığın sadece bizlerde olabileceğini öğrendim...Aşk denen şeyin var olmadığını, bunun sadece bağımlılıktan ibaret olduğunu öğrendim...Silahların sadece metal parçasından ibaret olmadığını, insanların birçok şeyi silah olarak kullanabileceğini, var olmakla yok olmak arasındaki ince çizginin, gerçekten çok ince olduğunu, ölümün, sanıldığı kadar kolay olmayacağını, dostluğun vefası olmadığını, birinden ölesiye nefret ederken aslında onu çok özleyebileceğimi öğrendim...Bunların vesaireleride yok değil.. :)
-Söylemek istediğin cümleler vardır....Olmazmı...Bir dünya var...Ama satırlara sığmaz...Hayat, devam ediyor...Herşeye rağmen yaşanılıyor...Yaşamak zorunda olmak bazen insanın canını çok yaksada....Olsun...İnsanın paylaşabilecek birşeyleri varsa, o insan hala insandır...
Yaşanıyor işte, istesekte, istemesekte...
Bazen doluyor insan, karalamak istiyor, konuşmak, açılmak istiyor...
Bazen insanların sizi anlamasını bekliyorsunuz..İçinizdekileri döküyorsunuz bir bir...
Sonuçta farkeden bişey olmuyor...
Yine siz olarak devam ediyorsunuz...
Kısaca, hayat devam ediyor...
Zorluklarda insanı büyütüyor...Ama devam ediyor....

2 Şubat 2008 Cumartesi

Yeni forum...Yeni site...Alışılmış şeyler...

0 kişi izah etti
Ve başardım... :)
Forum sitemi hizmete açtım :)
Cem abimle konuşurken aklıma geldi, bakayım dedim, 1 ay önce kurduğum site hala yerinde...
O zaman biraz üzerinde çalışmalı ve bişiyler yapmalıydı....
Bende gerekli düzenlemeleri verdim ve şuan hemen hemen hazır...
Ziyaretlerinizi ve üyeliklerinizi bekliyorum.......Saygılar...

http://dusunurler.informe.com/forum/